ODAMIZ 49. OLAĞAN GENEL KURULU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası’nın (MMO) 49. Olağan Genel Kurulu Kocatepe Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Genel kurulda yönetim kurulunun çalışma raporu değerlendirilip, yeni dönem çalışma programının ana hatları belirlendi. Pazar günü yapılacak seçimlerde ise Oda yönetim, onur ve denetleme kurulları ile MMO’yu TMMOB genel kurulu, yönetim kurulu, yüksek onur ve denetim kurullarında temsil edecek delegeler seçilecek. Genel kurulun açılış konuşmaları MMO Başkanı Yunus Yener ve TMMOB Başkanı Emin Koramaz tarafından yapıldı.

MMO Başkanı Yunus Yener, sözlerine genel dünya durumunun halklar açısından sosyal hak kayıpları, işsizlik, yoksullaşma, açlık, toplumsal parçalanma, mülteci akınları, insanlık dışı yaşam koşulları, kitlesel ölümler ve halklar arasında kuşaklar boyunca sürecek düşmanlıklara yol açtığını vurgulayarak başladı ve özetle şöyle konuştu: “Bütün bu olumsuzluklar artık daha geniş kitleler tarafından sorgulanıyor. Kısaca, başka bir dünya özleminin yayılmasına da yol açılan bir toplu durum söz konusudur. Mevcut dünya durumu, halkçı, kamucu/toplumcu, sömürüsüz, savaşsız, barışçı bir seçeneği halkların önüne koymaktadır. Bilindiği üzere Odamız bu tek doğru insani alternatifin yanındadır.

Saray rejiminin izlediği emperyalizm ve NATO yanlısı politikanın aksine, her zaman savunduğumuz doğru dış politikayı; militarist ve savaş yanlısı politikaları reddetmek; ülkede, bölgede, dünyada barışı ve halkların kardeşliğini savunmak; savaşlara ve işgallere, emperyalist ve her türden yayılmacılığa karşı çıkmak; savaş aygıtı NATO’dan çıkmak; ülkelerin içişlerine müdahale etmemek ve bağımsızlıklarına saygı temelindeki politikalar bütünü olarak özetlemek mümkündür. Genel kurulumuzun bu çizgimizi birlik içinde doğrulayacağından eminiz.

Bildiğimiz üzere son yıllarda ülkemizde Cumhuriyet dönemindeki bütün olumlu gelişmeleri tasfiye eden köklü bir rejim değişikliği yaşanmıştır. Şimdi yoğun bir dinselleştirme ve gericilik, parti devleti, tek kişi egemenliği ve sürekli değiştirildiği için altüst olan bir idare ve onun kararname ve kararları söz konusudur. Serbestleştirme–özelleştirmeler, üretim ile ihracatın ithal girdilere bağımlılığı ve fason üretim olguları bu iktidar döneminde ülkemizi sanayisizleştirmiş, tarımı mahvetmiştir. Kamusal üretim, hizmet ve denetimin tasfiyesi, fason ve esnek üretim ile rant eksenli sermaye birikimi düzenlemeleri; mühendislik hizmet ve uygulamaları ile meslek örgütlerimizi etkilemekte, mühendisliği değersizleştirmektedir. Mühendislik eğitimden başlayarak niteliksizleşme, yoksullaşma ve işsizlik kıskacındadır.

Covid-19 salgını fırsat bilinerek ücretsiz izin, kısa çalışma, çağrı üzerine çalışma, uzaktan çalışma adları altında sermayeye yeni olanaklar sunulurken, muhalefete baskı unsuru olarak kullanılmıştır. MÜSİAD, MESS, TİSK gibi sermaye güçleri, esir kampları gibi çalışma kampları tesis etmekte birbirleriyle yarışmıştır. Bildiğimiz gibi bütün bu değişim-dönüşüm sürecine itiraz eden halk muhalefeti ve TMMOB’miz, mevzuat düzenlemeleri ve her türlü antidemokratik uygulama ile etkisiz hale getirilmeye çalışılmaktadır. Ancak 2009 Tekel direnişi, 2013 Gezi direnişi, 7 Haziran 2015 seçimleri hezimeti, hileli ve sonuçları itibariyle gayrimeşru olan 2017 referandumu ve 2018 genel-2019 yerel seçim sonuçları ile günümüzdeki sayısız işçi, çiftçi, emekçi halk tepkileri ve kadınların mücadelesinde görüldüğü üzere, Türkiye bu istibdat rejimine teslim olmayacaktır. Bizim yerimiz, safımız bellidir: Safımız halk egemenliği, eşitlikçi, sömürüsüz, laik, bilimin aydınlattığı ve geliştirdiği üreten, kalkınan, barış ve kardeşlik içindeki bir Türkiye ve dünyadır.

Bu genel durumdan çıkış için ülkemizin yeni bir yönelime girmesi gerekiyor. Hep vurguladığımız üzere bu yönün ana çerçevesi; eşitlik, özgürlük, laiklik, demokrasi, bilimin aydınlığı, kamusal-toplumsal yararlar ile ülkede, bölgede barış politikasının hâkim olmasıdır. Bu yeni yön içinde, bizim önemli bir yerimiz var. Yaşadıklarımız, TMMOB’nin ve diğer dost çevrelerin yıllardır yürüttüğü haklı, onurlu, özverili mücadeleyi sürekli olarak doğruluyor.

İktidar, 2009 yılından beri gündeminde bulunan kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının mevzuatını değiştirme yönünde birçok taslak hazırlandı. Anayasa’da kamu tüzelkişilikleri olarak tanımlanan meslek örgütlerimizin mevzuatında yapılmak istenen değişiklikler, kamusal mesleki denetim fonksiyonlarımız ile özerk yerinden yönetim kuruluşu hüviyetimizin yok edilmesine yöneliktir. Bu nedenle genel kurul sonrası yeni çalışma döneminde mesleki sorumluluklarımızı daha iyi yerine getirmeyi, örgütlülüğümüzü güçlendirmeyi, saldırılara karşı birlik içinde hazırlıklı olmayı, mesleki uygulama ve kamusal hizmet niteliğimizi yükseltmeyi sürekli gündemimizde tutmalı; meslek alanlarımız üzerinden siyaset yapmaya cesaretle devam etmeliyiz. Odamızın siyasi iktidarların tasarruflarını bilimsel teknik ölçütler ve kamusal-toplumsal-mesleki yarar süzgecinden geçirerek ülkenin en karanlık dönemlerinde bile gerçekleri açıklamaktan geri durmadığı bizlere rehber olmalıdır.”

Yener’den sonra konuşan TMMOB Başkanı Emin Koramaz ise son yıllardaki genel kurulların bir öncekinden çok daha kötü bir ülke tablosu içinde gerçekleştirildiğine vurgu yaparak başladığı konuşmasında özetle şunları söyledi: “Bundan daha kötüsü olamaz diye düşündüğümüz her olayın daha kötüsü, kısa bir süre sonra başımıza geliyor. Hatırlayın, tankların sokaklara çıktığı, uçakların meclisi bombaladığı darbe girişiminin ürperticiliğini atlatamadan OHAL adı altında adeta sivil bir darbe dönemi yaşadık. Muhalif siyasetçilerin cezaevlerine atıldığı, yüzbinlerce kişinin kamudan ihraç edildiği, hukukun ortadan kalktığı OHAL dönemi bitecek diye beklerken, Anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında tek adam rejimi kuruldu. İktidarı eleştiren herkesin polis ve yargı eliyle cezalandırıldığı tek adam rejimi ile baş etmeye çalışırken, derin bir ekonomik krizle yüz yüze geldik. Ekonomik kriz nedeniyle büyük bir hayat zorluğuyla karşı karşıyayken birden bire küresel bir salgın nedeniyle tüm yaşam biçimimiz alt üst oldu. Tüm bunlar olurken yüz yüze kaldığımız afetleri, depremleri, selleri, orman yangınlarını, iş kazalarını saymıyorum bile.

Ne bitmeyen çilemiz varmış ki, şimdi de tüm dünyayı etkileyen bir savaşın yarattığı tehdit ve tehlikelerle boğuşuyoruz. Uzun yıllardır Ortadoğu’da devam eden savaş sona ermeden şimdi de Karadeniz’in karşı kıyısında büyük bir savaş patlak verdi. Emperyalist odakların sınır tanımaz saldırganlığı, savaş örgütü NATO’nun yayılmacı anlayışı ve Rusya’nın zorba dış politikası, milyonlarca kişinin hayatını tehdit eden bir savaşa ve işgale dönüşmüş durumda. Bizler yıllardır emperyalizmin bu saldırgan, yayılmacı, sömürgeci politikalarına karşı barışı, halkların kardeşliğini ve bir arada yaşamı savunduk. Silahların susmasını, işgalin sona erdirilmesini ve anlaşmazlıkların karşılıklı görüşmeler ve uluslararası hukuk zemininde çözülmesini diliyorum. Bizler cesaretle barışın sesini yükseltmeye devam edeceğiz.

