TMMOB 47. OLAĞAN GENEL KURULU

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 47. Olağan Genel Kurulu, 26-28 Mayıs 2022 tarihinde Kocatepe Kültür Merkez'inde, seçimler ise 29 Mayıs 2022 Pazar günü TMMOB Teoman Öztürk Sosyal Tesislerinde gerçekleştirildi.  TMMOB 47. Olağan Genel Kurulu'nun "Sonuç Bildirgesi" yayınlandı.

 

TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül'ün açtığı 47. Olağan Genel Kurulumuzun Divan Kurulu, Ali Ekber Çakar'ın başkanlığında, Mehtap Ercan Bilgen, Adil Güneş Akbaş, İmren Taşkıran, Buket Çelik, Mukaddes Şamioğlu ve Mehmet Veysi Çevrim'den oluştu.

Gezi Direnişi hakkında gerçekleştirilen sinevizyon gösteriminin ardından TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, Genel Kurulun Açılış Konuşması'nı yaptı. Koramaz konuşmasına cezaevinde bulunan Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Can Atalay ve tüm Gezi Davası tutuklularını selamlayarak başladı. Siyasi iktidar güdümündeki yargı kararlarının Gezi Direnişine leke düşüremeyeceğini dile getiren Koramaz, Gezi Davasında tutuklanan arkadaşlarımıza sahip çıkmaya devam edeceklerini bir kez daha vurguladı. Emin Koramaz konuşmasında ayrıca bir önceki genel kurulumuzdan bu yana geçen 10 aylık sürede ülkede derinleşen kriz ve yaşanan sorunlar hakkında değerlendirmelerde bulunurken, bu süreçte TMMOB'nin çalışmaları hakkında da bilgi vererek konuşmasını tamamladı.

Emin Koramaz'ın ardından salonda bulunan siyasi parti ve emek örgütleri temsilcilerine söz verildi. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar iktidarın Gezi Davası, Kobane Davası, HDP Kapatma Davası gibi siyasi davalar eliyle toplumsal muhalefeti kontrol altına almaya çalıştığını dile getirerek, ortak mücadelenin önemine dikkat çekti. CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, Gezi'de suç ve terör arıyorlarsa Gezi Direnişi sırasında öldürülen gençlerin katillerinin yargılanması gerektiğini söyleyerek, iktidarın farklı düşünen kesimleri susturmaya yönelik girişimlerini eleştirdi. Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen, konuşmasında, yıllardır halka yapmadığı kötülük kalmayan AKP iktidarı sonrasında kurulacak Türkiye'de Gezi'de yarattığımız değerlerin temel belirleyici olacağını, tek adam rejimine karşı hep birlikte mücadele ederek son verileceğini ifade etti. Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, son zamanlarda verilen yargı kararları ve sosyal hayatı yasaklamaya dönük uygulamalar ülkeyi faşizme götürme yolunda döşenen taşlar olduğunu ve gidişata hep birlikte engel olunması gerektiğini dile getirdi. TKP Merkez Konseyi üyesi Ali Uruk Arıkan, TKH sözcüsü Cengiz İlker, Kıbrıs TMMOB adına Tunç Adanır da konuşmalarında ortak mücadelenin önemine dikkat çektiler.

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu konuşmasında, DİSK olarak TMMOB, KESK ve TTB ile Yıllardır omuz omuza yürütülen mücadeleyi büyütme kararlı olduklarını, eşitlik, adalet, özgürlük ve demokrasi temelinde yeni bir ülke kurmak için mücadele edeceklerini vurguladı. KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, kapitalizmin içinde bulunduğu krizden çıkmak için emeğe yönelik saldırıların arttığını, sermayenin azgın saldırılarına ve sömürüsüne karşı emekçiler olarak hep birlikte mücadele edilmesi gerektiğini ifade etti. TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı konuşmasında barış içinde insanca ve onurlu bir yaşam kurma mücadelesinde yan yana olmayı sürdüreceklerini belirterek 29 Mayıs'ta yapılacak olan sağlık mitingine davet etti. Son olarak İHD Başkanı Öztürk Türkdoğan, toplumun ortak talebi olan adalet mücadelesi yanında savaşa karşı barış mücadelesini de büyütmemiz gerektiğini söyledi.

Konuk konuşmalarının tamamlanmasının ardından çalışma raporu üzerine görüşmelere geçildi.

TMMOB 47. Olağan Genel Kurulu'nda 46. Dönem yönetim kurulu faaliyetleri üzerine görüşmeler tamamlandı, TMMOB 46. Dönem Yönetim Kurulu delegelerin oy birliği ile aklandı.

TMMOB 47. Olağan Genel Kurulu gündeminde 46. Dönem Çalışma Raporu üzerine görüşmeler tamamlandı. 54 delegenin söz alarak görüşlerini ifade ettiği bölümün ardından TMMOB 46. Dönem Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Besleme ve Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz söz alarak döneme ilişkin değerlendirmelere yanıt verdi.


TMMOB YÖnetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın 47. Olağan Genel Kurulu Açılış Konuşması şöyle:

"Sayın Divan,

Emek meslek örgütlerimizin, siyasi partilerimizin, demokratik kitle örgütlerinin değerli başkan ve yöneticileri,

Ülkemizin en karanlık günlerinde TMMOB mücadelesine ve örgütlülüğüne sahip çıkan sevgili delege arkadaşlarım,

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 47. Olağan Genel Kuruluna hepiniz hoş geldiniz.

Varlığınız ve desteğiniz bize onur ve güç veriyor. TMMOB Yönetim Kurulumuz adına hepinizi sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum.

Selamların en büyüğünü bugün aramızda olamayan mücadele arkadaşlarımıza, Bakırköy ve Silivri cezaevlerine gönderiyorum:

Selam olsun Yönetim Kurulumuzun değerli üyesi Mücella Yapıcı’ya, selam olsun Tayfun Kahraman’a, selam olsun Can Atalay’a.

Gezi davasında yargılanan, ceza alan tüm arkadaşlarımıza selam olsun.

Aradan geçen dokuz yılın ardından bile iktidar sahiplerine korku salan görkemli Gezi Direnişini selamlıyorum.

O direnişin parçası olmuş muhteşem kalabalıkları selamlıyorum.

Ve elbette Gezi Direnişinde kaybettiğimiz çocuklarımızı, Abdocan’ı, Mehmet’i, Ethem’i, Ali İsmail’i, Medeni’yi, Ahmet’i, Hasan’ı, Berkin’i selamlıyorum.

İktidar, korkusundan unutamadı onları, bizler hasretimizden. Gezi Direnişi gibi tertemiz alınlarından öpüyorum hepsini…

Sevgili dostlar,

Buradan bir selamda, emeğinin karşılığını alabilmek için, insanca yaşayabilecekleri bir ücret ve çalışma koşulları için, yaşam alanlarına, ülke varlıklarına, üniversitelerine, toplumsal cinsiyet eşitliğine, haklara, özgürlüklere ve çocuklarının geleceğine sahip çıkmak için, Türkiye’nin dört bir yanında direnen, mücadele eden işçilere, emekçilere, emeklilere, gençlere, kadınlara tüm toplum kesimlerine göndermek istiyorum.

Ne diyor Usta:

“Düşmezse düşmesin yakamızdan ölüm,
Bizim de üstümüze güneş doğacak gülüm,

Gülüşüne bir kurşun sıksa da ölüm,

Unutma ki umuda kurşun işlemez GÜLÜM

Gerçekten de, direnenlerin, mücadele edenlerin varlığı bizlere umut veriyor.

Direnerek, mücadele ederek elde ettiğimiz her kazanım, tüm toplumun ortak kazanımıdır. Ortak geleceğimiz, bu kazanımlarla şekillenecek ve güzelleşecektir.

Emeğin güçlü kollarıyla kurulacak bir dünyada ne açlık olacak ne sefalet, ne savaş olacak ne nefret, ne emperyalist boyunduruk olacak ne kapitalist sömürü, ne gericilik olacak ne de cehalet!

Emeğimizle kuracağımız dünyada demokrasi olacak, özgürlük olacak, barış olacak, bağımsızlık olacak, laiklik olacak, gönenç olacak, huzur olacak!

Buna yürekten inanıyorum.

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

Tam 1 ay oldu…

Adalet ayıbı siyasi güdümlü bir kararla arkadaşlarımız hapse atılalı tam 1 ay oldu.

Onları elimizden aldıkları mahkemenin kapısında hep birlikte bir söz vermiştik:

“Gezi Parkına nasıl sahip çıktıysak, Gezi Direnişine nasıl sahip çıktıysak, tutuklanan arkadaşlarımıza da aynı kararlılıkla sahip çıkacağız” demiştik.

