TEOMAN ÖZTÜRK'ÜN MÜCADELESİ YOLUMUZU AYDINLATMAYA DEVAM EDİYOR

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

TMMOB‘nin 1973-1980 yılları arası Başkanlığını yapmış, mühendis-mimar hareketinin toplumcu bir çizgiye sahip olmasında önder ve yiğit kişiliği ile hep ön saflarda yer almış Teoman Öztürk ölümünün 14. yıldönümünde çeşitli etkinliklerle anıldı.

Karşıyaka Mezarlığında bulunan Teoman Öztürk‘ün Anıt Mezarında yapılan anma etkinliğinde TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Teoman Öztürk‘ün çalışma arkadaşlarından Oğuz Türkyılmaz, Yavuz Önen, Hilmi Yüncü ile DİSK Genel sekreteri Tayfun Görgün de birer konuşma yaptılar.

Teoman Öztürk için ikinci anma töreni akşam saatlerinde İMO Teoman Öztürk Salonu‘nda düzenlendi. Etkinlikte, Ahu Sağlam dinletisi eşliğinde Teoman Öztürk ve başkanlığı dönemindeki TMMOB faaliyetlerine ilişkin bir slayt gösterisi yapıldı.

 Müzik dinletisinden sonra kürsüye gelen TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, TMMOB‘nin bugünkü çizgisinde, onurlu ve dik yürüyüşünde Teoman Öztürk‘ün çizdiği yolun önemini ve şimdiki dönemde yapılacakları, TMMOB'nin bu döneminin neoliberal politikalara, gericiliğe ve darbecilere karşı bir mücadele dönemi olduğunu vurguladı.

Daha sonra Soğancı‘nın yönettiği "70‘lerden Bu Yana Oluşturulan Anlayışlarla TMMOB ve  Bağlı Odalarının Bugünkü Sorumlulukları ve Görevleri" konulu bir forum düzenlendi. Forumda Oda Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz‘da bir konuşma yaptı. 
Oda Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ‘ın forumda yaptığıkonuşma ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet SOĞANCI'nın etkinlik açılış konuşması aşağıdadır.

                            

Oda Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ‘ın forumda yaptığı konuşma:

70‘LERDEN BU YANA OLUŞTURULAN ANLAYIŞLARLA TMMOB VE BAĞLI ODALARIN BUGÜNKÜ SORUMLULUKLARI VE GÖREVLERİ

TMMOB, 1970'li yıllardan itibaren temel çalışma ve mücadele anlayışını sevgili başkanımızının simgeleşmiş sözünde de belirttiği üzere "bilimi ve tekniği emekçi halkımızın hizmetine sunmak" olarak belirlemiştir. Böylesi bir Türkiye'yi yaratmak için yapılması gerekenler ise TMMOB'nin 1979 yılı çalışma programının önsözünde çok açık bir şekilde şöyle tariflenmektedir. 
"Mühendis mimarların, teknik bilgi ve becerilerini halkımızın yararına kullanamamaları, ülkenin içinde bulunduğu somut şartların bir sonucudur. Ülkemiz ekonomisi, siyasal yapısı ve bütün üst yapı kurumları, birbirleriyle kaynaşmış olan uluslararası emperyalist tekeller ve yerli sermayenin hâkimiyetindedir. Bu egemen çevrelerin kontrol ettiği tüm yatırımlar ve hizmetler, halkımızın sorunlarının çözümüne yönelik değil, maksimum kâr sağlayacak yeni pazarlar yaratmak yönündedir. Böyle bir sömürü düzeni içinde ülkemizin geri bırakılmışlıktan kurtulacağını ve tüm çalışanların yaptığı hizmetlerin ve yarattığı değerlerin halkımıza ulaşacağını sanmak kendimizi aldatmak olur. Emeğimizin halkın hizmetine girebilmesi, ülkemizin her alanda bağımsızlığını kazanmasına, sömürüye dayanan düzenin sona ermesine bağlıdır. Geleceğimiz üretim güçlerinin özgürce gelişebileceği, kafa kol emeği arasında farklılaşmanın olmadığı, emeğin yabancılaşmadığı bir düzene kavuşabilmemize bağlıdır."