İçerde tek adam rejiminin halk düşmanı politikaları, dışarda emperyalistlerin güç mücadeleleri yaşadığımız hayatı hepimize zehir ediyor. Bu zehirden kurtulmak, hepimizin en önemli ve öncelikli görevidir. Çok uzun süreden beri hukukun işlemediği, hukuksuzluğun egemen olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Türkiye artık Cumhurbaşkanının sözünün ve eyleminin tüm hukuk kurallarının üzerinde tutulduğu bir ülke haline geldi. Yasama, yürütme ve yargı organlarının temel işlevi Cumhurbaşkanının sözünü kıymetlendirmek ve gerçekleştirmekten ibaret. Cumhurbaşkanının sözü ve kararı hilafına davranan tüm kesimlerin “düşman” ilan edildiği bir ülkede yaşıyoruz. Böyle bir ülkede huzur olmasının, istikrar olmasının, güven olmasının imkânı yok. Böyle bir ülkenin olağan biçimde yönetilmesinin imkânı yok. Zaten yönetilemiyor da… Parlamenter demokrasiyi, güçler ayrılığını ve hukuk devleti anlayışını tamamen ortadan kaldıran mevcut tek adam rejimi, AKP’nin yönetim krizinin kurumsallaşmış ifadesidir.

Siyasi ömrünü çoktan tamamlayan, ülkeyi yönetme kabiliyetini tümüyle kaybeden iktidar partisi, kendi tükenişine ülkeyi de ortak etmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Baştan aşağı yanlış ekonomik tercihleriyle ülkeyi içinden çıkılması zor bir krize sokan siyasi iktidar, artık tüm adımlarını “benden sonrası tufan” anlayışıyla atıyor. Kendi yandaşlarının kasaları dolsun, kendi çıkar çevrelerinin çarkları dönsün diye halkı büyük bir sefalete sürüklüyor. Devlet ihaleleriyle, çılgın projelerle Hazine garantili gelir elde eden şirketlerin ödemeleri yapılabilsin diye kamunun tüm kaynakları seferber edilmiş durumda. Halkın üzerindeki vergi yükü hiç olmadığı kadar arttı. Halkın alın teri, bir avuç yandaşın kasasına akıyor. Hazinesi tümüyle tüketilmiş, ödeme garantili projeler nedeniyle gelecek nesilleri bile borçlandırılmış, kamu işletmelerinin içi tamamıyla boşaltılmış, kamusal varlıkları swap anlaşmalarıyla ipotek edilmiş bir ülke tablosuyla yüz yüze bulunuyoruz. Hayat pahalılığı, işsizlik, yokluk ve yoksulluk bütün toplum kesimlerinin yaşamını tehdit eder hale geldi. Herkes bu duruma isyan ediyor.

Peki, bizler ne istiyoruz! Bizler, bu ülkenin mühendisleri, mimarları, şehir plancıları olarak üreten, sanayileşen, kalkınan, tarımda kendi yeterliliğini sağlayan ve hakça bölüşen bir ülke istiyoruz. Bilimi ve teknolojiyi esas alan, Ar-Ge ve inovasyona ağırlık veren; Dış girdilere bağımlı olmayan; Kamunun ekonomideki yönlendiriciliğini toplumsal yararlar doğrultusunda artıran; Sosyal refah-sosyal hukuk devleti anlayışını benimseyen; Erişilebilir, nitelikli, ücretsiz sağlık, eğitim, sosyal güvenlik hizmetlerini öngören; Doğayla, tarihle ve insanla barışık; İstihdam, emek ve halk odaklı bir kalkınma planlamasının yaşama geçirilmesini istiyoruz. İşsiz üyelerimize istihdam alanları açılmasını istiyoruz. Mühendis, mimar ve şehir plancısı istihdamında, almış olduğumuz, eğitim, vermiş olduğumuz hizmet ve üstlenmiş olduğumuz sorumluluğun niteliğine uygun ve insanca yaşanacak bir asgari ücret belirlenmesini istiyoruz. Daha fazla istihdam ve adil bir gelir dağılımı istiyoruz. Ücret ve hak kayıplarımızın giderilmesini istiyoruz. Güvenli ve güvenceli çalışma koşulları istiyoruz. Kamuda daha fazla istihdam istiyoruz. Kamu çalışanı üyelerimizin ek göstergelerinin ve özel hizmet tazminatlarının eşdeğer kadrolara uygun olarak güncellenmesini ve yükseltilmesini istiyoruz.

Liyakata dayalı bir kamu yönetimi istiyoruz. Haksız, hukuksuz bir şekilde, haklarında herhangi bir yargı kararı olmadan işlerinden atılan tüm üyelerimizin tüm haklarıyla görevlerine iade edilmesini istiyoruz. Emekli maaşlarımızın insanca yaşanabilecek bir düzeye yükseltilmesini istiyoruz. İnsan onuruna uygun bir yaşam, insan onuruna yaraşır bir gelecek istiyoruz. Ve bu geleceği kurmak için mücadele ediyoruz.”

MMO Genel kurul sonuç bildirisi kamuoyuna önümüzdeki günlerde ayrıca sunulacak.


Oda Başkanı Yunus Yener’in konuşması:

“Sayın Divan,

Sayın Birlik Başkanlarım, Sayın TMMOB Gözlemcisi,

Sayın Konuklar, Sayın Delegeler,

Sayın Basın Mensupları,

TMMOB Makina Mühendisleri Odası’nın 49. Olağan Genel Kurulu’na hoş geldiniz. Oda Yönetim Kurulu ve kendi adıma sizleri saygıyla, dostlukla selamlıyorum.

Öncelikle Odamızın bugünlere gelmesinde büyük emeği bulunan, Oda-TMMOB çalışmalarında sonsuzluğa uğurladığımız değerlerimizi anmak istiyorum:

  • Her zaman yanımızda olan sevgili Teoman Öztürk’ü, Ali Dinçer’i, Sezai’yi, Haluk’u, Ali Rıza’yı, Nedim’i, Ali Karahan’ı, Hulusi’yi, Hüseyin’i, Osman’ı, Şerafettin’i, Hasan Cebiroğlu’nu, Mustafa Aydoğan’ı, Ali Karademir’i, Galip Akalın’ı, Tuncer Özkan’ı, Nişan Sönmez’i, Nurettin Yalçın’ı, Nermin Süleymanoğlu’nu, Mustafa Macit’i, Bünyamin Aydın’ı, Hasan Akalın’ı,
  • Bu çalışma döneminde aramızdan ayrılan Celal Okutan’ı, Nuri Saryal’ı, Abdurrahman Kılıç’ı, Emre Şimşek’i, Mustafa Eyriboyun’u, Turhan Yıldız’ı, TMMOB Yönetim Kurulu Üyeliği, Yüksek Onur Kurulu Üyeliği ve Odamızda Sekreterlik ve her düzeyde görev yapmış olan Yavuz Bayülken ağabeyimizin şahsında, kaybettiğimiz ve burada isimlerini sayamadığım yol arkadaşlarımızı sevgi ve saygıyla anıyorum. Anıları ve mücadelelerini yaşatacağız.

Değerli Arkadaşlar,

Konuşmama başlarken omuz omuza mücadele ettiğimiz;

  • Emperyalizme, kapitalizme, neoliberalizme ve gerici iktidarın sömürü, rant, yolsuzluk, zam, zulüm düzenine karşı mücadele edenlere,
  • Grevli toplu sözleşmeli sendikal hakları, alın terleri, kıdem tazminatları, işçi sağlığı-iş güvenliği ve güvenceli çalışma için mücadele eden tüm emekçilere,
  • Yargı bağımsızlığı, savunma hakkı, hukukun üstünlüğü için mücadele eden hukuk emekçilerine,
  • Ürününe, toprağına, suyuna, deresine, ormanına sahip çıkan köylüler ile kentsel-kırsal tüm kamusal alanların rant yağmasına karşı çıkan halkımıza,
  • Sağlığın herkes için eşit ve parasız olması için mücadele edenlere,
  • Covid-19 salgınına karşı, sürdürülemez hale getirilmiş sağlık sisteminde düşük ücretlerle ve ağır iş yüküyle canları pahasına siper olan sağlık emekçilerine,
  • En temel anayasal hakları olan toplanma, gösteri, ifade özgürlüğü haklarını kullanırken iktidarın gadrine uğrayan yurttaşlarımıza,
  • Habercilik görevini yerine getirirken baskı ve zulme uğrayan basın emekçilerine,
  • Sömürü, ayrımcılık, şiddet ve cinayetler ile yaşamlarının karartılmasına karşı mücadeleyi ülke çapında yükselten kadınlara,
  • Gerici, piyasacı eğitim sistemine karşı mücadele eden eğitim emekçileri, veliler, akademisyenler, öğrenciler ve bilimsel-laik eğitim için mücadele edenlere,
  • Kayyım atamaları ile seçme hakları fiilen yok edilen yurttaşlarımıza,
  • Cumhuriyetin iktisadi sosyal kültürel kazanımları, demokrasi, laiklik, eşitlik, emek, barış, adalet, özgürlük için mücadele eden bütün ilerici demokratik güçlere

destek ve dayanışmamızı ifade ediyorum.