Bu söz sadece mahkeme salonundakilerin sözü değil, ülkedeki tüm toplumsal muhalefetin sözüydü.

Ve tam 1 aydır ülkenin dört bir yanında yaptığımız eylemlerle, astığımız pankartlarla, devam eden adalet nöbetlerimizle arkadaşlarımıza sahip çıkma irademizi dosta düşmana gösteriyoruz.

İlk günden beri yurdun dört bir yanında yapılan eylemlere, tutulan adalet nöbetlerine verilen destek, Gezi Direnişi’nin arkasında ne denli geniş bir toplum desteği olduğunu bir kez daha gösterdi.

Bu destek, Gezi Direnişi’nin, mahkemenin iddia ettiği gibi “kökü dışarıda olan bir hükümeti devirme girişimi” değil, milyonlarca insanın parçası olduğu bir halk hareketi olduğunu bir kez daha gösterdi.

Bu destek, iktidar güdümündeki mahkemenin verdiği bu cezaların hukuki dayanağı olmadığı gibi, hiçbir toplumsal meşruiyetinin de bulunmadığını gösterdi.

Burada bir kez daha altını çiziyorum: İktidar ne kadar büyük yalanlar söylerse söylesin, güdümlü mahkemeleri ne karar verirse versin, yandaş medya ne yazarsa yazsın Gezi Direnişi ve bu direnişin parçası olmuş herkes, tarih karşısında ve toplum vicdanında tertemizdir, lekesizdir.

Ne kadar çabalarsa çabalasınlar ne kadar uğraşırsa uğraşsınlar Gezi’nin masumiyetine, Gezi’nin haklılığına, Gezi’nin gerçekliğine en ufak bir leke süremeyecekler.

Hep söylüyorum, bir kez daha gururla söyleyeceğim: Gezi bu ülkenin onurlu geçmişi, umutlu geleceğidir. Gezi bu ülkenin başına gelmiş en güzel şeydir.

Gezi Direnişi, bu topraklarda ağaca, doğaya ve kamusal mekânlara sahip çıkma iradesinin, geleceği kazanma mücadelesinin zirvesidir.

Gezi Direnişi insanlığın ortak değerlerine, haklara ve özgürlüklere sahip çıkmanın, toplumun her kesiminden insanın bir arada yaşamasının ve dayanışmasının en güzel örneğidir.

Gezi direnişi katılımcılığın, yaratıcılığın ve doğrudan demokrasinin ifadesidir.

Siyasi iktidarı asıl korkutan da zaten Gezi’de kolektif olarak ortaya çıkardığımız bu değerlerdir.

İktidarın sığ dünya görüşü bu değerlerle boy ölçüşemediği için, iktidar bu değerlerle siyaseten baş edemediği için talimatlı yargı eliyle bu değerlerimizi karalamaya çalışıyor.

Ama bilsinler ki, onlar gidecek, karanlık gidecek ama, Gezi kalacak.

Bu ülkede kök salmış bir direniş geleneğinin adı haline gelen Gezi’ye kara çalmaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir.

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

Hepimiz biliyoruz ki, siyasi iktidarın ve onun maşalarının Gezi Direnişi nezdinde asıl cezalandırmak istediği eşit, özgür ve demokratik bir Türkiye ideali için mücadele eden toplumsal muhalefet hareketidir.

Siyasi iktidarın arkadaşlarımız ve Taksim Dayanışması nezdinde cezalandırmak istediği parkına, şehrine, doğasına, tarihine sahip çıkan mühendis, mimar ve şehir plancılarıdır.

Siyasi iktidarın cezalandırmak istediği, attığı her hukuksuz adımda karşısında gördüğü mesleki bilgisini halktan yanan kullanan kamucu meslektaşlarımızdır.

Ve elbette hepimiz biliyoruz ki, siyasi iktidarın cezalandırmak istediği, yıllardır her fırsatta saldırdığı TMMOB ve bağlı odalarının toplumcu mücadele çizgisi ve onurlu mücadele geleneğidir.

Bu yağmacıların, bu haramilerin, bu zorbaların saldırıları yürüdüğümüz yolun doğruluğunun, mücadelemizdeki ısrarımızın haklılığın göstergesidir.

Ne diyor şair:

Ne alnımızda bir ayıp
Ne koltuk altında
Saklı haçımız
Biz bu halkı sevdik
Ve bu ülkeyi.
İşte bağışlanmaz
Korkunç suçumuz…

Ne yaparlarsa yapsınlar, üzerimize ne kadar gelirlerse gelsinler biz bu halkı ve bu ülkeyi sevmekten asla vaz geçmeyeceğiz.

Arkadaşlarımıza verdikleri cezalar, bu ülkedeki, mühendis, mimar ve şehir plancıları mücadelesi tarihine işlenmiş birer nişandır!

Bu nişan, TMMOB’nin onurlu mücadele tarihinde sonsuza dek gururla parlayacaktır.

İktidar zorbalığına dün nasıl boyun eğmediysek, bugün de boyun eğmeyeceğiz.

Gezi Direnişini, Gezi Davası’nda ceza alan arkadaşlarımızı, uğruna bedeller ödediğimiz değerlerimizi, ülkemizi savunmaya devam edeceğiz..

Ve ant olsun ki, en kısa zamanda arkadaşlarımıza yeniden kavuşacağız. Eşit, özgür, demokratik bir Türkiye için yan yana mücadele etmeye, kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Buna tüm kalbimle inanıyorum. Çünkü iktidar dayatmasıyla verilen kararların ömrü, iktidarın ömrü kadardır ve hepimiz biliyoruz ki bu iktidarın ömrü dolmuştur.

Buradan iktidara bir kez daha sesleniyorum: hukuku ve yargı organlarını siyasal çıkarlarınız doğrultusunda kullanmaktan vaz geçin.

Buradan yargı organlarına ve yargıçlara da bir kez daha sesleniyorum: kararlarınızı iktidarın ihtiyaçlarına göre değil, hukukun evrensel ilkelerine göre verin.

Adaletin yerini bulması için, zedelenen toplumsal vicdanın onarılması için arkadaşlarımızı derhal serbest bırakın.

Hiç kimsenin bu ülkeye, bu halka bu denli kötülük yapmaya, bu denli acı çektirmeye hakkı yok.

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

İçerde tek adam rejiminin halk düşmanı politikaları, dışarda emperyalistlerin güç mücadeleleri yaşadığımız hayatı hepimize zehir ediyor.

Bu zehirden kurtulmak, hepimizin en önemli ve öncelikli görevidir.

İktidar partisinin yirmi yıldır adım adım kurduğu tek adam rejimi, ne yazık ki ülkemizin ve halkımızın kabusu haline dönüştü.

Yirmi yıllık iktidar dönemlerinde uyguladıkları politikalar ülkeyi her alanda krize sürüklemiş durumda.

Ekonomiden siyasete, hukuk sisteminden eğitime, tarımdan sanayiye, kamu yönetiminden dış politikaya kadar her alanda derin krizler yaşıyoruz.

Verdikleri her kararla, hayata geçirdikleri her uygulamayla, attıkları her adımla daha kötüye doğru sürükleniyoruz.

Ömrünü tüketen iktidar, ülkenin kaderini de kendisine ortak etmeye, ülkeyi de kendisiyle birlikte uçurumun dibine sürüklemeye çalışıyor.

Bu denli saldırganlıklarının, bu denli hoyratlıklarının, bu denli şuursuzluklarının nedeni bu ülkenin geleceğine ilişkin hiçbir umutlarının, planlarının kalmamasıdır.

“Suçluların telaşı”, “kaybedenlerin korkusu” içinde geçiriyorlar son günlerini.

Herkes gibi kendileri de biliyor ki, bugün tüm ülke tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birisi yaşanıyorsa, bunun nedeni yıllardır uyguladıkları neoliberal politikalardır.

Uygulanan özelleştirme politikalarıdır. Üretim ve sanayileşme politikalarından uzaklaşarak ranta dayalı sektörlere yatırım yapılmasıdır.

Kamu yararı taşımayan çılgın projelere ve saraylıların lüks yaşamına ayrılan kaynaklardır.

Kamu kaynaklarının yandaşlara, 5’li çeteye, cemaatlere, tarikatlara, akraba vakıflarına aktarılmasıdır.

Her kriz çıktığında kapısına dayandıkları sıcak para muslukları suyunu çekince, her kriz çıktığında soluğu aldıkları yurt dışı kaynakları birer birer kuruyunca çarkları döndüremez hale geldiler.

Bütçede bu denli gedik olunca, merkez bankasında bir kuruş para kalmayınca, dış ticaret açığı artınca ekonominin tüm yükü, emeğiyle geçinenlerin sırtına yüklenmiş durumda

Yaşanan bu kriz tüm toplumsal kesimler gibi biz mühendis, mimar ve şehir plancılarının hayatlarını da çok olumsuz etkiliyor.