Yani TMMOB 1970' li yıllardan itibaren pusulasını  halktan, emekten, özgürlüklerden, barıştan, demokratikleşmeden ve bağımsızlıktan yana olarak belirlemiştir. TMMOB üretenlerin yönettiği bir Türkiye istemektedir. TMMOB  her türlü sömürüye, eşitsizliğe, sermayenin emek üzerindeki egemenliğine karşıdır.
Bu nedenledir ki, TMMOB mesleki ve toplumsal sorumluluklarını kaynaştırarak yürümektedir. TMMOB ve Oda çalışmaları, meslek ve meslektaş sorunlarının ülke ve toplum sorunlarından ayrılamayacağı ilkesi üzerinde kurgulanmaktadır. Bu ana ilke ve toplumcu bakış açımız bizlere önemli sorumluluklar ve görevler yüklemektedir. 
1970'li yılların aksine günümüzde siyasal arenada  emekten yana var olan bariz boşluk toplumun ezilen kesimlerinin TMMOB ve benzeri sistem muhalifi örgütlerden beklentilerini daha da güçlendirmekte ve bizlerin sorumluluğunu bir kez daha artırmaktadır.

Sevgili arkadaşlar,
Ülkemizdeki duruma meslek alanlarımızdan yola çıkarak biraz daraltılmış olarak bakarsak tablo şöyledir:
Sanayide yatırımlar durmuştur.
Gümrük Birliği ve AB sürecinin ülkemiz ekonomisi aleyhine sonuçları birer birer görülmektedir.
Kalkınma ve planlamadan uzaklaşılmıştır.
Hizmet Ticareti Genel Anlaşması ile neredeyse bütün geleneksel kamu hizmeti alanları piyasalaştırılarak mühendislikten tıbba, eğitimden bütün hizmet sektörlerine dek yabancı sermayenin istilasına açılmıştır.
Büyük kamu sanayi işletmeleri özelleştirilmektedir. 
Özelleştirmelerin ülke ekonomisi ve çalışanlar üzerindeki olumsuz ve işsizliği artırıcı etkileri görülmeye başlanmıştır.
Son yıllarda özellikle dışa bağımlılığın arttığı enerji sektöründeki yanlış sözleşmeler ve özelleştirmelerin kamu ekonomisi ve toplum nezdindeki etkileri yaşanmaya başlanmıştır.
Yerli enerji kaynakları dururken başta doğalgaz olmak üzere ithal kaynaklara dayalı enerji politikaları ile ülkemiz enerjiyi dünyada en pahalı kullanan bir ülke haline getirilmiştir. 
Eğitim ve sağlığın ticari birer alan olarak örgütlenmesinde önemli adımlar atılmıştır.
Kentsel mekânlar ile doğal-kültürel varlıkların rant alanları olarak yağması ivmelenmiştir.
Tarım arazilerinin yok edilmesi, genetik tohum ve gıdaların ülkemize sokulması ve yanlış tarım politikalarının sonucu olarak çiftçimizin üretimden, tarlasından koparılıp işsiz ve yoksul bırakılması süreci başlamıştır.
Kıyı ve ormanlarımızın yağması artmıştır. 
Hazine arazilerinin talanında önemli adımlar atılmıştır.
Madenlerimizin özelleştirme yoluyla yağması yolun yarısındadır.
Doğa ve çevre ikliminin tahribi önemli boyutlara ulaşmıştır.
Doğa olaylarının ihmal ve yanlışlarla toplumsal afetlere dönüşmesi neredeyse yazgı olarak anlaşılmaktadır.
Su kaynaklarımızın özellellere devri süreci başlamıştır.
Topraklarımızın yabancılara satılması kamuoyunun alıştığı bir konu olmuştur.
Bunlara bir de siyasal iktidarların emperyalist merkezlere bağlılığı ve ülkemizi içine düşürdükleri sosyo ekonomik ve politik genel durumları eklediğimizde tablo daha da korkunçlaşmaktadır.
Emperyalist ülkelerin el attıkları etnik sorunlar yanı sıra Türkiye emperyalist ülkelerin taşeronu haline düşürülmekte ve ülkemiz halklar arasında düşmanlıklar yaratmaya ortak edilmektedir. "Yurtta sulh, cihanda sulh" esprisi artık unutulmuştur.
12 Eylülden sonra ABD'nin yeşil kuşak projesinin bir sonucu olarak ülkemizde bizzat egemen güçler tarafından emek ve demokrasi güçlerine karşı bir devlet politikası olarak geliştirilip kollanan dinsel gericilik şu anda iktidardadır. 
Başlangıçta dini inançları güçlü insanların tasarruflarının istismarı ile palazlanan dinci sermaye bugün elde ettiği siyasi iktidar ve belediyeler aracılığıyla kent ve ülke kaynaklarının talanından da pay kaparak ciddi bir güç haline gelmiştir.
Fak-Fuk-Fon, yerel yönetimler, valilikler ve çeşitli vakıflar kanalıyla dağıtılan yardımlarla 7,5 milyon insanımız, cemaat ağlarıyla da nüfusun daha geniş bir kesimi AKP'ye bağımlı ve mahkum kılınmıştır
AKP elinde bulundurduğu iktidar erki vasıtasıyla yargıdan, YÖK'e, üniversitelere, üst kurullara, bakanlıklara varana değin devlet içinde de yapılanmaktadır.