Ve bu haklı mücadelelere neden olan;

  • Emperyalizme bağımlılığı, sömürü, rant, usulsüzlüklere, yolsuzluklara dayalı sermaye egemenliği düzenini ve dinci faşizmi,
  • Cumhuriyetin kurucularına lanet yağdıran yobazları,
  • Laiklik, bilim, aydınlanma, demokrasi ve hukuk düşmanlığını,
  • Ülkemizin yeraltı-yerüstü kaynaklarını yağmalayan politikaları,
  • Kürt sorununda izlenen yok saymacılığı, şiddeti ve tasfiyeci politikaları,
  • Her türlü savaş kışkırtıcılığını, halklar arasında milliyetçilik, düşmanlık tohumları eken politikaları,
  • Bilimsel laik eğitimi tasfiye eden, cehaleti besleyen, çocuk istismarcılığına arka çıkan gerici politikaları,
  • Sağlıkta sosyalizasyona son veren, Covid-19 salgınına karşı mücadeleyi koruyucu halk sağlığı önlemleri ile değil bireysel önlemlere havale eden politikaları,
  • Cinsiyet ayrımcılığını, kadınların üzerindeki baskı ve şiddeti,
  • Düşünce, örgütlenme, toplanma, basın özgürlükleri, dokunulmazlık, seçilmişlik ve barajsız siyaset yapma hakkını engelleyen bütün antidemokratik uygulamaları,
  • Toplumun değişik kesim ve bireylerine yönelik devlet terörünü,
  • İnsanı değersizleştiren, yok sayan, muhtaç duruma düşüren politikaları,
  • Kamu kurumu niteliğindeki özerk yerinden yönetim kuruluşlarını ve TMMOB’mizin yasasını değiştirme girişimlerini

kınıyor; örgütlü toplum savunusu ve bağımsız demokratik bir Türkiye mücadelesindeki kararlılığımızı belirtmek istiyorum.

Değerli Meslektaşlarım,

Bildiğimiz üzere geçen ay yapılan Şube genel kurullarımız ülkemizi, halkımızı, kamu ve meslek-meslektaş yararını ana eksen olarak kabul eden çalışma anlayışımızın örgütümüz genelinde benimsendiğini bir kez daha göstermiştir.

Şimdi yoğun bir çalışma dönemini geride bırakıyor, biriktirdiğimiz demokratik değerler doğrultusunda yeni bir çalışma dönemine doğru bir adım daha atıyoruz.

Genel kurulumuzda, dünyada ve ülkemizdeki gelişmeleri, bu gelişmelerin ülkemiz, halkımız, mesleğimiz, meslektaşlarımız üzerindeki etkilerini hep birlikte değerlendirecek, Şube genel kurulları ve Oda çalışmalarında dile getirilen görüşleri harmanlayacağız.

Daha güçlü bir Oda ve üreten, sanayileşen, hakça bölüşen bir Türkiye için söz üstüne söz koyacak, önümüzdeki dönemin çalışmalarının çerçevesini belirleyecek; Oda ve TMMOB organlarında görev alacak arkadaşlarımızı seçeceğiz.

Genel kurul ve seçimlerimiz, totaliter iktidara karşı cumhuriyetçi, laik, demokratik, halkçı, toplumcu bir yanıt olacaktır.

Önümüzdeki zorlu süreci örgütlü üye gücümüz ve mesleki bilimsel, demokratik duyarlılıklarımızdan hareketle en doğru şekilde planlayacağımıza, bütünlüğümüzü koruyarak çalışmalarımızı genişleteceğimize inanıyorum.

Değerli Konuklar, Değerli Arkadaşlar,

Bu çalışma dönemimizde dünya, bölgemiz ve Türkiye’de önemli gelişmeler yaşandı. Bunlardan bazılarına değinmek istiyorum.

Kapitalizmin 1970’lerde dünya genelinde içine girdiği krizle birlikte devreye soktuğu ve 1990’larda doruklarına ulaşan neoliberalizmin yıkıcı toplumsal sonuçlarının ve hatta iflasının ortaya serildiği, büyük bir bunalım ve durgunluk dönemindeyiz.

Bu koşullarda büyümenin sürdürülebilir olmadığı görülmektedir. Üretkenlikte zayıflama, yatırım oranlarında düşüş vardır. Reel ücretlerde gerilemenin yanı sıra işsizlik, açlık ve yoksullukta ciddi artışlar vardır. Gelişmekte olan ülkelerdeki sanayisizleşme, ekonomileri güçsüzleştirmektedir. Ciddi boyutlardaki iklim değişikliği ve gıda krizi, mevcut bunalımı boyutlandırmaktadır. Yoksulluk ve savaşların neden olduğu kitlesel mülteci-göç hareketleri büyük boyutlara ulaşmıştır.

Kapitalizmin krizleri ile ırkçılık ve milliyetçiliklerden beslenen neofaşizm, birçok ülkede değişik biçim ve boyutlarda güç kazanmıştır.

Enerji, maden, hammadde, su kaynaklarının paylaşımı kavgası ile yayılmacı emeller ve nüfuz alanları kavgası savaşlara, işgallere ve bir dizi toplumsal soruna yol açmaktadır.

İkinci Dünya Savaşının bitimiyle oluşan iki kutuplu dünya dengesinin Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelerin çözülüşü ile değiştiğini ve ABD hakimiyetindeki tek kutuplu bir dünya düzenine geçiş yapıldığını biliyoruz. Bu dönemde varlığı devam eden Birleşmiş Milletler’in, bizzat ABD emperyalizmi tarafından etkisizleştirildiğini söylemek mümkündür.

Yugoslavya’nın ABD-Almanya-NATO tarafından ve yeşertilen milliyetçilikler üzerinden parçalanarak sekiz parçaya nasıl bölündüğü hatırlardadır. Yemen’de halen süren savaşı ABD, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri’nin içinde olduğu bir savaş koalisyonunun yürüttüğünü biliyoruz. Afganistan ve Irak işgalleri, NATO’nun Libya’ya müdahalesi bu dönemdedir. Parçalanmış Suriye yanı başımızdadır. “Uluslararası toplum” paravanı altında bütün emperyalist devletler ve müttefikleri bu uluslararası suçların müsebbibi ve ortakları olmuştur.

Diğer taraftan ABD, nükleer silahların sınırlandırılmasına yönelik antlaşmalardaki imzalarını geri çekmiş; Rusya’nın dünya kapitalizmine eklemlenmesinden sonra NATO-Rusya ilişkileri kesilmiş ve emperyalizmin savaş aygıtı NATO, bütün Doğu Avrupa ve Baltık’ta sürekli olarak genişleyerek Rusya’yı kuşatmıştır.

Ukrayna özgülünde ise ABD, İngiltere ve AB, Ukrayna’daki neo-Nazilerin güçlenmesine yardımcı olmuş, anayasanın ihlal edildiği 2014 darbesini desteklemiş, Minsk Protokolünün yürürlüğe girmesini engellemiş, ülke içi politik tarafların uzlaşma girişimlerini baltalamış ve bu ülkeyi Rusya’yı kışkırtmanın piyonu haline getirmiştir. Ukrayna savaşı, emperyalizm ve Rusya arasındaki bir nüfuz alanı savaşıdır. Şu anda da, ABD ve NATO’nun Doğu Avrupa ülkelerine nükleer füzeler dahil yeni silah yığınakları yapması ve Ukrayna’daki savaşı uzatmaya yönelik pis taktikler gündemdedir. Bu arka planı da unutmadan emperyal hedefler içindeki Rusya’nın Ukrayna’yı işgali kabul edilemez.

Bu sürecin kaybedeni baskı, zulüm, ölüm ve sürgüne mahkum edilen halklardır, bir arada yaşam pratiği ve barıştır.

Bu durum dahil olmak üzere dünyadaki başlıca önemli yeni gelişmeleri; Covid-19 salgınının, Trump döneminde başlayan Çin’e yönelik ticaret savaşlarının, ambargoların ve en son Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin etkileriyle, dünya çapında tedarik-ticaret-emek ve finans zincirlerinde görülen kırılmalar olarak özetlemek mümkündür.

Bu gelişmeler ile Çin’in ekonomi ve teknoloji alanlarındaki yükselişi, dünya ekonomisi ve siyasetinin gelecek perspektiflerini etkileyecek boyutlardadır. Nihayetinde ABD-İngiltere ve AB, strateji belgelerinde Çin’i engellenmesi gereken baş düşman ilan etmişlerdir. Emperyalist-kapitalist devletler, ABD’nin Çin’i kuşatma amacıyla geliştirdiği, önce Asya-Pasifik, şimdi Hint-Pasifik stratejisinin arkasına dizilmiş durumdadır.