Kamuda ve özel sektörde sistematik bir biçimde daraltılan iş alanlarımız nedeniyle işsizlik tehlikesi, düşük ücretler ve güvencesiz çalışma biçimleri ortak kaderimiz haline geldi

Artan kiralar, kontrol altına alınamayan fiyatlar, temel tüketim maddelerinde yaşanan kıtlık, düşen alım gücü, açlık sınırına düşen ücretler ve giderek artan işsizik bizlerin de yaşamını söndürüyor.

Ekonomik ve sosyal koşullarımız, üstlendiğimiz sorumluluk ve almış olduğumuz eğitime uymayan bir düzeye gerilemiş durumda.

Ücretlerimiz enflasyon karşısında giderek eriyor ve yaşam standardımız dibe doğru çekiliyor.

Nitelikli bir eğitim alan, köklü üniversitelerden iyi derecelerle mezun olmuş birçok genç meslektaşımız, mesleki, maddi ve sosyal tatminsizlik nedeniyle geleceğini yurt dışında arıyor.

TÜİK rakamlarıyla ne kadar gizlemeye çalışsalar da ülke tarihinin en yüksek enflasyonunu yaşıyoruz.

Aldığımız hiçbir ürünü ikincisinde aynı fiyata alamaz hale geldik.

Çünkü her malın fiyatına ödeme garantili kıyak ihalelerin bedeli yansıyor. Her malın fiyatına faiz ödemelerinin yükü yansıyor.

Her malın fiyatına örtülü ödenek kesintileri yansıyor. Her malın fiyatına saraylıların lüks harcamalarının bedeli yansıyor.

Her şey zamlanırken, gelirlerimiz giderek düşüyor. Her alışverişte daha çok yoksullaşıyoruz.

Her geçen gün daha fazla borçlanıyoruz.

Bugün geldiğimiz noktada yüz yüze olduğumuz sorun sadece yoksullaşma, borçlanma sorunu olmanın da ötesine geçmiş durumda.

Artan fiyatlar, karşılanamayan maliyetler, yanlış politikalar nedeniyle tıpkı sanayi üretimi gibi tarımsal ve hayvancılık üretimi de durma noktasına geldi.

Bütün ülke olarak büyük bir gıda krizi, kıtlık tehdidi ve açlık tehlikesiyle yüz yüze bulunuyoruz.

IMF ve Dünya Bankasına verdikleri sözler nedeniyle, çok uluslu şirketlerin gönlü olsun diye yıllardır bu ülkede tarım ve hayvancılığı sistematik olarak bitiren iktidar, bugün ülkemizi ayçiçeği yağına, buğdaya, bir tutam samana muhtaç hale getirdi.

Türkiye gibi verimli ve geniş bir coğrafyayı açlığa mahkum edenleri asla unutmayacağız. Asla affetmeyeceğiz.

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

Ülkemizde yaşanan kriz ekonomiyle sınırlı değil. Tek adam rejimi, her alanda bir kriz rejimi haline geldi.

Meclisin etkisizleştirilmesi, güçler ayrılığının ortadan kaldırılması, yargı bağımsızlığının yok sayılması, hukukun üstünlüğü anlayışının bitirilmesi ülkeyi yönetilemez hale getirdi.

Yönetemedikleri bu ülkeyi ellerinde tutmaya devam edebilmek için de, her türlü zorbalığa başvuruyorlar.

Devletin tüm organlarını, toplumsal muhalefeti sindirmek için kullanıyorlar. Devletin tüm organlarını toplumsal kamplaşma yaratmak için kullanıyorlar.

Devletin tüm organlarını insanların yaşam tarzlarına müdahale etmenin aracı olarak kullanıyorlar.

Medyayı sansürlüyorlar, siyasetçileri-gazetecileri-muhalifleri tutukluyorlar, festivalleri yasaklıyorlar, eğlence mekanlarını yasaklıyorlar, sanatçıları-gençleri susturuyorlar. Toplumu baskıyla teslim almaya çalışıyorlar.

Mafya ile kurulan karanlık ilişkiler, uyuşturucu kartellerinin ülkedeki etkinlikleri, denetimsiz gümrükler, denetimsiz sınırlar ülkeyi güvensiz ve güvenliksiz bir hale soktu.

Güvensizlikten, belirsizlikten, kaostan medet uman bir yönetim anlayışı egemen olmuş durumda.

Geldiğimiz noktada tek adam rejimi halkın desteğiyle değil, halka yönelik baskı ve zorbalıkla ayakta duruyor.

Bugün elimizde her alanda harabeye dönmüş bir ekonomi ve bürokrasiden hukuka kadar her alanda çürümüş bir devlet yapısından başka bir şey kalmadı.

Toplumun barış içinde bir arada yaşamasının kurallarını belirleyen Anayasa’nın yok sayıldığı, hukukun evrensel ilkelerinin yok sayıldığı, AİHM kararlarının yok sayıldığı, tümüyle Tek Adam’ın buyruklarıyla yönetilen bir ülke haline geldik.

Hukuk kuralları ve yargı, demokratik bir ülkede yurttaşların hak ve çıkarlarını korumak için vardır. Yurttaşları devletin sınırsız gücünden korumak için vardır.

Bizim ülkemizde ise hukuk kuralları ve yargı, AKP iktidarına kalkan olmak için var. AKP’nin elinde, halka karşı bir silah olmak için var.

Bunun son örneğini Canan Kaftancıoğlu örneğinde gördük. Ana muhalefet partisinin İstanbul İl Örgütü Başkanı, 8-10 yıl önce yaptığı sosyal medya paylaşımları nedeniyle hapis ve siyaset yasağı cezasına çarptırıldı.

Aynı tarihlerde kendi sosyal medya hesaplarından FETÖ’ye övgüler düzenler, Türkçe Olimpiyatları’nda sahne almak için birbirleriyle yarışanlar, bunlar hiç olmamış gibi, muhaliflerin 10 yıl önceki sosyal medya geçmişlerini tarıyorlar.

Hukukun geldiği bu durum, yargıçların içine düştükleri bu durum ülkemiz açısından utanç vericidir. Bu utanç, 20 yıllık AKP iktidarının utancıdır.

İktidarın utançlarının hangi birini saysak bir şeyler mutlaka eksik kalacak:

Seçimlerde kazanamadıkları belediyelerin başkanlarını görevden alarak tutuklayıp yerlerine kayyum atamak AKP’nin utancıdır.

Muhalefet partisi başkanlarını ve milletvekillerini hukuksuz biçimde cezaevinde tutmak AKP’nin utancıdır.

Kadınlara reva görülen şiddet, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak AKP’nin utancıdır.

OHAL KHK’ları ile kamu emekçilerini sorgusuz, sualsiz işlerinden atmak AKP’nin utancıdır.

Yıllardır sürdürülen çıkarcı, kavgacı, saldırgan dış politika AKP’nin utancıdır.

Yandaş rektörler eliyle üniversitelerimizi niteliksizleştirmek, kampüsleri karakola çevirmek AKP’nin utancıdır.

Gencecik çocuklarımızın hayatlarını tarikat ve cemaatlerin insafına terk etmek AKP’nin utancıdır.

Yok edilen ormanlarımız, yağmalanan madenlerimiz, tüketilen derelerimiz AKP’nin utancıdır.

Bunca utançla yaşamak, yaşayabilmekse büyük bir utanmazlıktır.

AKP’nin en büyük silahı belki de budur. Ve sanırım bu silahı hafife almamamız gerekiyor.

Ne diyordu şair:

“Eğer; hak haksızlıktan yüce,

Sevgi nefretten üstün,

Aydınlık karanlıktan güçlüyse...

Çaresi yok usta...

Biz kazanacağız.”

Evet biz kazanacağız.

Bizim onurlu duruşumuz, siyasi iktidarın utanmazlığına galebe gelecek!

Buna yürekten inanıyorum.

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

TMMOB olarak uzun yıllardır mücadelemizin temelini, siyasi iktidarın emek, halk ve doğa düşmanı politikalarına karşı ülkemize, mesleğimize ve halkımıza sahip çıkma mücadelesi oluşturuyor.

Yağmacı bir zihniyetle, ülkenin tüm birikimini tüketen iktidarın, yeni rant alanları yaratmak için doğamıza ve tabiat zenginliklerimize yönelik başlattığı yeni saldırılar, bu mücadeleyi büyütmemiz için bize çok daha büyük sorumluluklar yüklüyor.

Çünkü biz sahip çıkmazsak zeytinliklerimizi kesecekler.

Biz sahip çıkmazsak tarım alanlarımızı yok edecekler.

Biz sahip çıkmazsak ormanlarımızı bitirecekler.