Özalların ve sonraki bütün iktidarların yeni liberal ekonomik programlarını izleyen AKP uluslararası finans kuruluşlarının, Amerika'nın, AB'nin de desteğini almıştır. Bu gelişmeler, Amerika'nın ileri sürdüğü "ılımlı İslam modeli" ile de çakışmaktadır.
Bu nedenlerledir ki, gelinen noktada egemenler açısından da mızrak çuvala sığmamaktadır
Liberalizm–muhafazakârlık–gerici eğilimleri temsil yanında faşizan eğilimler ile barışık olan bu iktidar, "kendine demokrat" demogojileri bir yana, gerek kendi iç kulvarında gerekse bazı karşıtları nezdinde de otoriter seçenekleri güçlendirmekte ve Türkiye'nin toplumsal bir kaosa doğru yol almasına yol açmaktadır. 
AKP'nin İslami motifli küreselleşmeci yönelimi ile otoriter–milliyetçi–tutucu ve aynı zamanda emperylizmle sıkı işbirliği içerisinde olan bir diğer yaklaşım, iki ayrı rejimi zorlamaktadır. 
Şemdinli'den, Rahip Santori ve Hrant Dink'in katliamına, ırkçı/milliyetçi hezeyan karışımına, Cumhurbaşkanlığı seçim süreçlerine, Danıştay saldırısına, Cumhuriyet Gazetesinin bombalanmasına, artan terör eylemlerine, türban ve yeni bir liberal anayasa yönelimine, devlet içinde yuvalanan Ergenekon çetelerine dek son dönemlerde yaşanan çatışmalar, ortaya çıkan kirli ilişkiler, katliamlar, toplumda yaşatılan kutuplaşma bu rejim savaşının ülke gündemine yansımalarıdır.
Bu noktada sol liberal ve sözde sol tandanslı ancak sol gösterip sağ vuran ulusalcı eğilimlerin dışında bağımsız bir çizginin tanımlanmasına gereksinim bulunmaktadır. 
Bu yeni milliyetçiler yakın bir geçmişe kadar ABD, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, AB ve Gümrük Birliği ile Türkiye'nin ilişkilenmesine itiraz dahi etmediler. AKP'nin izlediği neoliberal ekonomik programın mimarı olan Kemal Derviş'i baş tacı yaptılar. Bunun somut kanıtlarını, küreselleşme ve uyum yasaları savunularını bu partilerin özellikle geçmişteki yayın ve söylemlerinde bulmak mümkündür. Bu kesimler ABD, AB ve uluslararası finans kuruluşları ile girilen ilişkilerden kopmayı öngörmemekte; "bağımsızlık", "tam bağımsızlık" gibi yönelimleri paylaşmamakta; bu ilişkileri tıpkı bütün sağ ve sol liberallerin benimsediği "küreselleşmenin kaçınılmazlığı" tezi gibi "kaçınılmaz" bulmaktadırlar.
Bu yeni milliyetçi milliyetçi kesimin ABD'ye duyduğu tepkinin esasen Kürt sorunu ekseninde şekillendiğini, AB'ye duyulan tepkinin de AB tarafından üyelikle ilgili koşul üzerine koşul koyulması ama esasen Kürt sorunu, diğer azınlıklar ve Kıbrıs sorununa ilişkin istem ve dayatılan koşullardan kaynaklandığının da görülmesi gerekir.
Bir yandan küreselleşme süreçlerine uyumu öngörmek ve desteklemek, bir yandan da o süreçlerin devlet ve toplum nezdindeki olumsuz sonuçlarına milliyetçi temelde karşı çıkmak, olsa olsa küreselleşme milliyetçiliğidir; küreselleşmenin kendi kulvarlarında beslediği bir milliyetçiliktir.