Kuşkusuz uluslararası ticaret ve finans sistemlerindeki karşılıklı bağımlılığa dair karmaşık ilişkiler ambargolara rağmen tamamen bitmeyecektir ancak ABD’nin başını çektiği tek kutuplu yeni dünya düzeni dönemi artık kapanmıştır.

Artık iki kutuplu/veya çok kutuplu bir dünyaya geçiş başlamıştır ve devletler-firmalar arası ticarette ABD dolarının alternatifleri de ortaya çıkmaya başlamıştır..

Küreselleşmenin sonu/ mu, yeni bir dünya düzeni ve kurumları/ mı, uluslararası ticarette yeni bir para birimi/veya birimleri/ mi gibi konular epeydir tartışılmaktadır. Ukrayna savaşı, çeşitli veçheleriyle gördüğümüz üzere, bu süreci hızlandırmıştır.

Özetle ticaret savaşlarının, kur savaşları olasılığının, korumacı politikaların, bölgesel gerilimler ve savaşların etkili olacağı yeni bir döneme girilmiştir.

Bu genel dünya durumu halklar açısından sosyal hak kayıpları, işsizlik, yoksullaşma, açlık, toplumsal parçalanma, mülteci akınları, insanlık dışı yaşam koşulları, kitlesel ölümler ve halklar arasında kuşaklar boyunca sürecek düşmanlıklara yol açıyor. Ancak karşıt düşünceler de gelişiyor. Bütün bu olumsuzluklar artık daha geniş kitleler tarafından sorgulanıyor. Kısaca, başka bir dünya özleminin yayılmasına da yol açılan bir toplu durum söz konusudur.

Mevcut dünya durumu, sömürüsüz, savaşsız, barışçı bir seçeneği halkların önüne koymaktadır. Bilindiği üzere Odamız bu tek doğru insani alternatifin yanındadır.

Saray rejiminin izlediği emperyalizm ve NATO yanlısı politikanın aksine, her zaman savunduğumuz doğru dış politikayı; militarist ve savaş yanlısı politikaları reddetmek; ülkede, bölgede, dünyada barışı ve halkların kardeşliğini savunmak; savaşlara ve işgallere, emperyalist ve her türden yayılmacılığa karşı çıkmak; savaş aygıtı NATO’dan çıkmak; ülkelerin içişlerine müdahale etmemek ve bağımsızlıklarına saygı temelindeki politikalar bütünü olarak özetlemek mümkündür. Genel kurulumuzun bu çizgimizi birlik içinde doğrulayacağından eminiz.

Değerli Meslektaşlarım,

Ülkemizdeki durum da can yakıcı boyutlardadır. Vahim ekonomik siyasi durum, nasıl ve hangi ortamda yapılacağı kuşkulu olan seçimler ve son yıllarda gündemde olan TMMOB mevzuatını değiştirme girişimleri itibarıyla bizi zor günlerin beklediğini belirtmeliyim.

Bildiğimiz üzere dış politika, zikzaklar ve geri adımlar bir yana, iktidarın gösterişli vitrini durumundadır. Gerçek şu ki, dış politika esasen emperyalizme bağımlılığın gereklerini yerine getirme ve içerde toplumsal muhalefeti etkisizleştirerek iktidarın sürekliliğini sağlamak için militarist bir eksende belirlenmektedir.

Ukrayna savaşının ilk günlerinde iktidar, NATO’nun müdahalesini isteyerek kraldan daha çok kralcı olmuştur. Emperyalizme bağımlılığa, şimdi gerici bölge ülkelerine finansal bağımlılık da eklenmiştir. Bunun karşılığı ise denetim dışı Varlık Fonu’ndaki varlıklarımızın ipotek edilmesi veya elden çıkarılmasıdır.

Bildiğimiz üzere son yıllarda ülkemizde Cumhuriyet dönemindeki bütün olumlu gelişmeleri tasfiye eden köklü bir rejim değişikliği yaşanmıştır.

Şimdi yoğun bir dinselleştirme ve gericilik, parti devleti, tek kişi egemenliği ve sürekli değiştirildiği için altüst olan bir idare ve onun kararname ve kararları söz konusudur.

Tarihimizin bütün usulsüzlüklerini, yolsuzluklarını, kayırmacılıklarını, borçlanma düzeylerini, rant politikalarını, vergi adaletsizliklerini kat kat aşan, aynı zamanda halkı işsizlik, yoksulluk ve hayat pahalılığı ile güçten düşüren bir kötülükler iktidarı, felaketler iktidarı söz konusudur.

Kürt sorununda “açılım”, “çözüm” gibi oyalama adımları, yerini militarist politikalar ve seçilmiş yasal temsilcileri hapse göndermeye , HDP’yi kapatmaya varan baskı ve yok etme politikalarına bırakmıştır.

Serbestleştirme–özelleştirmeler, üretim ile ihracatın ithal girdilere bağımlılığı ve fason üretim olguları bu iktidar döneminde ülkemizi sanayisizleştirmiş, tarımı mahvetmiştir.

Makro ekonomik göstergeler; paranın değeri, enflasyon, milli gelir, bütçe açıkları, cari açıklar, büyük faiz ödemeleri, ödenek üstü hesapsız harcamalar, kamu ve reel sektör borçları vahim boyutlara ulaşmıştır.

Depremlerin, orman yangınlarının, yanlış yapılaşmanın yol açtığı sellere ve diğer tüm felaketlere iktidarın sunduğu “çözüm”, zedelere ev satmak, esnaf ve çiftçinin elektrik, banka vb. borçlarını birkaç ay ertelemek, kredi açıp borçlandırmak gibi utanç duyulması gereken uygulamalardan ibarettir.

Türkiye narkotrafik ve kara para aklamada uluslararası kara listelere girmiş durumdadır. Ülkemiz mafyatik, oligarşik bir rant ve suç ağı çıkarlarının kıskacı altındadır.

Kamusal üretim, hizmet ve denetimin tasfiyesi, fason ve esnek üretim ile rant eksenli sermaye birikimi düzenlemeleri; mühendislik hizmet ve uygulamaları ile meslek örgütlerimizi etkilemekte, mühendisliği değersizleştirmektedir. Mühendislik eğitimden başlayarak niteliksizleşme, yoksullaşma ve işsizlik kıskacındadır.

Covid-19 salgını fırsat bilinerek ücretsiz izin, kısa çalışma, çağrı üzerine çalışma, uzaktan çalışma adları altında sermayeye yeni olanaklar sunulurken, muhalefete baskı unsuru olarak kullanılmıştır. MÜSİAD, MESS, TİSK gibi sermaye güçleri, esir kampları gibi çalışma kampları tesis etmekte birbirleriyle yarışmıştır.

Cumhuriyetin ve toplumsal gelişme süreçlerinin kazanımları; laiklik, bilim, aydınlanma, modern toplumsal yaşam, demokrasi, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, temsili parlamenter sistem, Anayasal birikim ile bütün temel hak ve özgürlükler ayaklar altındadır.

Siyasal İslamın totaliter karanlığı ile kapitalizmin yeni tipte faşizmler yönelimi, bu iktidarın şemsiyesi altında uyum ve kaynaşma içindedir.

Bildiğimiz gibi bütün bu değişim-dönüşüm sürecine itiraz eden halk muhalefeti ve TMMOB’miz, mevzuat düzenlemeleri ve her türlü antidemokratik uygulama ile etkisiz hale getirilmeye çalışılmaktadır.

Hangi konuda olursa olsun, muhalefet ve halkın tepkisinin “daha neler göreceksiniz neler” benzeri şiddet tehditleri ve eylemleriyle bastırılmaya çalışıldığını biliyoruz.

Ancak 2009 Tekel direnişi, 2013 Gezi direnişi, 7 Haziran 2015 seçimleri hezimeti, hileli ve sonuçları itibariyle gayrimeşru olan 2017 referandumu ve 2018 genel-2019 yerel seçim sonuçları ile günümüzdeki sayısız işçi, çiftçi, emekçi halk tepkileri ve kadınların mücadelesinde görüldüğü üzere, Türkiye bu istibdat rejimine teslim olmayacaktır.

Bizim yerimiz, safımız bellidir: Safımız halk egemenliği, eşitlikçi, sömürüsüz, laik, bilimin aydınlattığı ve geliştirdiği üreten, kalkınan, barış ve kardeşlik içindeki bir Türkiye ve dünyadır.

Bu noktada toplumsal muhalefetin bu rejime karşı çıkışının doğru bir içerikle ve doğru bir şekilde sağlanması oldukça önemlidir. Neoliberal ve totaliter siyasal İslamcı çerçevedeki rejim değişikliklerinin, parlamenter muhalefet tarafından bütünlük içinde ele alınmaması çok ciddi bir sorundur.