Biz sahip çıkmazsak kıyılarımızı, madenlerimizi, tarihi eserlerimizi yağmalayacaklar.

Biz sahip çıkmazsak Hasankeyf gibi Salda’yı da yok edecekler.

Biz sahip çıkmazsak derelerimizi kurutacaklar.

Biz sahip çıkmazsak İstanbul’un sonunu getirecek Kanal İstanbul’u hayata geçirecekler.

Biz sahip çıkmazsak bu ülkenin her metrekaresini satacaklar.

Bu ülkenin mühendisleri, mimarları, şehir plancıları olarak, ülkemizin geleceğinin karartılmasına izin vermeyeceğiz.

Önümüzdeki dönemde de atacağımız her adımda, bu sorumluluk bilinciyle davranacağız.

Ve bizlere nasıl saldırırlarsa saldırsınlar, savunduğumuz değerlerden geri adım atmadık, atmayacağız.

İftiralarla örgütlerimizin yıpratılmak istenmesine, ilerici ve toplumcu değerlerimizin ortadan kaldırılmak istenmesine izin vermedik, vermeyeceğiz!

Örgütsel yapımızın, demokratik işleyişimizin, iç hukukumuzun ve kamusal varlığımızın çiğnenmesine göz yummadık, yummayacağız!

Bu örgüt bizlere Harun Karadeniz’lerin, Akın Özdemir’lerin, Teoman Öztürk’lerin mirasıdır.

Bizler bugüne kadar TMMOB’yi aşkla sevdik, sevdayla koruduk ve kararlılıkla savunduk. Bundan sonra da bu duygularla sahip çıkmaya devam edeceğiz!

Ülkemizin geleceğini kurtarabilmek, daha iyi koşullarda yaşayabilmek ve çocuklarımızın geleceğini güvenceye alabilmek için tüm toplumsal güçleri mücadelemizi ortaklaştırmaya ve büyütmeye çağırıyoruz.

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

İktidar partisinin kendi genel kurullarını tıklım tıklım salonlarda yaptığı bir dönemde TMMOB’ye konulan yasaklamalar nedeniyle bir önceki Genel Kurulumuzu olması gerekenden tam on dört ay sonra gerçekleştirebilmiştik.

Genel Kurul takvimimizdeki bu kaymadan dolayı TMMOB 46. Çalışma Dönemimiz 10 ay gibi kısa bir süreyi kapsadı.

Çalışma dönemimiz bu yönüyle TMMOB tarihinin en kısa çalışma dönemi olarak tarihe geçti.

Bu kısa çalışma dönemimizde de, bir yandan toplumsal mücadelelerin aktif bir bileşeni olurken, mesleki bilgi ve birikimlerimizin ülke ve halk yararına seferber edilebilmesi için çabamızı da sürdürdük.

Meslek alanlarımızdaki neoliberal yağma, talan ve tahribata karşı kamucu, toplumcu politikaların takipçisi olduk.

Orman yangınlarından, sel felaketlerine, çevre katliam ve talanlarına kadar nerede bir efkar varsa tüm örgütlü gücümüzle oradaydık.

Salgın döneminin kısıtlamalarına rağmen TMMOB ve bağlı odalarımızda mesleki alanlarımıza ilişkin çok sayıda etkinlik geçekleştirildi çok sayıda rapor yayımlandı.

Odalarımız tarafından yapılan onlarca kongre kurultay ve sempozyumun yanı sıra, 10 ay süren bu kısa çalışma döneminde Birliğimiz bünyesinde TMMOB Dünya Gıda Günü Sempozyumunu, TMMOB 7. Kadın Kurultayını, Toplumcu Bakış Açısı ile Bilirkişilik Panel-Forumunu, TMMOB Enerji Sempozyumunu, TMMOB Sanayi Kongresini, Tarımsal Üretim ve Tüketimde Sosyal Dayanışma Pratiği olarak Kooperatifçilik Sempozyumunu ve TMMOB Afet Sempozyumunu gerçekleştirdik.

“TMMOB TEİAŞ Raporu”, “TMMOB Yangın Raporu”, “TMMOB ve Mesleki Denetim Raporu”, “TMMOB Acil Durum Uzaktan Öğretim Raporu” ile güncel konulara ilişkin görüşlerimizi kamuoyuyla paylaştık.

Ülkemizi kasıp kavuran kriz koşullarında meslektaşlarımızın ekonomik, demokratik ve mesleki çıkarlarının geliştirilmesi için mücadele ettik.

Yürüttüğümüz kampanyalarla meslektaşlarımızın taleplerinin sözcüsü olduk.

Yine bu dönemde açtığımız pek çok dava ve verdimiz hukuki mücadele ile şehirlerimizin, kıyılarımızın, madenlerimizin, tarihi eserlerimizin, kültürel mirasımızın yağmalanmasına karşı önemli davalar kazandık.

Üyelerimizin haklarını koruma ve teknik yönetmeliklerin mesleki ilkelere uygunluğu noktasında da önemli kazanımlar elde ettik.

Halk için çalışmaya, emekçi sınıflarla yan yana olmaya devam edeceğiz.

Teoman Öztürk’ün dediği gibi, “bilimi ve tekniği, emperyalizmin ve sömürgenlerin değil, emekçi halkımızın hizmetine sunmak için her çabayı güçlendirerek sürdürme yolunda inançlı ve kararlıyız.”

Bizi bu onurlu yolumuzdan asla döndüremeyecekler.

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

Sözlerime son verirken, çalışma dönemimizin hemen başında yitirdiğimiz Yönetim Kurulu üyemiz sevgili Ufuk Ataç’ın şahsında, sonsuzluğa uğurladığımız tüm TMMOB kadrolarını saygıyla, sevgiyle, hasretle andığımı, anılarını mücadelemizde yaşatacağımızı bir kez daha belirtmek istiyorum.

Çalışma dönemimiz boyunca mesleki ve özel hayatlarından feragat ederek TMMOB örgütlülüğünü büyütmek için gecesini gündüzüne katan TMMOB ve Oda organlarında görev yapan arkadaşlarıma;

Şube yönetim kurullarında ve temsilciliklerde görev alan arkadaşlarıma;

İllerde TMMOB örgütlülüğünü büyüten İKK sekreterlerimize;

Çalışma gruplarında, kongre, sempozyum ve kurultaylarımızın düzenleme ve yürütme kurullarında görev alan üyelerimize;

TMMOB çalışmalarında bize destek olan bilim insanlarına ve uzmanlara;

Ve elbette emeklerini emeğimize katan Birlik ve oda çalışanı arkadaşlarıma büyük bir inanç ve özveri ile örgütümüze verdikleri katkılardan dolayı Yönetim Kurulumuz adına teşekkür ediyorum.

Geziyle başladığım konuşmamı, Metin Altıok’un umut dolu dizeleriyle tamamlamak istiyorum:

Yarın farklıdır bugünden,
Adı değişir hiç olmazsa.
Kara bir suyu
Geçiyoruz şimdilerde
Basarak yosunlu taşlara.
Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla.

Ülkemize, mesleğimize, meslektaşlarımıza sahip çıkma yolunda yürüyüşümüzü umutlu yarınlara taşıma dileğiyle…

YAŞASIN TMMOB ÖRGÜTLÜLÜĞÜ, YAŞASIN MÜCADELEMİZ


 

Oda Yönetim Kurulu Başkanı Yunus Yener'in TMMOB Genel Kurulu'nda yaptığı konuşma:

"Sayın Divan,

Sayın Birlik Başkanlarım,

Sayın TMMOB Yönetim Kurulu,

Sayın Delegeler,

Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu ve kendi adıma sizleri saygıyla, dostlukla selamlıyorum.

Öncelikle, 46. çalışma döneminde mesleki toplumsal duyarlılıklarla yürüttüğü mücadeleci çalışmalarından ötürü TMMOB Yönetim Kurulu’nu, kutluyor ve Odamız adına teşekkür ediyorum.

Genel kurulumuzun toplandığı tarihler, aynı zamanda Gezi direnişinin yıldönümü. TMMOB vebağlı Odaları olarak tam da göbeğinde olduğumuz bu direniş, hatırlarsak esasen 27 Mayıs’ta başlamış ve giderek kitleselleşmişti.

Baskıcı AKP iktidarına karşı en kitlesel ve en görkemli direniş olup Haziran halk hareketine dönüşen direnişi temsilen mahkum edilen arkadaşlarımızı, Mücella ablamızı, Tayfun arkadaşımızı, avukat kardeşimiz Can’ı, diğer arkadaşlarımızı ve o güzel direnişe katılan milyonlarımızı selamlıyor, o günlerde katledilen kardeşlerimizi sevgiyle, saygıyla anıyorum.