Sevgili Arkadaşlar,
Bu iki kesimin yanı sıra tabii bir de biz varız. Emek, eşitlik, özgürlük, barış ve demokrasi güçleri var. 1970'li yıllardan beri gelenekkselleştirdiği çizgisiyle TMMOB var. Bunu da netlikle görmeliyiz.
Bu nedenle bizlerin belirli bir bütünlük içinde dile getirdiği eşitlikçi–demokratik gereksinimlerin yeri ve önemi gereğince davranmak durumundayız. 
Tam bağımsızlığa vurgu yapan; anti–Amerikancılık, anti-AB'cilik gibi dar bir çerçeve ile sınırlanmamış, ABD'den AB'ye, IMF'den NATO'ya, yeni liberal ekonomik ve sosyal politikalara dek uzanan anti–emperyalist, toplumcu çizgimize tam bir netlikle sahip çıkmalıyız. 
Bunu aynı zamanda mesleğimizi ve meslekdaşlarımızın hak ve çıkarlarını koruyup geliştirmenin, halkımızın çağdaş ve mutlu bir yaşam sürmesinin, ülkemizin zenginliklerini korumanın da yegâne yolu olarak görmeliyiz.
TMMOB'yi sistem içi mücadele ekseninin tarafı olmaya zorlayan ve TMMOB'yi kendi siyasi oluşumlarının arka bahçesi yapmaya çalışan ve bu oluşumlarda yükselmenin bir basamağı olarak gören anlayışlara karşı örgütsel bağımsızlığımızı her zamankinden daha fazla korumalıyız.

Sevgili Arkadaşlarım,
Sözün özü, bugün Türkiye'de, insanca, hakça, eşitlikçi, adil bir ekonomik–sosyal program; ekonomik sosyal projeksiyon ile bütünleşmiş bağımsızlıkçı, demokratikleşmeci bir program ve bu programı önermekle kalmayıp temsil edecek bağımsız bir irade boşluğu bulunmaktadır. Türkiye bunun eksiklik ve sancılarını 22 Temmuz seçim sonuçları ve bugünkü açmazları itibarıyla bir kez daha yaşamaktadır. 
Bu noktada TMMOB'yi evet bir siyasal parti misyonuyla tanımlamıyorum ama temsil ettiği değerler ve gelenekselleştirdiğimiz mesleki, siyasal misyonun karartılmasına veya zayıflatılmasına da izin vermemek örgütümüze her zamankinden daha çok sahip çıkmalıyız. 
Ülkemiz ve meslek alanlarımız lehine bağımsız yürüyüşümüzü etkin bir şekilde sürdürmek için, TMMOB'nin ulaştığı düzeyi korumalı ve güçlendirilmeliyiz.

Bu düşüncelerle "Yaşasın TMMOB Örgütlülüğü" diyor, sevgili başkanımızı saygıyla anıyor, hepinize sevgilerimi sunuyorum.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı'nın etkinlik açılış konuşması:
 
Değerli Konuklar,
Sevgili Arkadaşlar,

Sevgili Başkanım Teoman Öztürk'ü sevgiyle saygıyla anıyorum. Sizlerde "anma" etkinliğimize hoş geldiniz.

1. SEVGİLİ BAŞKANIMIZ VE ARKADAŞLARI 70'LERDEN ŞÖYLE SESLENİYORDU:

"Mühendis mimarların, teknik bilgi ve becerilerini halkımızın yararına kullanamamaları, ülkenin içinde bulunduğu somut şartların bir sonucudur. Ülkemiz ekonomisi, siyasal yapısı ve bütün üst yapı kurumları, birbirleriyle kaynaşmış olan uluslararası emperyalist tekeller ve yerli sermayenin hâkimiyetindedir. Bu egemen çevrelerin kontrol ettiği tüm yatırımlar ve hizmetler, halkımızın sorunlarının çözümüne yönelik değil, maksimum kâr sağlayacak yeni pazarlar yaratmak yönündedir. Böyle bir sömürü düzeni içinde ülkemizin geri bırakılmışlıktan kurtulacağını ve tüm çalışanların yaptığı hizmetlerin ve yarattığı değerlerin halkımıza ulaşacağını sanmak kendimizi aldatmak olur. Emeğimizin halkın hizmetine girebilmesi, ülkemizin her alanda bağımsızlığını kazanmasına, sömürüye dayanan düzenin sona ermesine bağlıdır. Geleceğimiz üretim güçlerinin özgürce gelişebileceği, kafa kol emeği arasında farklılaşmanın olmadığı, emeğin yabancılaşmadığı bir düzene kavuşabilmemize bağlıdır. Geleceğimiz için öngörülerde bulunabilmek, programlar oluşturabilmek ve hayata geçirebilmek; geçmişi iyi yorumlayıp, günümüzü iyi tahlil ederek dünyada ve ülkemizdeki durumun irdelenmesi ve geleceğin tasarlanması ile mümkündür. Yapılacak olan yorumlamalar, tanımlar ve tespitler ışığında oluşturulacak çalışma programı ancak bu şekilde doğru bir tarzda hayat bulabilecektir."  Teoman ÖZTÜRK