Bu genel durumdan çıkış için ülkemizin yeni bir yönelime girmesi gerekiyor. Hep vurguladığımız üzere bu yönün ana çerçevesi; eşitlik, özgürlük, laiklik, demokrasi, bilimin aydınlığı, kamusal-toplumsal yararlar ile ülkede, bölgede barış politikasının hâkim olmasıdır.

Bu yeni yön içinde, bizim önemli bir yerimiz var. Yaşadıklarımız, TMMOB’nin ve diğer dost çevrelerin yıllardır yürüttüğü haklı, onurlu, özverili mücadeleyi sürekli olarak doğruluyor.

Sevgili Meslektaşlarım,

Bildiğimiz üzere iktidar, 2009 yılından beri gündeminde bulunan kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının mevzuatını değiştirme yönünde birçok taslak hazırlandı.

Bu noktada TMMOB’yi ve Odalarımızı dönüştürme çabasının, kamu yararının tasfiyesi girişimleri kapsamında gündeme geldiğini belirtmek gerekir. Kamu idari yapısında yıllardan beri gerçekleştirilen piyasacı otoriter dönüşümler, kamusal üretim, hizmet ve denetimlerin tasfiyesi ve mevzuatımızda yapılmak istenen değişikliklerin hepsi, birbirleriyle bağlantılıdır.

Anayasa’da kamu tüzelkişilikleri olarak tanımlanan meslek örgütlerimizin mevzuatında yapılmak istenen değişiklikler, kamusal mesleki denetim fonksiyonlarımız ile özerk yerinden yönetim kuruluşu hüviyetimizin yok edilmesine yöneliktir.

İktidar böylece üst Birliğimiz TMMOB ve Odalarımız ile mühendislik, mimarlık, şehir planlama alan ve hizmetlerini piyasa işleyişine doğru yönlendirmeyi, taşeronlaştırmayı, demokratik yollarla ele geçirilemeyen Odalarımızı bölmeyi, azınlıktaki yandaşlarına açmayı, usulsüzlük ve kuralsızlaştırmalarla işleyen rant düzeni önündeki engelleri kaldırmayı hedefliyor.

Bu nedenle genel kurul sonrası yeni çalışma döneminde mesleki sorumluluklarımızı daha iyi yerine getirmeyi, örgütlülüğümüzü güçlendirmeyi, saldırılara karşı birlik içinde hazırlıklı olmayı, mesleki uygulama ve kamusal hizmet niteliğimizi yükseltmeyi sürekli gündemimizde tutmalı; meslek alanlarımız üzerinden siyaset yapmaya cesaretle devam etmeliyiz.

Odamızın siyasi iktidarların tasarruflarını bilimsel teknik ölçütler ve kamusal-toplumsal-mesleki yarar süzgecinden geçirerek ülkenin en karanlık dönemlerinde bile gerçekleri açıklamaktan geri durmadığı bizlere rehber olmalıdır.

Bundan sonra da hiçbir siyasi gücün arka bahçesi olmayan bu bağımsız tutum ile örgütsel varlık ve ilkelerimizi koruyan duruşumuzu uyum içinde sürdürmekle yükümlüyüz. Genel kurulumuzun bu yöndeki irade beyanı son derece önemlidir.

Değerli Arkadaşlar,

Birazdan OYK Sekreteri Elif Öztürk arkadaşımız tarafından sunumu yapılacak olan 48. Dönem Çalışma Raporu’nda iki genel kurul arası dönemde yaptığımız çalışmaları ayrıntılı olarak göreceğiz.

Kısaca ve gönül rahatlığıyla söylemeliyim ki; Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu olarak, geçen ondokuz ayda da emeğe, bilime, mühendisliğe, sanayileşmeye ve kalkınma gerekliliklerine dayanarak çalıştık.

Birikimlerimizin üyeye ulaştırılması için her türlü aracı kullanma şiarıyla, bazılarını salgın nedeniyle yapamamış olsak da kongre, kurultay, sempozyum, çalıştay etkinlikleri, onbinlerce üyeye yönelik eğitim, panel, seminer/webinar, söyleşiyle ve yaptığımız teknik hizmetlerle yoğun bir dönem geçirdik.

Enerji Çalışma Grubumuz Türkiye’nin Enerji Görünümü (ki yenisi Nisan sonunda yayımlanacak) yanında başka birçok başarılı çalışma yaptı, Demokratik Enerji Program taslağını hazırladı, tespit yetmez, alternatifi ifade ve mücadele etmek lazım dedi.

Akademik Dergilerimiz (Mühendis Makina, Endüstri Mühendisliği, ve Tesisat Mühendisliği) daha fazla uluslararası indekste izlenir oldu. Mühendis Makina Güncel, dolu içeriğiyle periyodunda yayınlanır hale geldi.

Ülkemiz, bölgemiz ve dünyada yaşanan birçok olumsuzluğa karşı mücadele ettik.

Ülkemizin bugünü ve geleceğinin, kamucu politikalar eksenindeki sanayileşme, kalkınma hedef ve hamlelerine bağlı olduğunu vurguladık.

On yıllardır emek vererek büyütülen demokratik mevzimizi; Odamız ve TMMOB’nin geleneksel demokratik, laik, yurtsever, barışçı, eşitlikçi, özgürlükçü, kamu-toplum yararı eksenli çizgisini hassasiyetle koruyarak yola devam ettik.

Ülkemizde tahakkümü kurulmak istenen gerici-faşist rejimin uygulamalarına karşı kararlılıkla demokrasi, halk egemenliği ve laiklik demeye devam ettik.

TMMOB çatısı altında tüm demokratik eylemliliklerde halkımızın direnci ile birleştik.

Bilindiği üzere iktidar, Covid-19 salgınını totaliter yönetim tarzı ve sermayeye destekler sunmak için yeni bir fırsat, muhalefet edenler için baskıyı yoğunlaştırma vesilesi olarak değerlendirmiştir. Bu nedenle salgına karşı izlenen ve izlenmesi gereken politikaların değişik yönleri ile gündemimizdeki bazı önemli konulara dair ilk günlerden itibaren birçok açıklama yaptık.

Salgının ilk günlerinden itibaren önce Oda bünyesinde bir Teknik Kurul, hemen ardından biz dahil on bir meslek kuruluşu ve hekim dostlarımızı kapsayan İklimlendirme Teknik Kurulu’nu oluşturduk ve hastanelerden başlayarak, toplu olarak bulunulan iç mekanlarda alınması gereken ayrıntılı önlemleri açıklayarak önemli bir kamusal görevi yerine getirdik.

Salgına karşın Oda çalışmalarını başarıyla sürdürdüğümüzü, üyelerimizi ve çalışanlarımızı koruyucu çalışma düzeni oluşturduğumuzu, teknik hizmetlerimizin sürekliliğini sağladığımızı, personel yapısını korumayı başardığımızı, üyelerimizle ilişkilerimizi sürdürmek için yeni araçlar kullandığımızı, dijitalleşmede önemli adımlar attığımızı, mesleklerimizin değersizleştirilmesine direndiğimizi, eğitimlerimizi geliştirdiğimizi özellikle belirtmek isterim.

Oda Yönetim Kurulu olarak, tüm bu çalışmalarda emeği bulunan,

Bu zorlu dönemde TMMOB’nin boyun eğmez tutumunda özel bir yeri bulunan ve her zaman yanımızda olan Birlik Başkanımız Emin Koramaz’a,

Bütün çalışmaları birlikte yaptığımız şube yönetim kurulları, il-ilçe temsilcilikleri, işyeri temsilcileri, komisyonlar ve çalışma gruplarında görev alan üyelerimize,

Etkinliklerimizin düzenleme, bilim ve yürütme kurullarındaki değerlerimize,

Eğitim merkezi çalışmalarımızı geliştiren Eğitim Çalışma Grubumuza,

Mühendis ve Makina Akademik ve Güncel, Endüstri Mühendisliği ve Tesisat Mühendisliği Dergilerinin Yayın Kurullarına,

Pek çok Oda Raporumuzun hazırlanmasında emeği bulunan Enerji, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ve tüm çalışma gruplarımızın üyelerine,

Covid-19 salgını üzerine oluşturduğumuz Teknik Kurul üyeleri ve İklimlendirme Teknik Kurulu’ndaki dost meslek örgütleri ve hekim dostlarımıza,

Mesai arkadaşlarımız teknik görevlilerimize, tüm Oda çalışanlarına ve

Görüşlerimizi halkımıza ulaştıran basın emekçilerine

içtenlikle teşekkür ediyoruz.

Sevgili Arkadaşlar,

Yaptıklarımız kadar yapamadıklarımız ve eksik yaptıklarımız da oldu. Birkaçına değineceğim. Çalışma Programımızda olan uluslararası ilişkiler konusunda fazla bir şey yapamadık, önümüzdeki dönemde eşdeğer örgütlerle ilişkilerin geliştirilmesi ve yurtdışındaki üyelerimizle ilişki mekanizmalarını kurmayı önümüze bir ödev olarak koymalıyız.