Bu vesileyle, iktidarın korkulu rüyası olan o şanlı direnişi, hukuk garabeti olan son kararın ardından “Geziye, Emeğimize ve Mesleğimize Sahip Çıkıyoruz” kampanyası ile ülke sathında anarak toplumsal hafızadan silinemeyeceğini gösteren TMMOB ve Odalarımızı kutluyorum.

Genel kurulumuz, inanıyoruz ki Gezi tutuklusu arkadaşlarımız ile dayanışmaya yönelik özel bir karar alacaktır.

Değerli Arkadaşlar,

Önümüzde çok zorlu bir dönem var. Önümüzde Cumhuriyetin kazanım ve değerlerinin düşmanı, gerici rejim değişikliğini gerçekleştiren bir iktidar var. Önümüzde hukuk dışı icraatlarla hayatını sürdüren otoriter, baskıcı bir iktidarın idaresinde, hangi koşullarda yapılacağı, ne olacağı bilinmeyen seçim süreci var.

Önümüzde bu iktidarın ve onun bütün sömürücü, rantçı, gerici, baskı ve şiddete dayalı uygulamalarına karşı mücadele ve onun durdurulması var. Türkiye’nin acil olarak bu felaketleri, kötülükleri;  iktidarını,  hegemonyasını sürdürmek  için kullanan, fırsat belleyen iktidardan kurtulmak  ve yeni bir yöne girme ihtiyacı var.

Bu iktidarın bazı uygulamalarının “tadilatı” ve düzenin aktör ve makyaj tazelemesinden ibaret değişikliklerin çok ötesinde, ülkemizin köklü bir değişim-dönüşüme ihtiyacı var.

Odalarımız ve TMMOB’nin onlarca yıldır meslek alanlarından hareketle dile getirdiği sorunlar bu açıdan oldukça aydınlatıcı ve öğreticidir. Türkiye bugün gıdadan barınmaya, enerjiden ulaşıma, eğitimden sağlığa, işsizlikten yoksulluğa ve modern toplumsal yaşam öğelerine dek köklü bir değişim-dönüşüme ihtiyaç duyuyor.

Bu değişim-dönüşüm ihtiyacında, mesleklerimizi değersizleştirme ve itibarsızlaştırma ile sözünü ettikleri “mühendis ihracının” durdurulması, yani KHK ile ihraç ve mesleğini ülkemizde icra edemeyen yetişmiş vasıflı insan gücünün göçünün durdurulması ve ülkenin geleceğine sahip çıkmamız da var.

İktidardaki zihniyet aynı, bakanın biri “ülkenin Müslüman bir ülke olup mücitler çıkaramadığını, ara eleman yetiştirmeye odaklanılmasını” söylerken bir başka Bakan, “bu bilişime kafayı takmayacaksın alıp kullanacaksın” diyor, en son onlardan aşağı kalmayayım diyen bir başka bakan ise “mühendis ihraç ediyoruz” dedi.

Bir yandan yanlış bir ihraç, yani beyin göçü övgüsü yapılıyor, bir yandan da “varsın gidiyorlarsa gitsinler” deniyor. Nitelikli emek gücüne, meslek ve meslektaşlarımıza yaklaşım ile ülkemiz idaresinin vahim durumu, bu sözlerde netlikle görülebiliyor.

Oysa gerçek şu ki yurtdışına gitmek, bildiğimiz gibi değişik meslek mensupları açısından mesleki tatminsizlik ile yaşam koşullarına ilişkin maddi ve düşünsel tatminsizliklerden kaynaklanmaktadır. Olması gereken koşulların yokluğundan ötürü sadece doktorlar, mühendisler ve başka meslek mensupları değil, ne yazık ki eğitim veya yaşamak için de yurtdışına gidiş eğilimi var. Bu eğilim, gerçekte üretken güçlerin dinamizmini sağlayanların beyin göçü demektir, üretken potansiyelimizin ve geleceğimizin yok edilmesidir.

Bu noktada, her şeyden önce inşaat üzerine kurulu vurguncu ekonomik modelden çıkmak, Yap-İşlet-Devret vb. projeleri durdurmak ve ülke olarak yönümüzü, kamucu bir üretim ekonomisine, bilime, mühendisliğe, mimarlığa, şehir plancılığına doğru çevirmek gerekir. Yatırımların uzun süredir durduğu, dış borç-yüksek faiz ödemeleri, yüksek enflasyon ve döviz kurunun tırmandığı, ülke kaynaklarının talan edildiği, halkın işsizlik ve yoksulluğa mahkum edildiği bir ekonomide ne mesleklerimizin değer ve itibarından, ne de toplum yararına bir büyüme ve kalkınmadan söz etmek mümkündür.

Ülkemizin ihtiyacı olan yeni yön, bizlerin on yıllardan beri savunduğu üretimden tüm toplumsal hizmetlere dek kamuculuğun her düzeyde benimsenmesi, laikliğin kamusal-toplumsal yaşamda hakim olması, demokrasinin seçimle sınırlanmayarak gerçek içeriğiyle; halk egemenliği olarak kurulması ve ülkemizin emperyalizmden tam bağımsızlığının yeniden sağlanması gerçekleşecektir.

Bu dönemde, TMMOB’nin hiçbir siyasi gücün arka bahçesi olmayan bağımsız tutumu eşliğinde bu temel ilkeleri birlik içinde savunmayı sürdürmeliyiz.

Biliyoruz ki toplumsal ölçekli başarılar uzun erimli kararlı mücadelelelerle elde edilir. TMMOB’nin ülkenin en karanlık dönemlerinde bile gerçekleri açıklamaktan geri durmamış, böylece ayakta kalmış ve savunduğu görüşlerin özellikle son yıllarda kamuoyunca da kabul görmüştür.

Değerli Dostlar,

TMMOB’nin son Danışma Kurulu toplantısında da değindiğim bir konuya, birlikte mücadelemizin gereği olan ortak etkinlikler konusuna kısaca değinmek istiyorum. Bildiğimiz üzere İKK’lardan başlayarak bazen Odalar olarak ortak açıklamalar yapıyor, bazen de ortak etkinlikler düzenliyoruz. Ancak bunun yeterli düzeyde olmadığını söyleyebiliriz.

Birlik çatısı altında birlikte hareket etme yaklaşımıyla ve özellikle çok disiplinli meslek alanlarımızda, EMO ile birlikte düzenliğimiz Asansör Sempozyumu, bu dönem İMO ve EMO ile yapmayı planladığımız Raylı Sistemler Kongresi ve EMO ile Otomotiv Kongresi gibi  ortak etkinlikler yapmayı önemsediğimizi, bu tür kolektif etkinliklerin artmasının çok yararlı olacağını düşünüyor ve öneriyoruz.

Değerli Arkadaşlar,

Son olarak bir Oda Raporumuzun haberini vermek istiyorum. Makina Mühendisleri Odası olarak 2000’li yıllarda enerji konulu birçok Oda Raporu yayınlamıştık. 2010’dan itibaren de iki yılda bir Türkiye’nin Enerji Görünümü Raporu’nu yayınlıyoruz. Bu raporun kamuoyunda önemli bir referans kaynağı olarak değerlendirildiğini belirtmeliyim.

Oda Enerji Çalışma Grubumuzun, Oda üyeleri ve farklı meslek disiplinlerinden uzmanlarla birlikte özverili çalışmalarla hazırladığı rapor önümüzdeki bir-iki hafta içinde yayınlanmış olacak. Türkiye’nin Enerji Görünümü 2022 Raporu, MMO Enerji Çalışma Grubu üyeleri ve  Elektrik, Jeofizik, Jeoloji, Kimya ve Maden Mühendisleri Odalarının üyeleri, ODTÜ Mezunları Derneği Enerji Komisyonu üyeleri, akademisyenler, iktisatçı, matematikçi, istatistikçi gibi çok çeşitli meslek gruplarından uzmanların katkılarıyla hazırlandı. 9 Bölüm ve 22 metinden oluşan bu raporun özeti diyebileceğimiz bir Sunumun, üç gün önce internet sitemizde yayınlandığını ve bu önemli çalışmanın çok disiplinli meslek alanlarımızdaki iş birliklerine örnek oluşturduğunu belirtmek istiyorum.

Sözlerimi bitirirken bu zorlu dönemde görev alan TMMOB Yönetimine,Yüksek Onur Kurulu ve Denetleme Kurulu Üyelerine katkı ve başarılı çalışmalarından dolayı teşekkür ediyor, yeni dönemde görev alacak tüm arkadaşlara da başarılar ve kolaylıklar diliyorum.

Birlikte üretme ve hakça paylaşımın hakim olacağı demokratik ve barış içinde bir ülke ve dünya dileğiyle ve genel kurulumuzun Teoman Öztürk ve arkadaşlarının bizlere devrettiği mücadeleci geleneği sürdürecek kamucu/toplumcu kararlar alacağı inancıyla tamamlıyor, saygılar sunuyorum.