2. TMMOB 40. GENEL KURULUNDA DÜNYAMIZIN, ÜLKEMİZİN, ÖRGÜTÜMÜZÜN BUGÜNÜNÜ DEĞERLENDİRDİK:

Türkiye, 12 Eylül‘ün baskıcı, otoriter ve gerici zihniyeti ile Özal ile başlayan piyasacı düzenin AKP eliyle kurumsallaştırıldığı, emperyalizme bağımlılık ilişkileri temelinde bir değişim süreci içerisinden geçiyor. 

Kapitalist küreselleşmenin ihtiyaçlarına uygun olarak devlet ve toplum yapısı yeniden düzenlenirken bu alt üst oluş içerisinde, iktidar planında da kıyasıya bir kavga sürüyor. Kapitalizmin eski düzeni ile yeni düzeni arasındaki bu çatışma toplumu da kimi zaman laik-antilaik, kimi zaman da başka biçimlerde süren anlamsız bir kutuplaşmaya sürüklüyor. 

Bizlerin mücadelesi ise bu boğucu ikilemin, bu anlamsız kutuplaşmanın aşılabilmesi, bir başka seçeneğin, başka bir Türkiye umudunun ortaya koyulabilmesi mücadelesidir.

Ülkemizin bütün sorunlarını çözme konusunda, emekten ve demokrasiden yana bir irade geliştirmeye, yaşadığımız bu alt üst oluş sürecine emekçilerin haklarından yana müdahale etmeye çalışıyoruz. Kapitalist küreselleşmenin bütün alanlardaki tahribatına karşı, her alanda gelişen karşı çıkışı kendi mücadelemizle birleştirerek, dünyanın her yerindeki emekçiler ve işçilerle, başka bir dünyanın şarkılarını birlikte söylemeye çalışıyoruz. 

Dünyada bir ekonomik kriz yaşanıyor. ABD‘de başlayan kriz tüm dünyada farklı biçimlerde etkisini gösterirken, neo-liberalizmin keskin savunucuları, ekonomiye devlet müdahalesi tartışır duruma geldiler. Daha on yıl önce, başka alternatif yok tek yol neo-liberal dönüşüm diyenler, şimdi de yaşanan krizi aşacak bir yol aramaya başladılar. Kapitalizm için krizden çıkışın yolu her zaman emekçileri daha çok baskı altına almak, daha çok sömürmek olmuştur. AKP‘nin son dönemde emekçilere, işçilere yönelik artan baskılarının, çıkarılan yeni saldırı yasaları da dünyada bu krizin yansımalarıdır. 

Küreselleşme süreci, bundan 15-20 yıl önce, refahı ve demokrasiyi küreselleştirecek bir değişim rüzgarı olarak sunuluyordu. Ancak görüldü ki, kapitalist küreselleşme ile birlikte küreselleşen, sömürü, yoksulluk ve savaş oldu. Türkiye‘nin yaşadığı sorunlar da, büyük oranda bu süreçten kaynaklanmaktadır. Bu nedenle kimilerinin yaptığı gibi yaşadığımız sorunların küreselleşme ve AB süreci doğrultusunda yaşanan değişimle aşılacağı beklentisi boştur. Sorunlarımızı ancak emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele ederek, düzenle hesaplaşarak çözebiliriz. 

Evet, Türkiye kapitalist küreselleşme sürecine eklemlenme doğrultusunda bir değişim süreci yaşıyor. Ekonomiden, siyasete ve gündelik hayata kadar her şey sermayenin yeni düzenine uygun olarak yeniden düzenleniyor. 12 Eylül ve ANAP ile başlayan ve bugüne kesintisiz süren bu değişimin son ve en güçlü aktörü ise AKP‘dir. 

AKP, emperyalist odaklardan aldığı güçle, iktidarını kamusal alanda ve gündelik hayat içerisinde giderek güçlendiriyor. Öyle ki, AKP devlet kurumlarında kendine uygun bürokrat ve elit kadroyu yaratmaya çalışırken aynı zamanda Futbol Federasyonu‘ndan, medyaya; Alevi örgütlerinden sendikalara kadar her yere müdahale etmeye çalışıyor. 