Asli görevlerimizin başlarında yer alan Mesleki Eğitimle ilgili çok yol aldık. Öğrenme Merkezi devreye alındı, geliştirme çalışmaları devam ediyor.

Meslek ve meslektaş onurunu korumak ve mühendislik işlerinin ehil insanlar eliyle yapılmasını sağlamakla yükümlüyüz. Bu bağlamda üye olmayan ehil arkadaşlara ulaşmak, üye olmalarına yönelik çalışmalar yapmak ve üyelerimizin en azından çalışacakları alanlarla ilgili eksikliklerini tamamlamalarına yardımcı olmalıyız.

Oda üyeliği, üyelere yönelerek Oda-Üye ilişkisinin güçlendirilmesi, araçların bu yönde çeşitlendirilmesi, Oda aidiyetinin geliştirilmesi görevlerimizin arasındadır.

Üyesinin sahip çıktığı bir Odanın gücü çok önemlidir. Bu nedenle örgütlülüğümüze yönelik saldırılara karşı üyelerin hareketlenmesi ve örgütlü üyeliğin geliştirilmesi için özel olarak çalışmalıyız.

Sevgili Dostlar,

Konuşmamı tamamlarken, yeni çalışma dönemimizde Oda ve TMMOB organlarında görev üstlenecek tüm arkadaşlarımızı yürekten kutluyorum.

Yeni dönemde de meslek alanlarımızdan yola çıkarak doğru bildiklerimizi söylemeye ve bunun için mücadele edeceğimize inancımla genel kurulumuzun birliğimizi ve direncimizi güçlendirmesini diliyor, sizleri saygıyla, sevgiyle, dostlukla selamlıyorum.

Yaşasın bağımsız, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü Türkiye mücadelemiz.

Yaşasın Makina Mühendisleri Odası örgütlülüğü.

Yaşasın TMMOB örgütlülüğü. “


TMMOB Başkanı Emin Koramaz’ın konuşması:

“Sayın Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

Hepinizi TMMOB Yönetim Kurulu adına sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum.

Odamızın halktan, emekten, bilimden ve demokrasiden yana yurtsever toplumcu çizgisinin taşıyıcısı ve güvencesi olan genel kurulumuzun siz değerli delegelerini sevgiyle kucaklıyorum.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı göreviyle ilgili olduğu kadar, Ankara Şubemizin Genel Kurul Delegesi olarak da aranızdayım.

Sizler gibi mücadeleci, direngen yol arkadaşlarına sahip olduğum, bu güçlü örgütün bir neferi olduğum için de gurur duyuyorum.

Hepinize Genel Kurulumuza hoş geldiniz diyorum.

Konuşmamın başında İki yıldır devam eden pandemi sürecinde kaybettiğimiz tüm arkadaşlarımızı, meslektaşlarımızı, çalışanlarımızı saygıyla andığımı belirtmek istiyorum. Arkadaşlarımızın güzel anılarını ve mücadelelerini mücadelemizde yaşatmaya devam edeceğimize söz veriyorum. 

İki yıllık bir çalışma dönemini geride bıraktık.

Bu iki yıl boyunca oda faaliyetlerinin başarılı ve uyumlu biçimde yürütülmesini sağlayan Makina Mühendisleri Odamızın yönetim kuruluna, denetleme ve onur kurulu üyelerine, Şube ve temsilciliklerimizin yöneticilerine, oda faaliyetlerine katkı veren tüm üye ve çalışanlarımıza teşekkür ediyorum.

Pandemi döneminin zorlu koşullarına rağmen onların fedakarlıkları ve yaratıcılıkları sayesinde mesleki ve toplumsal sorumluluklarımızı aksatmadan yürüttük, üyelerimizin tüm ihtiyaçlarını eksiksiz biçimde karşıladık.

Önümüzdeki dönemde de oda faaliyetlerimizin aynı üretkenlik ve çabayla devam edeceğinden hiç şüphem yok.

Değerli Arkadaşlar,

Son yıllardaki her genel kurulumuzu, bir öncekinden çok daha kötü bir ülke tablosu içinde gerçekleştiriyoruz. “Bundan daha kötüsü olamaz” diye düşündüğümüz her olayın daha kötüsü, kısa bir süre sonra başımıza geliyor.

Hatırlayın, tankların sokaklara çıktığı, uçakların meclisi bombaladığı darbe girişiminin ürperticiliğini atlatamadan OHAL adı altında adeta sivil bir darbe dönemi yaşadık.

Muhalif siyasetçilerin cezaevlerine atıldığı, yüzbinlerce kişinin kamudan ihraç edildiği, hukukun ortadan kalktığı OHAL dönemi bitecek diye beklerken, Anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında tek adam rejimi kuruldu.

İktidarı eleştiren herkesin polis ve yargı eliyle cezalandırıldığı tek adam rejimi ile baş etmeye çalışırken, derin bir ekonomik krizle yüz yüze geldik.

Ekonomik kriz nedeniyle büyük bir hayat zorluğuyla karşı karşıyayken birden bire küresel bir salgın nedeniyle tüm yaşam biçimimiz alt üst oldu.

Tüm bunlar olurken yüz yüze kaldığımız afetleri, depremleri, selleri, orman yangınlarını, iş kazalarını saymıyorum bile.

Ne bitmeyen çilemiz varmış ki, şimdi de tüm dünyayı etkileyen bir savaşın yarattığı tehdit ve tehlikelerle boğuşuyoruz.

Uzun yıllardır Ortadoğu’da devam eden savaş sona ermeden şimdi de Karadeniz’in karşı kıyısında büyük bir savaş patlak verdi.

Emperyalist odakların sınır tanımaz saldırganlığı, savaş örgütü NATO’nun yayılmacı anlayışı ve Rusya’nın zorba dış politikası, milyonlarca kişinin hayatını tehdit eden bir savaşa ve işgale dönüşmüş durumda.

Bir yandan savaşın yarattığı insani trajediye üzülürken, diğer yandan dünyanın ve bizden sonraki nesillerin geleceği için endişeleniyoruz.

Bizler yıllardır emperyalizmin bu saldırgan, yayılmacı, sömürgeci politikalarına karşı barışı, halkların kardeşliğini ve bir arada yaşamı savunduk.

Bir kez daha yurtta barış, dünyada barış çağrımızı dile getirmek istiyorum.

Silahların susmasını, işgalin sona erdirilmesini ve anlaşmazlıkların karşılıklı görüşmeler ve uluslararası hukuk zemininde çözülmesini diliyorum.

Unutmayalım ki, dünyanın en büyük gücü silahlı ordular değil, milyarlarca vicdanlı kişiden oluşan barış yanlılarıdır.

Bizler cesaretle barışın sesini yükseltmeye devam edeceğiz.

Sevgili Arkadaşlar,

Bizler sadece barışın sesi değil aynı zamanda emeğin de sesiyiz.

Buradan, emeğinin karşılığını alabilmek için, insanca yaşayabilecekleri bir ücret ve çalışma koşulları için Türkiye’nin dört bir yanında direnen, mücadele eden tüm emekçilere; hayat pahalılığı ve zamlara karşı sokaklara çıkan tüm toplum kesimlerine dayanışma duygularımı bir kez daha iletmek istiyorum.

Direnenlerin, mücadele edenlerin varlığı bizlere umut veriyor.

Onların direnerek, mücadele ederek elde ettikleri her kazanım, toplumun, emeğin ortak kazanımıdır. Ortak geleceğimiz, bu kazanımlarla şekillenecek ve güzelleşecektir.

Emeğin güçlü kollarıyla kurulacak bir dünyada ne açlık olacak ne sefalet, ne savaş olacak ne nefret, ne emperyalist boyunduruk olacak ne kapitalist sömürü, ne gericilik olacak ne de cehalet!

Emeğimizle kuracağımız dünyada demokrasi olacak, özgürlük olacak, barış olacak, bağımsızlık olacak, laiklik olacak, gönenç olacak, huzur olacak!

Buna yürekten inanıyorum.

Değerli Arkadaşlar,

İçerde tek adam rejiminin halk düşmanı politikaları, dışarda emperyalistlerin güç mücadeleleri yaşadığımız hayatı hepimize zehir ediyor.

Bu zehirden kurtulmak, hepimizin en önemli ve öncelikli görevidir.

Çok uzun süreden beri hukukun işlemediği, hukuksuzluğun egemen olduğu bir ülkede yaşıyoruz.

Türkiye artık Cumhurbaşkanının sözünün ve eyleminin tüm hukuk kurallarının üzerinde tutulduğu bir ülke haline geldi.

Yasama, yürütme ve yargı organlarının temel işlevi Cumhurbaşkanının sözünü kıymetlendirmek ve gerçekleştirmekten ibaret.

Cumhurbaşkanının sözü ve kararı hilafına davranan tüm kesimlerin “düşman” ilan edildiği bir ülkede yaşıyoruz.