Yaşasın TMMOB, Yaşasın Mücadelemiz"


TMMOB 47. OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

(26–29 Mayıs 2022, Ankara)

KARANLIĞA KARŞI BİLİM VE TEKNİK İLE MÜCADELE ZAMANI

GEZİYE, EMEĞİMİZE, MESLEĞİMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ!

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, 26–29 Mayıs 2022 tarihlerinde 24 bağlı Odası ve 650 bin mühendis, mimar, şehir plancısı üyesini temsilen TMMOB 47. Olağan Genel Kurulu olarak Ankara’da toplanmıştır.

Birliğimizin 46. Dönemi dünyada ve ülkemizde etkili olan Covid-19 Salgını nedeniyle ertelenmiş dönem olarak sadece 10 aylık süreyi kapsamış olmasına rağmen bu süre zarfında yürüttüğümüz çalışmalar, demokratik geleneğimize ve odalarımızın genel kurullarında ortaya çıkan iradeye sahip çıkma doğrultusunda gerçekleştirilmiştir.

Covid-19 salgını, ABD’nin Çin’e yönelik ticaret savaşları, emperyalizmin NATO’yu parlatma-genişletme, Rusya’yı kuşatma, Çin’in yükselişini engelleme çabaları, Rusya-Ukrayna savaşı, kapsamlı ambargo ve yaptırımlar, nükleer füzeler dahil silahlanmanın artan boyutları ve dünya çapında tedarik-ticaret-emek ve finans zincirlerinde yaşanan kırılmalar, etkileri önümüzdeki dönemde yoğunlaşarak sürecek olan önemli gelişmelerdir. Bu gelişmeler dünya ekonomisi ve siyasetinin gelecek perspektiflerini etkileyecek boyutlardadır. ABD’nin başını çektiği tek kutuplu yeni dünya düzeni dönemi kapanmıştır, artık iki kutuplu/veya çok kutuplu bir dünya vardır ve uluslararası ticarette ABD doları hakimiyetinin geleceği sarsıntıdadır. Küreselleşmenin sonu, yeni bir dünya düzeni ve kurumları, uluslararası ticarette yeni para birimi/veya birimleri gibi konular epeydir tartışılmaktadır. Ukrayna savaşı, çeşitli yönleriyle gördüğümüz üzere bu süreci hızlandırmıştır. Bu genel dünya durumu, halklar açısından sosyal hak kayıpları, işsizlik, yoksullaşma, açlık, toplumsal parçalanma, mülteci akınları, insanlık dışı yaşam koşulları, kitlesel ölümler ve halklar arasında kuşaklar boyunca sürecek düşmanlıklara yol açıyor. Ancak bu olumsuzluklar geniş kitleler tarafından sorgulanıyor ve başka bir dünya özleminin yayılmasına da yol açıyor. Mevcut dünya durumu, halkçı, kamucu/toplumcu, sömürüsüz, savaşsız, barışçı seçeneği halkların önüne koymaktadır. Genel kurulumuz bu tek doğru insani alternatifin yanındadır.

Ülkemiz ekonomiden siyasete, dış politikadan hukuka, çevreden sağlığa kadar her alanda yaşanan büyük bir kriz içerisindedir. Yargıdan bürokrasiye, güvenliğe kadar devlet işleyişinin her aşaması iktidarın ihtiyaçları doğrultusunda yeniden dizayn edilmektedir.

Uzun yıllardır devam eden ekonomik krizin toplumsal etkilerinin en üst düzeye çıktığı bir dönem yaşanmaktadır. Hayat pahalılığı, işsizlik, yokluk ve yoksulluk bütün toplum kesimlerinin yaşamını tehdit eder hale gelmiştir. Artan kiralar, kontrol altına alınamayan fiyatlar, temel tüketim maddelerinde yaşanan kıtlık, düşen alım gücü, açlık sınırının altına düşen ücretler nedeniyle toplumun farklı kesimleri tepkilerini ortaya koymuştur. Üniversite öğrencilerinden sağlık çalışanlarına, kamu emekçilerinden işçilere, esnaftan çiftçilere ve emeklilere kadar pek çok kesim “geçinemiyoruz” diyerek öfkelerini sokaklara taşımıştır.

Temel gıda ürünleri erişilemez fiyatlara yükselmiş durumdadır. Milyonlarca yoksul, ucuz ekmek alabilmek için saatlerce kuyruklarda beklemek zorunda kalmaktadır. Artan tarımsal girdi maliyetleri, nakliye bedelleri ve aracı karları nedeniyle mevsim sebzeleri bile alınamaz hale gelmiştir. İnsanlar ev kirası, ulaşım masrafları ve faturalar nedeniyle ay sonunu getiremez olmuştur. Milyonlarca kişi geçimini sağlayabilmek için borç batağına sürüklenerek adeta bankalar için çalışır hale gelmiştir. İktidar sahipleri, kendilerini ve çevrelerini zenginleştirmek için ülkemizin bütün zenginliklerini tüketmektedirler.. Özelleştirmeler, devlet ihaleleri ve ödeme garantili projeler eliyle bir avuç iktidar yandaşının servetine servet katmıştır. Enerjiden tarıma, madenlerden sanayiye kadar her alanda paha biçilmez tesislerimiz halkın elinden birer birer koparılmıştır. Tek adam rejimi, yoksulluğu halkın yaşam tarzı haline getirmiştir.

Yaşanan bu kriz mühendis, mimar ve şehir plancılarının hayatlarını da olumsuz etkilemiştir. Başta yeni mezun ve işsiz meslektaşlarımız olmak üzere, kamuda ve özel sektörde her türlü mühendislik, mimarlık ve şehir planlama hizmetlerini yapan meslektaşlarımız giderek artan zorluklarla baş etmeye çalışmaktadır.

Kamuda çeşitli statülerde çalışan meslektaşlarımızın ekonomik ve sosyal koşulları gerilemiş durumdadır. Sistematik biçimde daraltılan iş alanlarımız nedeniyle yıllardır kamuda mühendis, mimar ve şehir plancısı ataması yapılmamaktadır. Özel sektörde çalışan meslektaşlarımızın çalışma koşulları ise kriz derinleştikçe daha da zorlaşmaktadır. İşsizlik tehlikesi, düşük ücretler ve güvencesiz çalışma ücretli çalışan meslektaşlarımızın ortak kaderi haline gelmiştir. Emekli meslektaşlarımızın emeklilik statüsü, esnek kuralsız güvencesiz hale getirilmiştir. Devlet destekli ekonomik güvencesi sağlık ve sosyal hakları olan, sosyal risklere karşı koruyan emeklilik modeli değiştirilerek yerine bütün bu hakları yok sayan yaşlılıkta güvence olmayan bireysel emeklilik modeli ikame edilmiştir. Emekli olmak geç ve güç hale getirilmiştir. TMMOB sosyal güvenlik sistemi ve emeklilerimizin sorunlarının tespiti çözümü için gerekli çalışmalara devam edecektir.

Birçok genç meslektaşımız, mesleki, ekonomik ve sosyal tatminsizlik nedeniyle geleceğini yurt dışında aramaktadır. Yaşadığımız sorunlar, ülkemizde emeğiyle geçinen tüm kesimlerin yaşadığı sorunların bir parçasıdır. Bu sorunların sebebi mevcut siyasi iktidar ve onun 20 yıldır uyguladığı ekonomik-sosyal politikalardır. Bu siyasi anlayışın meslektaşlarımızın ve ülkemizin yaşadığı sorunlara çözüm bulması mümkün değildir.

Bugün elimizde her alanda harabeye dönmüş bir ekonomi ve her alanda çürümüş bir devlet yapısından başka bir şey kalmamıştır.

46. Çalışma dönemimiz, neoliberal yağma politikalarına karşı kamusal değerleri, ekonomik krize karşı mesleki ve özlük haklarımızı, dinci gericiliğe karşı aydınlanma değerlerini ve laikliği savunmakla geçmiştir. Yaşadığımız tüm baskılara rağmen demokrasiye, özgürlüklere, bağımsızlığa, laikliğe ve toplumculuğa olan bağlılığımızdan asla taviz vermedik.

Eğitim, ülkemizin geleceğinin şekillendirilmesinde en önemli konudur. Sosyal devlet anlayışının gerilemesi, eğitimin ticarileştirilmesi, niteliksizleştirilmesi, cemaatlerin ve gericiliğin eğitime müdahaleleri ülkemizin geleceğini tehdit etmektedir.