AKP kendine demokrat olduğu gibi, aynı zamanda yalnızca kendine özgürlük istemektedir. Türban tartışması bunun tipik bir örneği olmuştur. Kadınlar üç çocuk doğurmalı diyen Tayyip Erdoğan; aynı zamanda kadına özgürlük adı altında türbanın üniversitelerde serbestleşmesini savunmuştur. Hatta kimileri özgürlükçü olmanın ölçütü olarak türban serbestliğinden yana olmayı göstermişlerdir. 

Gerçek ise türbanın toplumun muhafazakâr bir yaşam biçiminin baskısı altına alınmasının ideolojik simgesi haline gelmesi, özgürlükleri tehdit eden bir unsur olmasıdır. 

Toplum bugün cemaat ve tarikat yapıları eliyle gerici düşüncelerin etkisi altına alınmaktadır. 12 Eylül ile başlayan bu gericileşme dalgası AKP iktidarına yaslanarak güç kazanmakta, etkinliğini arttırmaktadır. Bugün özgürlüklerin savunulması demek, gündelik hayatın her alanı kuşatmaya çalışan bu ablukaya karşı mücadele etmek demektir. 

AKP eliyle kurulan, zenginin daha zengin olduğu yoksulun daha da yoksullaştığı, üstekine han hamam alttakine din iman düzenidir. 

Bu acımasızlığa, zalimliğe seyirci kalmamız mümkün değildir. Zalimin zulmüne karşı, mazlumun ahının aheste aheste çıkmasını da beklemeyeceğiz. Mazlumun hakkını aramak, yoksulluğa ve açlığa mahkum edilen insanlar için onlarla birlikte bir gelecek istemek bizim insanlık görevimizdir. 

O nedenle piyasanın iktidarına karşı direnmek ve isyan etmek insanidir. 

Bizler sokaklarda sağlık ve sosyal güvenlik hakkı için, emekçilerle, işçilerle, gençlerle birlikte mücadele ederken aynı zamanda AKP iktidarına karşı gerçek bir muhalefetin nasıl olacağını da göstermiş olduk. 

Küresel kapitalizmin ve onun temsilcisi AKP‘nin saldırılarına karşı durabilmek ancak kendi örgütlü özgücümüzü dayanarak, bütün emek ve demokrasi güçlerinin birlikte mücadelesi ile başarılabilecektir. 

3. 40. GENEL KURULUMUZDA YAPILAN TESPİTLER DOĞRULTUSUNDA MÜCADELE ALANLARIMIZ BUGÜN TANIMLIDIR:

TMMOB 40. Olağan Genel Kurulu, emperyalizme karşı başka bir dünya kurma mücadelesinin içinde olduğunu vurgulamaya kararlıdır. Genel Kurulumuz, ülkemizin emekten ve halktan yana güçlerinin kararlılığını, mücadele azmini, birlik ve dayanışma bayrağını yükseltme iradesinin önemini bir kez daha dile getirmektedir. 

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği;