Böyle bir ülkede huzur olmasının, istikrar olmasının, güven olmasının imkanı yok.

Böyle bir ülkenin olağan biçimde yönetilmesinin imkanı yok.

Zaten yönetilemiyor da… Parlamenter demokrasiyi, güçler ayrılığını ve hukuk devleti anlayışını tamamen ortadan kaldıran mevcut tek adam rejimi, AKP’nin yönetim krizinin kurumsallaşmış ifadesidir.

Siyasi ömrünü çoktan tamamlayan, ülkeyi yönetme kabiliyetini tümüyle kaybeden iktidar partisi, kendi tükenişine ülkeyi de ortak etmek için elinden gelen her şeyi yapıyor.

Baştan aşağı yanlış ekonomik tercihleriyle ülkeyi içinden çıkılması zor bir krize sokan siyasi iktidar, artık tüm adımlarını “benden sonrası tufan” anlayışıyla atıyor.

Kendi yandaşlarının kasaları dolsun, kendi çıkar çevrelerinin çarkları dönsün diye halkı büyük bir sefalete sürüklüyor.

Devlet ihaleleriyle, çılgın projelerle Hazine garantili gelir elde eden şirketlerin ödemeleri yapılabilsin diye kamunun tüm kaynakları seferber edilmiş durumda.

Halkın üzerindeki vergi yükü hiç olmadığı kadar arttı. Halkın alın teri, bir avuç yandaşın kasasına akıyor.

Hazinesi tümüyle tüketilmiş, ödeme garantili projeler nedeniyle gelecek nesilleri bile borçlandırılmış, kamu işletmelerinin içi tamamıyla boşaltılmış, kamusal varlıkları swap anlaşmalarıyla ipotek edilmiş bir ülke tablosuyla yüz yüze bulunuyoruz.

Hayat pahalılığı, işsizlik, yokluk ve yoksulluk bütün toplum kesimlerinin yaşamını tehdit eder hale geldi.

Herkes bu duruma isyan ediyor.

Alın terinin karşılığını isteyen işçiler isyan ediyor. Aldıkları zam daha kursağından geçmeden eriyip biten memurlar isyan ediyor.

Çalışırken ölmek istemiyoruz, çalışma koşullarımızı düzeltin, sağlıkta şiddete hayır diyen hekimler ve sağlık çalışanları isyan ediyor.

Borç batağındaki esnaf isyan ediyor.

Açlık sınırının altında yaşamak zorunda bırakılan emekliler isyan ediyor.

Hayatlarının baharında geçim derdine düşen gençler isyan ediyor.

Faturalarını ödeyemeyen, ay sonunu getiremeyen milyonlar isyan ediyor.

İnsanlar binlerce liralık elektrik-doğalgaz faturası ödemek istemiyor.

İnsanlar artık benzine, mazota, gaza gelen zamlardan bıkmış durumda.

İnsanlar her alışverişte değişen etiket fiyatları görmek istemiyor.

İnsanlar her yıl daha da artan vergi yükü altında ezilmek istemiyor.

İnsanlar artık bu iktidar tarafından yönetilmek, tek adam rejimi altında yaşamak istemiyor!

Peki bizler ne istiyoruz!

Bizler, bu ülkenin mühendisleri, mimarları, şehir plancıları olarak üreten, sanayileşen, kalkınan, tarımda kendi yeterliliğini sağlayan ve hakça bölüşen bir ülke istiyoruz.

Bilimi ve teknolojiyi esas alan, Ar-Ge ve inovasyona ağırlık veren; Dış girdilere bağımlı olmayan; Kamunun ekonomideki yönlendiriciliğini toplumsal yararlar doğrultusunda artıran; Sosyal refah-sosyal hukuk devleti anlayışını benimseyen; Erişilebilir, nitelikli, ücretsiz sağlık, eğitim, sosyal güvenlik hizmetlerini öngören; Doğayla, tarihle ve insanla barışık; İstihdam, emek ve halk odaklı bir kalkınma planlamasının yaşama geçirilmesini istiyoruz.

İşsiz üyelerimize istihdam alanları açılmasını istiyoruz.

Mühendis, mimar ve şehir plancısı istihdamında, almış olduğumuz, eğitim, vermiş olduğumuz hizmet ve üstlenmiş olduğumuz sorumluluğun niteliğine uygun ve insanca yaşanacak bir asgari ücret belirlenmesini istiyoruz.

Daha fazla istihdam ve adil bir gelir dağılımı istiyoruz.

Ücret ve hak kayıplarımızın giderilmesini istiyoruz. Güvenli ve güvenceli çalışma koşulları istiyoruz.

Kamuda daha fazla istihdam istiyoruz. Kamu çalışanı üyelerimizin ek göstergelerinin ve özel hizmet tazminatlarının eşdeğer kadrolara uygun olarak güncellenmesini ve yükseltilmesini istiyoruz.

Liyakata dayalı bir kamu yönetimi istiyoruz.

Haksız, hukuksuz bir şekilde, haklarında herhangi bir yargı kararı olmadan işlerinden atılan tüm üyelerimizin tüm haklarıyla görevlerine iade edilmesini istiyoruz.

Emekli maaşlarımızın insanca yaşanabilecek bir düzeye yükseltilmesini istiyoruz.

İnsan onuruna uygun bir yaşam, insan onuruna yaraşır bir gelecek istiyoruz.

Ve bu geleceği kurmak için mücadele ediyoruz.

Değerli Arkadaşlar,

Bu iktidarın artık halkın yaşamını iyileştirmek, ülkenin geleceğini kurtarmak gibi bir derdi kalmadı.

Bu iktidarın tek derdi yıllardır kurdukları sömürü düzenini ne pahasına olursa olsun devam ettirmek. Bu iktidarın derdi, yandaşlarına verdikleri garantili ihalelerin ödemelerini aksatmamak.

Bu iktidarın derdi, ülkenin tüm varlıklarını, tüm kaynaklarını, tüm güzelliklerini eşine dostuna peşkeş çekmek. Bu iktidarın derdi, dinci gericiliği halka yaşam tarzı olarak dayatmak.

Bu sömürü düzeni sürsün diye yapmadıkları hiçbir şey kalmadı.

Bu ülke halkını kutuplaştırarak birbirinin düşmanı haline getirdiler. Bu ülkenin aydınlarını, sanatçılarını, bilim insanlarını hedef gösterdiler. Toplumsal muhalefeti polis şiddetiyle baskı altına aldılar.

Muhalif siyasetçileri, gazetecileri, sosyal medya kullanıcılarını hukuksuz biçimde cezaevlerine attılar. Kazanamadıkları seçimleri yok saydılar, seçimle alamadıklarına kayyumla el koydular. Üniversitelerin, bilimin, tekniğin ve aklın sesine kulak tıkadılar.

Anayasa değişikliğiyle güçler ayrılığı ilkesini ortadan kaldırarak parlamentoyu etkisiz hale getirip hallk egemenliği yerine kişi ve parti egemenliğini getirdiler.

Yargıyı iktidarın güdümüne sokup hukukun üstünlüğü anlayışını tamamen bitirdiler.

Kindar ve dindar bir nesil yetiştirme hedefiyle okul öncesinden üniversiteye kadar eğitimin her alanında büyük tahribatlar yarattılar.

Milli eğitim Bakanlığından yandaş sendikalara, Diyanet İşleri Başkanlığından iktidar destekli vakıflara, cemaatlere kadar farklı kollarda yürütülen planlı çalışmalarla laikliğin tümüyle tasfiye edildiği,  bütün yaşamın dinsel hükümler uyarınca düzenlendiği bir devlet yapılanması inşa etmeye uğraştılar, hala uğraşıyorlar.

Değerli Arkadaşlar,

Bugün elimizde her alanda harabeye dönmüş bir ekonomi ve hukuktan bürokrasiye kadar her alanda çürümüş bir devlet yapısından başka bir şey kalmadı.

Ülkenin içinde bulunduğu bu durum, rant bağımlısı olmuş siyasi iktidarı, yakın çevresini doyurabilmek için her gün yeni rant alanları yaratmaya mecbur bırakıyor.

Ülkenin mevcut tüm kaynakları tükendiği için de iktidarın yeni hedefi bugüne kadar koruma altında tutulan tarihimiz, doğamız ve tabiat zenginliklerimiz haline geldi.

Bu ay başında yapılan yönetmelik değişiklikleriyle önce zeytinliklerimizin Madencilik faaliyetleri kapsamında sökülmesine izin verdiler. Ardından da koruma altındaki sit alanlarının yapılaşmasına yol verdiler.

Bu yönetmelik değişiklikleri pek çok açıdan anayasaya ve yasalara aykırı olduğu gibi kamu yararıyla da hiçbir biçimde bağdaşmamaktadır.

İklim değişikliği, kuraklık, savaş gibi nedenlerle gıda krizinin geleceğimizi tehdit ettiği, Ukrayna’da yaşanan savaş nedeniyle yemeğe koyacak yağ bulamayacak duruma geldiğimiz bir dönemde zeytinliklerin yok edilmesi, bu ülkeye, bu ülke halkına yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir.