Toplumsal aydınlanmanın öncüsü olan üniversitelerin, 1980 faşist darbesi ile başlatılan zapturapt altına alınma projesi, AKP iktidarı ile en üst seviyeye ulaşmıştır. Ülkemizin tüm üniversiteleri, kayyum rektörler ile bilimden uzaklaşmakta; niteliksiz ve biat eden kuşaklar yetiştirilmesinin koşulları hazırlanmaktadır.

Genel Kurulumuz, mühendislik, mimarlık ve şehir plancılık eğitiminin kaynağı olan ilk ve orta öğretimde; eğitimin demokratik, laik, bilimsel içerikte ve anadilde bir eğitim sistemini savunur. TMMOB, hem çocuklarımızın aydınlık geleceği, hem de gelecekteki meslektaşlarımızın alması gereken nitelikli ve parasız eğitim için mücadele etmekten geri durmayacaktır.

Cumhuriyet tarihinin tüm kamusal yatırımları ve kurumları farklı yöntemlerle özelleştirilmiştir. Özelleştirmeler sonucunda çalışanlar, üreticiler ve toplum büyük kayıplar yaşarken, sermaye sahipleri servetlerine servet katmışlardır. Ülkemizin kamusal birikimi ve zenginliği olan kamu kurum ve kuruluşlar halka ait olmaktan çıkarılmış, bir kısmı ise Varlık Fonuna devredilerek sürekli zarar eden, denetimsiz yapılar haline getirilmişlerdir.

Günümüz dünyasında elektrik enerjisi tüm toplum açısından vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Toplumun yeniden üretimi için gerekli olan tüm temel ihtiyaçlar gibi elektriğin üretimi, iletimi ve dağıtımı da merkezi bir plan ve kamusal bir anlayışla her türden rant ilişkisinden arındırılmış, kesintisiz, kaliteli ve erişilebilir olarak halka sunulmalıdır. Ne var ki sermayenin çıkarlarının toplumsal ihtiyaçların önünde gören neoliberalizm, diğer tüm kamusal hizmet ve sektörlerin olduğu gibi, elektrik üretim-iletim ve dağıtımının özelleştirilerek ticarileştirilmesini dayatmaktadır. Enerji üretiminde yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik verilmeli, kaynak potansiyelimiz gerçekçi yaklaşımlarla ortaya konulmalıdır. Özellikle doğalgaz, ithal kömür ve nükleer gibi ülke kaynaklarını özel sermayeye ve dışa aktaran mevcut politikalardan vazgeçilmelidir.

Bizden çalınanların geri alınması için tereddütsüz bir şekilde yeniden kamulaştırma adımları hızla atılmalıdır. Bu yağma düzenine karşı toplumun ortak çıkarı için, planlı ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme için, yeni yatırımların yapılarak istihdamın artırılması için acilen sektör temelli yeni ve güçlü kamu işletmeleri kurulmak zorundadır. Bunun için kamusal fayda ve demokratik yönetim ve denetim anlayışı ekseninde oluşturulacak kamusal kurum ve kuruluşlara ihtiyacımız vardır.

Doğa ile uyumsuz ve plansız kentleşme, sanayi, enerji vb. politikalar sonucu yok edilen doğal yaşam alanları ve bozulan ekosistemler sağlık sorunları, gıda krizi gibi sorunların doğmasına neden olmuştur. Tarım sektörümüz yıllardır uygulanan yanlış ve özelleştirmeci tarım politikaları nedeniyle çöküş içindedir. Yaşanan krizden kurtulabilmek için ithalat kolaycılığına dayalı neoliberal ekonomi politikaları yerine üretim ekonomisini, sermayenin öncelikleri yerine kamusal çıkarları, gündelik politikalar yerine tarımda planlı kalkınmayı, gıda egemenliğini ve güvenliğini hedefleyen anlayış bir an önce benimsenmeli, tarım sektörüne yönelik yapısal sorunları gideren tarımsal planlamalar acil olarak gündeme alınmalıdır.

Ormanlarımız, madenlerimiz, denizlerimiz, derelerimiz, limanlarımız, mera ve tarım alanlarımız, tarihi mekânlarımız yandaş şirketlere ve uluslararası tekellere peşkeş çekilmektedir. Kaz Dağlarından Fatsa’ya, Cerattepe’den Kuzey Ormanlarına, Hasankeyf’ten Allianoi’ye, Dipsiz Göl’den Kapadokya’ya, Manisa Kula-Salihli Jeoparkı’ndan İzmir Çeşmeye ve Munzur Gözeleri’nden Salda Gölü’ne kadar yaşam alanları, denizler, dereler, kıyılar, ormanlar, meralar, yaban hayatı, biyolojik, jeolojik ve ekolojik çeşitlilik, doğal, tarihsel ve kültürel miras sermayenin dizginsiz talanına açılmıştır.

Yapılması halinde İstanbul, Trakya, Karadeniz ve Marmara Denizi’ne yönelik tahribatı felaket düzeyinde olacak olan Kanal İstanbul projesinin takipçisi olmaya devam edeceğiz. Birliğimiz ve Odalarımız tarafından açılan davaların seyri, hukuk sürecinin iktidarın güdümünde sahte bir oyuna dönüştüğünü göstermeye yetmektedir.

Ülkemizin çeşitli yerlerinde yaşanan ve afete dönüşen doğa olaylarının yarattığı yıkım ve can kayıpları giderek artmaktadır. Yaşadığımız son sel felaketlerinin temel nedenleri, iklim değişikliğinden ziyade, insan kaynaklı doğa tahribatları, yanlış su politikaları, HES’ler, plansız ve çarpık kentleşme, yetersiz altyapı ile merkezi ve yerel yönetimlerin kentleri rant politikalarına teslim etmesidir. Yanlış su yönetimi ve HES politikaları sonlandırılmalıdır. Dere yatakları acilen bilim ve tekniğin kurallarına uygun olarak rehabilite edilmeli, bu alanlar üzerindeki mevcut yapılar kaldırılmalı, tekrar yapılaşmaya açılmaması için anayasal korumaya alınmalıdır.

OHAL KHK’ları ile haksız ve hukuksuz bir şekilde, haklarında herhangi bir soruşturma dahi yürütülmeden ihraç edilen kamu çalışanlarına yönelik gösterilen insanlık dışı tavır hala sürmektedir. Davalar hukuktan uzak kararlar ile uzatılmakta ya da sonlandırılmaktadır. Bu zulme biran önce son verip KHK’lar ile ihraç edilen meslektaşlarımız tüm haklarıyla birlikte derhal görevlerine iade edilmelidir.

Genel Kurulumuz, Kürt sorununda oyalamacı, tasfiyeci ve faşizan savaş politikalarını reddetmekte ve halk olmaktan kaynaklı doğal hakları için direnen Kürt halkının yanında yer almaktadır. İnkârcı, asimilasyoncu, güvenlikçi politikalar yerine aynı coğrafyada yaşayan halkların eşit ve özgür biçimde bir arada yaşama koşullarının oluşturulması, çatışmalı sürecin barış sürecine evrilmesi konusunda Genel Kurulumuz açık bir şekilde taraftır. Kürt halkının sosyal, siyasal, kültürel hakları, talepleri demokrasi ve insan hakları kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, çözümsüzlük üreten baskı, şiddet ve güvenlik eksenli politikaların uygulanması çatışmalı ortamın devam etmesine neden olmaktadır. Bugün Kuzey Irak’ta askeri operasyonlar sürdürülürken, AKP’nin ülkeyi savaş ortamında seçime götürme amacıyla Suriye’de yapmaya niyetlendiği yeni operasyon, ülkemizde ve bölgede barış umutlarını yok ederken, çözümsüzlüğün daha da derinleşmesine yol açacaktır.

İktidarın politikalarına muhalefet eden tüm kesimler haksız, hukuksuz bir şekilde cezaevlerine atılmaktadır. Cezaevlerinde hukuk dışı, antidemokratik uygulamalar artmakta, bu uygulamalara karşı gelişen tepkiler de yetkililer tarafından görmezden gelinmektedir.

Türkiye tarihinde hiçbir dönemde kadına yönelik şiddet bu denli yaygınlaşmamış, alenileşmemiş ve cezasız bırakılmamıştır. Devlet kurumlarında ve gündelik yaşamda empoze edilen gerici anlayış, kadınların toplumsal ve mesleki hayata katılımını engellemektedir. Kadınlar erkeğe, işsizliğe, yok sayılmaya ve ev içi sömürüye mahkum edilmektedir. Kadın mücadelesinin önemli bir kazanımı olan İstanbul Sözleşmesinden çekilinmesi ile kadına yönelik şiddetin cezasızlığının önü açılmıştır. Ailede, eğitimde, çalışma yaşamında; kısaca bütün toplumsal yaşamda açıkça görülebilen olumsuzluklar, AKP iktidarında artmıştır.