-    Ülkemizin tüm varlıklarının özel sermaye istismarından kurtarılarak özelleştirmelerin durdurulması, özelleştirilen halka ait varlıkların kamulaştırılması ve kamu kuruluşlarının yeniden güçlendirilmesi için,
-    Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) ile kamu hizmeti alanlarının piyasalaştırılarak yabancı sermayenin istilasına açılmasına karşı çıkmak için,
-    Toplumsal gönencimizin arttırılmasına yönelik ulusal, bölgesel ve kentsel düzeyde planlı ve kamusal bir ekonomi politikası doğrultusunda, kamusal kaynaklara dayalı ve planlı modeli esas alan istihdam odaklı sanayileşme ve kalkınma için,
-    Dünya Bankası, IMF, AB ve benzeri kuruluşların dayattıkları, yerli işbirlikçilerin uyguladıkları yapısal uyum ve istikrar programlarını reddederek, emeğin iradesini egemen kılan ekonomik ve toplumsal politikaların üretilmesi için,
-    Ülkemize dayatılan dışa bağımlı enerji politikalarının terk edilmesi, yenilenebilir, yerli enerji kaynaklarına ve hidroelektrik esaslı santrallere öncelik veren tüm yatırım ve düzenlemelerin kamu tarafından yapılması için,
-    Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasında sürdürülebilir enerji ve kalkınma modeli izlenmesi ve kirlet bedelini öde politikasının tamamen terk edilmesi için,
-    Standart dışı ve enerji yoğun teknolojilerin ithal edilmesinin önlenmesi, mevcut tesislerde enerji verimliliğini artıracak, çevreyi koruyacak, çevre dostu teknolojiler uygulanması için,
-    Nükleer enerji santralleri ile yabancılara imtiyaz tanıyan maden aramalarından vazgeçilmesi ve ulusal kaynaklara dayalı, maden arama, işletme ve enerji politikası izlenmesi için, 
-    Madenlerimizin, jeotermal kaynaklarımızın, kıyı ve ormanlarımızın yerli ve yabancı sermaye tarafından yağmalanmasına karşı çıkmak için,
-    Üniversitelerde özerk ve katılımcı bir eğitim ortamı sağlanması için,
-    Eğitimde öğrencileri müşteri olarak gören girişimlere ve eğitim hizmetlerini bütünüyle bir pazar haline getirme çalışmalarına karşı durarak; ilköğretimden üniversiteye parasız, eşit, bilimsel, demokratik ve fırsat eşitliğine dayalı anadilde eğitim için, - Mimarlık, mühendislik, şehir planlamacılığı eğitim ve öğretim programlarının çağdaş teknolojiye ve bilim politikalarına uygun olarak emekten ve halktan yana yeniden düzenlenmesi için, 
-    Sağlık ve eğitimin temel insan hakları olduğunu esas alarak, her türlü özelleştirmeye son verilmesi, yeni sağlık ve güvenlik yasasının çalışan lehine ve kamu yararına düzenlenmesi için,
-    12 Eylül Anayasası ile gasp edilen grevli, toplu sözleşmeli sendikalaşma hakkının bütün çalışanlara yeniden tanınması için,
-    Kapitalizmin emeği baskı altına alan stratejilerine karşı, istihdamın bir hak olarak tanınması, artırılması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için,
-    İş sağlığı ve güvenliği konusunda acilen yasal ve idari önlemlerin alınması için,
-    Başta düşünce ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere tüm demokratik hak ve özgürlüklerin, demokrasinin önündeki engellerin kaldırılması için, 
-    Meslek alanlarımızı yakından ilgilendiren Yabancılar Yasa tasarısına ve mesleki düzenlemeler adı altında TMMOB‘nin yetkilerine yapılacak her türlü saldırıya karşı çıkmak için,
-    1 Mayısları özgürce 1 Mayıs alanlarında tüm emek ve meslek örgütleri ile birlikte kutlamak için,
-    Saldırı ve katliamların ardındaki gerici-faşist çete tipi örgütlenmelerin her türlü bağlantıları ile ortaya çıkarılması ve sorumlularının adalete hesap vermesinin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için,
-    Toplumsal ilişkilerde tehlikeli bir şekilde gelişmekte olan linç kültürü ve darbe çığırtkanlığının önlenmesi için,
-    12 Eylül Faşist Cuntasının hazırladığı mevcut Anayasa ve AKP tarafından hazırlanan yeni Anayasa Taslağı yerine, tüm toplumsal ve siyasi oluşumların katılımının sağlandığı, eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik yeni bir Anayasa yapılması için,
-    Yeniden düzenlenen ihale yasasının giderek yozlaştırılmasına, rant ve talana açılmasına karşı çıkmak için,
-    Özel sektöre tahsis belgesi ile verilen hidroelektrik santral projelerinin çoğunluğu doğanın tahribatına yönelik unsurlar içerdiğinden bunların iptal edilmesi için, 