Bu yönetmelik değişiklikleri tarihe, doğaya ve vatana ihanetin simgesidir.

Önüne geçilmediği takdirde ülke tarımımızı, doğal varlıklarımızı ve tarihi mirasımızı gelecek kuşaklara ulaştırmamız hiçbir biçimde mümkün olmayacaktır.

TMMOB ve bağlı odaları olarak, meslek uygulama alanlarımızda kamu  zararı doğuracak tüm uygulama ve düzenlemelerde olduğu gibi tıpkı Kanal İstanbul’da, Nükleer santral projelerinde, AOÇ’ta, İkizdere’de, Soroz körfezinde, Karasu’da, Hasan Keyif’te, Fırtına vadisinde, ülkemizin dört bir yanında yaşanan yüzlerce özelleştirme rant, tahrip , talan girişimlerinde olduğu gibi  bu iki yönetmelik değişikliğini de yargıya taşıdık.

Bu yağmaya hiçbir biçimde izin vermeyeceğiz!

Değerli Arkadaşlar,

Bildiğiniz gibi bu pazartesi günü Gezi davasının duruşması vardı.

Bu dava bir yargı felaketine, bir adalet utancına dönüşmüş durumda.

Yargılananlar arasında TMMOB yönetim Kurulu üyemiz Mücella Yapıcı var.  Dönemin Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube başkanı Tayfun Kahraman var. Mimarlar Odamızın hukuk danışmanı Can Atalay var.

Tümüyle barışçıl eylemler darbe teşebbüsü gibi nitelendirilerek, Savcılık tarafından Osman Kavala ve Ayşe Mücella Yapıcı için ağırlaştırılmış müebbet hapis,  diğer arkadaşlarımız için de 15 yıldan 20 yıla kadar hapis cezaları isteniyor.

Uydurma delillerle, kurmaca iddianamelerle, asılsız suçlamalarla defalarca yargılanan, her seferinde beraat eden arkadaşlarımız her seferinde kendilerini yeniden mahkeme huzurunda buluyorlar.

Arkadaşlarımız bir halk hareketinin, demokratik bir direnişin parçası olduğu için yargıya her türlü yöntemle müdahale edilerek ısrarla cezalandırılmak isteniyor.

Bu müdahalelerin arka planında AKP’nin Laiklik ve cumhuriyetle hesaplaşma fikrinin olduğunu hepimiz biliyoruz.

AKP’nin 2023 Hedefleri arasında önemli bir yeri olan Topçu Kışlası’nın inşası, cumhuriyetle, cumhuriyet fikirleriyle hesaplaşma adımlarından biriydi.

Gezi Direnişi’nin bu hesapları bozması AKP’de büyük bir travma yaratmıştır.

Bu travmanın acısını o direnişi değersizleştirerek, o direnişe katılanları kriminalize ederek bastırmak istiyorlar.

Ne kadar çabalarsa çabalasınlar, ne kadar uğraşırsa uğraşsınlar Gezi’nin masumiyetine, Gezi’nin haklılığına, Gezi’nin gerçekliğine en ufak bir leke süremeyecekler. Gezi bu ülkenin onurlu geçmişi, umutlu geleceğidir.

Gezi Direnişi bu topraklarda insanlığın ortak değerlerine, haklara ve özgürlüklere, ağaca, doğaya ve kamusal mekânlara sahip çıkma iradesinin, geleceği kazanma mücadelesinin zirvesidir.

Gezi’de uğruna milyonların mücadele ettiği değerlere ne pahasına olursa olsun sahip çıkacağız.

Bu davanın savcıları darbecilerle kol kola gezerken, bizler darbecilerden, cemaatçilerden, çetelerden hesap soruyorduk.

Ne yaparlarsa yapsınlar dostlarımızın isimlerini ve mücadelesini kirletemeyecekler.

Ne yaparlarsa yapsınlar, Gezi davasında yargılanan dostlarımıza sahip çıkacağız. Gezi’de hayatını kaybeden gençlerimizin anılarına ve düşlerine sahip çıkacağız.

22 Nisan’da yapılacak bir sonraki duruşmada da dostlarımızın yanında çağlayan Adliyesinde olacağız.

Direnişin ilk haftasında Gezi Parkına asılan bir pankartta “Siz yokken burada olan ağaçlar siz giderken de burada selâm duracaklar" diye yazıyordu.

İşte AKP’nin gidişinin arifesindeyiz ve o parktaki ağaçlar orada durmaya devam ediyorlar, hem de hepimizi coşkuyla selamlayarak.

Sevgili Arkadaşlar,

Oldukça kötü bir ülke tablosuyla karşı karşıyayız ama Nazım Ustanın belirttiği gibi bizim de boyun eğmez umudumuz ve eksilmeyen mücadele kararlılığımız var.

Ne diyor Usta:

“Düşmezse düşmesin yakamızdan ölüm,
Bizim de üstümüze güneş doğacak gülüm,
Gülüşüne bir kurşun sıksa da ölüm,
Unutma ki umuda kurşun işlemez GÜLÜM”

Gerçekten de Ustanın dediği gibi, ülkenin içinden geçtiği tüm olumsuz koşullara baskı ve tehdit politikalarına rağmen geniş halk kesimlerinin halk egemenliğine, sandık iradesine, alın terlerine,  madenlerine, ormanlarına, kentlerine, üniversitelerine, toplumsal cinsiyet  eşitliğine, haklara, özgürlüklere ve çocuklarının geleceğine sahip çıkma iradesi de bir umut ışığı gibi parlıyor.

Bugün ülkemizin dört bir yanında kararlılıkla sürdürülen toplumsal olana sahip çıkma, hak arama ve protesto eylemleri bu karanlığın sonunda doğacak güneşi, bu kışın sonunda gelecek baharı müjdeliyor bizlere…

TMMOB örgütlülüğü olarak meslek uygulama alanlarımızda hazırladığımız bilimsel raporlarla;

Şehirlerimizin, kıyılarımızın, ormanlarımızın, tarım alanlarımızın, kamuya ait işletmelerimizin, madenlerimizin, tarihi eserlerimizin, kültürel mirasımızın yağmalanmasına karşı yürüttüğümüz hukuki mücadele ve açtığımız yüzlerce dava ile;

ülkenin her yerine yayılmış örgütlü gücümüzle halktan, emekten, barıştan ve demokrasiden yana tüm çabalara verdiğimiz etkin destek ile 2 yıl gibi kısa bir çalışma döneminde ülke genelinde tertiplediğimiz yüzlerce kongre, kurultay, sempozyum vb. etkinliklerimizle;

bu umut ışığının büyümesinde önemli bir rolümüzün olduğunu da biliyor ve bunun kıvancını yaşıyoruz.

Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada dinci gericiliğe karşı aydınlanma değerlerini ve laikliği, neoliberal yağma politikalarına karşı toplumcu değerleri savunmaktan asla vaz geçmeyeceğiz.

Bu inanç ve kararlılıkla, Türkiye’nin içinden geçtiği bu karanlık dönemde, ülkemize, mesleğimize ve değerlerimize sahip çıkmak konusunda en ufak bir tereddüt yaşamadan mücadele eden tüm arkadaşlarımızı dostlukla kucaklıyorum.

Teoman Öztürk’ün, Suat Sezai Gürü’nün ve bu dönem yitirdiğimiz sevgili Yavuz Bayülken abimizin şahsında Oda ve TMMOB çalışmalarında emeği geçmiş tüm değerlerimizi, bağımsızlık, eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yitirdiğimiz tüm yoldaşlarımızı özlem ve saygıyla anıyorum.

TMMOB’nin eşitlikten, özgürlükten, bağımsızlıktan, demokrasiden, barıştan, bilimden, laiklikten, halktan ve emekten yana yurtsever toplumcu mücadele çizgisini yarınlara taşıyabilmek için Odamızın yeni döneminde görev üslenecek tüm dostlarımı kutluyorum, başarılar diliyorum.

Konuşmama ülkenin kötüye giden tablosuna vurguyla başlamıştım ama Cemal Süreya’nın iyimser umuduyla bitireyim:

“Biz kırıldık daha da kırılırız
Ama katil de bilmiyor öldürdüğünü,
Hırsız da bilmiyor çaldığını

Biz yeni bir hayatın acemileriyiz

Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor

Şiirimiz, aşkımız yeniden,

Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında
Acıyla sevinç arasında
Öfkeyle bağış arasında”

Güzel günleri hep birlikte yaşamak dileğiyle, Genel Kurulumuzun eşit, özgür, demokratik bir Türkiye mücadelemize, üreten, sanayileşen ve hakça bölüşen bir ülke özlemimize katkı vermesi umuduyla hepimize kolaylıklar diliyorum.

Yaşasın TMMOB Örgütlülüğü, Yaşasın Mücadelemiz!”