Kadın meslektaşlarımızın çalışma ortamlarında yaşadıkları zorluklar, karşılaştıkları şiddet, cinsiyet eşitsizliği ve yıldırma politikalarının son bulması için daha etkin mücadele edilmesi gerekliliği önümüzde bir görev olarak bulunmaktadır. Birliğimiz kadına yönelik şiddete ve cinayetlere, yok saymaya, değersizleştirmeye, her türlü toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve nefret söylemine karşı adalet, eşitlik ve özgürlük için mücadele etmeyi sürdürecek, İstanbul Sözleşmesi yaşatır demeye kararlılıkla devam edecektir.

Türkiye’nin en yakıcı sorunlarından birisi de mülteci krizidir. Krizin kaynağı olan emperyalizmin savaş politikaları ve onun sesi olan ABD-AB, Batı sınırlarına duvarlar örerek ya da Türkiye gibi kimi ülkeleri tampon ülke haline getirerek kendisini bu krizin uzağında tutmaya çalışmaktadır. Afganistan’dan Suriye’ye varan emperyalist müdahale süreçlerinden bağımsız bir mülteci krizi tartışılamaz. Türkiye’de mülteci krizinin kaynağında AKP iktidarının Suriye iç savaşında emperyalizmin dümen suyunda izlediği cihatçı iç savaş siyaseti vardır. Türkiye ekonomisindeki derin krizle birlikte işsizliğin ve yoksulluğun yaygınlaşması da yabancı uyrukluların günah keçisi ilan edilmesinin koşullarını yaratmaktadır. Bu da aslında iktidarın sorumlu olduğu gerçekliliğinin dışında bir sebep arayışı algısı doğurarak ile sürecin yanlış analizine sebep olmaktadır. İnsani düzeyde tüm halkların sorunlarına sahip çıkan, emekçiler arasında düşmanlık yaratmak yerine tepkileri sorumlu olan emperyalizme ve onun temsilcisi iktidara yönelten bir çizginin mülteci krizinde de geliştirilmesine büyük ihtiyaç vardır.

Çarpık ekonomik yapı, sermaye kesiminin kasalarını doldururken halkımıza emek sömürüsü, iş cinayetleri, gelir adaletsizliği dayatılmaktadır. Soma’dan Ermenek’e kadar yaşadığımız iş cinayetleri sonucu işçi mezarlığına dönüşmüş ülkemizde koşullar daha da kötüleşmiştir. İşçi sağlığını ve iş güvenliğini maliyet olarak gören kapitalizmin sömürü sistemi günlük hayatımızı teslim almıştır. Çalışma hayatını belirleyen politikalar, kanunlar ve ilgili mevzuat, uygulamalar kökten değişmelidir. Birliğimiz, üreten, sanayileşen, iş cinayetlerinin engellendiği, işsizliğin olmadığı, iş güvenliği mevzuatının sermaye tarafından değil, emekçinin ve aynı zamanda kamunun güvenliği ve sağlığını gözeten bilimsel-teknik yaklaşımların belirlediği bir ülke için mücadele etmektedir.

Siyasi iktidar tarafından seçim süreci öncesinde toplumsal muhalefetin tüm unsurlarıyla sindirilmesi amaçlamaktadır. Bu kapsamda "sosyal medyaya sansür yasası" olarak bilinen kanun teklifi meclisin gündemine getirilmiştir. Birliğimiz, halkın haber alma ve ifade özgürlüğü çerçevesinde; açık, özgür, sansürsüz, hızlı ve güvenli İnternet’in kamusal hizmet çerçevesinde bir yurttaş hakkı olmasını sağlama, iletişim kurma, bilgi paylaşma ve bilgiye ulaşma özgürlüğü önündeki tüm engellerin kaldırılması için tüm bileşenleriyle mücadele etme inancı ve kararlılığındadır.

İtirazlarını ve taleplerini yükseltmek için sokağa çıkan tüm kesimler sınırsız ve orantısız bir polis şiddetiyle bastırılmaktadır. Son örneğini Gezi Davası’nda gördüğümüz gibi mahkemeler iktidar sopası olarak görev yapıp, iktidar politikaları doğrultusunda kararlar vermektedir.

Adaletin karanlık çağını yaşıyoruz!

Gezi Direnişi ve Canan Kaftancıoğlu davalarında birbiri ardına verilen mahkumiyet kararları iktidarın toplumsal muhalefete gözdağı verme çabasının göstergesidir.

Ülke tarihimizin en görkemli, en yaratıcı, en gurur verici halk hareketi olan Gezi Direnişi’nin parçası olan arkadaşlarımız uydurma deliller ve asılsız suçlamalarla yargılandıkları dava sonucunda hapis cezasına mahkum edilerek tutuklandılar. Gezi Davası’nda mahkum edilen arkadaşlarımızın nezdinde siyasi iktidarın cezalandırmak istediği tüm Gezi Direnişi ve o direnişin parçası olmuş milyonlarca kişidir. Çünkü Gezi Direnişi, AKP’nin 20 yılda yarattığı çürümüş, köhne düzenin tam karşısında yer alan aydınlık bir Türkiye geleceğinin temsilcisidir.

Aralarında TMMOB Yönetim Kurulu Üyemiz Mücella Yapıcı, Şehir Plancıları Odamızın İstanbul Şubesi’nin eski başkanı Tayfun Kahraman ve Mimarlar Odamızın Hukuk Müşaviri Can Atalay’ın da bulunduğu yargılanan arkadaşlarımız hukuki gerekçelerle değil, politik hesaplarla cezalandırılmışlardır. Gezi Direnişi nasıl ki bu ülkenin yüz akı ve onurlu tarihinin bir parçasıysa, Gezi Direnişi Davasında yargılanan tüm arkadaşlarımız da bizim yüz akımız ve onurlu tarihimizin bir parçasıdır.

İktidar dayatmasıyla, kurgu iddianamelere dayanarak verilen bu mahkeme kararı Gezi’nin tertemiz direnişini lekeleyemeyecektir. Bu kararı kabul etmiyoruz! Gezi Direnişinin arkasında dimdik durduğumuz gibi, Gezi Davasında yargılanan ve ceza alan arkadaşlarımızın da yanında dimdik durmaya devam edeceğiz!

Halkı hedef alan, toplumsal muhalefeti sindirmeye yönelik bu karar, gelecekte hem iktidar sahiplerinin hem de bu kararın altında imzası bulunanların üzerinde bir utanç vesikası olarak kalacak ve örgütümüz bu hukuksuzlukların sorumlularının yargılanması için gerekli mücadeleyi verecektir.

TMMOB 47.Olağan Genel Kurulu delegeleri olarak biz, mühendis, mimar ve şehir plancıları TMMOB örgütlülüğü altında; meslek uygulama alanlarımız ile ilgili politikaların, ülkemiz ve halkımızın çıkarları doğrultusunda şekillenmesi için çaba harcamaktayız.

Almış olduğumuz bilimsel teknik eğitim ve mesleki sorumluluklarımızın gereği olarak, yurdumuzu, insani değerleri, kentlerimizi, kırlarımızı, bilim ve sanayi alt yapımızı, doğal ve kültürel varlıklarımızı sahipleniyoruz. Daha fazla kar ve rant uğruna ülke kaynaklarının talan ve tahrip edilmesine karşı çıkıyoruz. Üreterek gelişen, paylaşarak büyüyen bir ülke istiyoruz.

Yüreği emekten ve halktan yana atan tüm demokratik güçlerle dayanışma içindeyiz. Emeğin, barışın, özgürlüklerin, çağdaş değerlerin, bilimin ve hakça bölüşümün egemen olduğu bir ülke için mücadele ediyoruz.

Genel Kurulumuz, “Mesleğimizin ve meslektaşlarımızın sorunlarının halkımızın ve ülkemizin sorunlarından ayrı olmadığının bilinciyle ;

Yaşadığımız tüm baskılara rağmen demokrasiden, özgürlükten, bağımsızlıktan, laiklikten, toplumculuktan ve barıştan yana politikalarımızdan taviz vermeyeceğiz!

Ülkemizi kasıp kavuran kriz koşullarında meslektaşlarımızın ekonomik, demokratik ve mesleki faydalarının geliştirilmesi için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz!

Sanayileşen, üreten ve demokratikleşen bir Türkiye mücadelesinden vazgeçmeyeceğiz!

Türkiye’nin içinden geçtiği bu karanlık dönemde, Gezi’ye, emeğimize ve mesleğimize sahip çıkacağız!

Gezi direnişinde kaybettiklerimizi saygıyla anıyor, mücadelelerini sürdürerek onurlu duruşlarından vazgeçmeyen ve tutsak edilen arkadaşlarımızı selamlıyoruz.

Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz! Yaşasın TMMOB Örgütlülüğü!

TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ

47. OLAĞAN GENEL KURULU