-    Karayollarına ağır bir yatırım gerektiren duble yolların ulaşım politikasında tek çözüm olarak sunulmasına karşı çıkmak için,
-    Bir deprem ülkesi olan ülkemizde deprem gerçeği siyasi iktidarlarca umursanmamakta ve kabul edilmemektedir, Ulusal Deprem Konseyi dağıtılmıştır. Deprem gerçeğini sürekli gündemde tutmaya yönelik çalışmaları etkin olarak yapmak için, 
-    Siyasi iktidarın TOKİ öncülüğünde halka konut yapma adı altında sunduğu projelerin, zamanla rant sağlamaya dönüşmesine karşı çıkmak için,
-    Kentsel mekanın, toplumsal yarar ve kullanım değeri ilkesi etrafında üretilmesi-paylaşılması ve doğal-kültürel varlıkların koruma-kullanma dengesi içerisinde yaşatılması için,
-    Kentsel dönüşüm projeleri ile rant çevrelerine çıkar alanları açılmasına karşı çıkmak için,
-    Kadına yönelik şiddeti ve toplumsal hayatın her noktasında cinsiyet ayrımcılığını önlemek, politik, ekonomik ve kültürel alanda pozitif ayrımcılığı desteklemek, TMMOB örgütlülüğü içinde kadın örgütlenmesini geliştirmek, tüm emekçi kadınların mücadelelerinin yanında olmak-birlikte mücadele etmek için,
-    Tarım arazilerinin yok olmasına, kirlenmesine, genetik tohum ve gıdaların ülkemize sokulmasına, çiftçimizi üretimden, tarlasından koparan işsiz, yoksul bırakan politikalara karşı durmak için,
-    GAP Projesi kapsamındaki sulama projelerinin IMF ve Dünya Bankası dayatmalarına karşı çıkılarak hızla bitirilmesi ve bölgedeki halkın yararına gerçek bir toprak reformuna gidilmesi için,
-    Yabancılara karşılıklılık ilkesi gözetilmeksizin yapılacak toprak satışlarına karşı çıkmak için,
-    Dünya Bankası‘nın baskıları ile suyun özelleştirilmesine karşı çıkmak, suyun, özellikle temiz suyun bir hak olduğunu vurgulamak için,
-    Bir yandan küresel ısınma, diğer yandan suyun sanayide hatalı kullanımı ve çarpık kentleşme olmak üzere, su kaynaklarının kirlenmesine ve yok edilmesine karşı çıkmak için,
-    Su ve suya bağlı hizmetlerde çevre ve insan esas alınarak suyun mülkiyeti ve hizmetlerinin kamuda kalmasının sağlanması amacı ile 2009 yılında yapılacak Alternatif Dünya Su Forumu çalışmalarına katkı sağlamak için,
-    Ülkemizin ırkçı şoven yaklaşımlar temelinde kamplaştırılmasına karşı çıkmak, Kürt sorununu çözmek için; bir arada kardeşçe yaşamı, barış, demokrasi ve halkların kardeşliğini savunmak ve demokratik yaklaşımları egemen kılmak için,
-    Emperyalizmin savaş ve işgal politikalarına hayır demek, ABD‘nin, İncirlik başta olmak üzere savaşa lojistik destek olan üsleri, limanları ve nükleer başlıkları ile ülkemizi derhal terk etmesi için,
-    AB müzakere sürecinde, AB yetkililerinin ülkemize yaptıkları hukuk dışı müdahalelerine karşı çıkmak için,
-    Emeğin Avrupa‘sı için mücadele eden emek ve meslek örgütlerinin, siyasal ve toplumsal hareketlerin katıldığı 2010 yılında ülkemizde yapılacak olan Avrupa Sosyal Forumuna katkı sağlamak için,
-    Hasankeyf‘te, Bergama‘da, Eşme‘de, Belek‘te, Kazdağları‘nda, Fırtına Vadisi‘nde, Munzur‘da, Sinop‘ta, Aloinoi‘de, Efem çukurunda ülkemizin tarihi, kültürel, doğal ve tarımsal varlıklarını yok edenlere, doğanın tahribine zemin hazırlayanlara dur demek için,
-    Gençlik geleceğimizdir şiarını her zaman her alanda daha güçlü haykırmak ve gençliğe pozitif ayrımcılığı yaşama geçirmek için, 
-    Eşitlikçi bir toplum yaratma mücadelemizde, özgürlüklerimizi savunmak, gündelik hayatın her alanını kuşatmaya çalışan gerici ablukaya karşı mücadele etmek için, 
-    Kendi örgütlü özgücümüze dayanarak, bütün emek ve demokrasi güçlerinin birlikte mücadelesi ile küresel kapitalizmin ve onun temsilcisi AKP‘nin saldırılarına karşı durabilmek için,
-    Üreterek büyüyen ve paylaşarak gelişen bir ülkede insanca ve barış içinde yaşamak için,
-    Birlikte karar alma, birlikte üretme, birlikte yönetme ilkesini yaşama geçirmek için,

Önümüzdeki dönemde de, Odaları ve üyeleriyle birlikte çalışma, birlikte uygulama ilkesiyle ülkemizdeki ve dünyadaki emek güçleriyle dayanışma içinde, bağımsızlıkçı, eşitlikçi ve özgürlükçü bir Türkiye ve Dünya için çalışmalarını sürdürecektir. Kapitalizmin ve emperyalizmin askeri, ekonomik, politik ve kültürel tüm örgütlerinden bağımsız, Bir Başka Dünya, Bir Başka Türkiye Mümkün dür.

Sevgili Başkanımı sevgiyle saygıyla anıyorum, hoş geldiniz arkadaşlar.