AB SÜRECİ KARŞISINDA EMEK SEMPOZYUMU YAPILDI

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

TMMOB, AB Süreci Karşısında Emek Sempozyumu,  5-6 Ekim 2007 tarihlerinde, Milli Kütüphane Konferans Salonu‘nda yapıldı. Türkiye‘nin gerek yaşadığı gerekse kısa-orta dönemde karşılaşacağı sorunları emek eksenli bir bakış açısıyla ve ilgili tüm kurum, kuruluş, demokratik kitle örgütü ve sendikalarla birlikte ele almayı amaçlayan sempozyum iki gün sürecek ve 6 oturum gerçekleştiridi.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın açış konuşması yazının devamındadır.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı'nın açış konuşması; 

Sevgili Konuklar
Sevgili Arkadaşlar.

Çok söylenir: Yeni dünya düzeni ideologları, küreselleşme, entegrasyon ve globalleşme kelimelerini sıkça kullandığı günümüzde, 20. Yüzyılın son 20 yılında beri, artık her şeyin küresel ilişkilerin bir parçası haline geldiği, dolayısıyla farklı ideolojilerin ortadan kalktığı, farklı sınıf çıkarlarının bulunmadığı tezini savunurlar. Dünyanın bu aşamasını artık insanlarımıza barış, demokrasi, katılım, hoşgörü, üretim, birikim ve tüketim dolu, çevreye duyarlı, küreselleşmiş bir yenidünya düzenine girdiği müjdelenir. Dünya artık endüstri toplumundan bilgi toplumuna, işgücü ağırlıklı teknolojiden yüksek teknolojiye, ulusal ekonomiden dünya ekonomisine, merkezi yönetimden yerel yönetime, kurumsal yardımdan kendi kendine yardıma, kısıtlı seçeneklerden çok çeşitli seçeneklere doğru hızlı bir değişim içinde olduğu vurgulanır. Çok taraflı yatırım anlaşmaları, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği toplantıları, Avrupa Birliği, NAFTA ve benzeri oluşumlarla küreselleşmenin pratikte örgütlenmeye başlandığı bir dönem yaşanır. Hepimiz biliyoruz, sermayenin küreselleşmesi ile, dünya halklarına barış, adalet, kardeşlik, özgürlük değil, aksine daha fazla yoksulluk, daha fazla işsizlik, daha fazla açlık ve daha fazla savaş getirmiştir.

TMMOB söylemektedir ki, kapitalist küreselleşme bugün Ortadoğu’dadır, Irak’tadır, kapitalist küreselleşme bugün Türkiye’de emeğin aleyhine çıkartılan uyum yasalarındadır. Biz TMMOB olarak dönemi böyle görüyor, böyle değerlendiriyoruz.

Sevgili arkadaşlar,

Sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede yaşıyor olmak, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğine yüklediği görevleri çoğaltmaktadır. Bizler en basit deyimiyle, bilimi ve teknolojiyi insanla buluşturan bir meslek grubunun örgütüyüz. İnsan odaklı bir mesleği icra ediyoruz, onurlu bir mesleğimiz var, çünkü bizim mesleğimizin ve uygulamalarımızın odağında insan var. Ama bu onurlu görev, aynı zamanda bize ağır sorumluluklar yüklüyor, biz insana karşı sorumlulukları olan bir meslek grubuyuz.

Meslek ve meslektaş sorunlarımızın halkın sorunlarından ayrı tutulmayacağı bilinciyle örgütümüz, bu mantık çerçevesi içinde ve bu sorumluluklar düzeyinde çalışmalarını iki ana eksende yürütüyor. Birlik ve bağlı odaları, bir yandan meslek alanlarıyla ilgili olarak ülke gerçeklerini belirliyor, sorunları tespit ediyor, bu sorunlara karşı çözüm yollarını öneriyor, öte yandan da mesleki denetimin olmazsa olmaz önkoşulu olan, üyelerimizin uzmanlaştırılmasına yönelik çalışmaları yürütüyor. İşte bu etkinlikler de, esasında bu iki ana eksenin kesiştiği alan olarak hepimizce algılanıyor.

Bilim insanlarımıza, uzmanlarımıza, yoğun emek vererek hazırladıkları bilgileri bizlerle, meslektaşlarımızla paylaştıkları ve bugün de paylaşacakları için örgütüm adına peşinen teşekkür ederim. TMMOB adına bu etkinliği düzenleyen ZMO Başkanına, Yöneticilerine, çalışanlarına, Düzenleme Kurulumuza ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Sevgili arkadaşlar,

Şimdi başlatmakta olduğumuz AB Süreci Karşısında Emek sempozyumuna TMMOB aslında epeyce ev ödevini yaparak gelmiş durumda.. Bunu söylemek yanlış değil.

2005 yılında “Avrupa Birliği Türkiye İlişkileri ve TMMOB” başlıklı kitabı kamuoyunun kullanımına sunmuştuk. Bu kitabın, bizim anladığımız şekliyle Avrupa Birliği başlıklı bölümünü, bugüne ilişkin olarak burada da sizlerle paylaşmak isterim.

TMMOB 1973’ten itibaren AB konusunu gündeme almış ve hemen hemen her dönemde gündemdeki tartışmalara katkıda bulunmuştur. Türkiye’nin siyaset gündemindekini yerini korumaya devam eden Avrupa Birliği konusu, küreselleşme sürecine ilişkin farklı siyasetlerin kesişme noktalarından biridir. Öncelikle bu proje, bazen ileri sürüldüğü gibi bir demokrasi proje değildir. Kökü İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin Marshall Planı çerçevesinde ve esas olarak Avrupa ülkeleri arasında, özellikle Fransa ile Almanya arasındaki kömür havzaları üzerinde çıkan kavgaları önlemek üzere kurulan Kömür Çelik Birliğine dayanır. Bu mesele nedeniyle çıkan savaşların, birinci ve ikinci emperyalist savaşların çıkışına ve bu savaşların da nihayetinde, dünyanın 1/3’ünün sosyalist bir kampın kurulmasına yol açmasına esas neden olduğu bile söylenebilir. Bu kuruluş, önce önde giden Avrupa ülkeleri arasında bir ekonomik işbirliği projesi haline, daha sonra da kuruluş sürecinde yer almayan diğer Avrupa ülkelerini de kapsayan bir ekonomik ve siyasi entegrasyon projesine dönüştü. Avrupa Birliği en son gelinen noktada artık, tümüyle küreselleşme sürecinden bağımsız olarak değerlendirilmesi mümkün olmayan bir özellik kazanmıştır.

Türkiye sermayesinin AB süreci konusundaki politikaları da, başlangıçtaki beklentilerin çok farklılaşarak, uluslararası sermayeyle bütünleşme sürecinin bir parçası haline dönüştü. Bugün Batı sermayesi ve AB ile bütünleşmek, Türkiye kapitalizmi için, küreselleşme sürecinin bir uzantısı olarak gündeme gelen bir seçenek durumundadır ve sistemin içine girdiği büyük krizden, içinden çıkılmaz boyutlara ulaşmış dış borç batağından çıkış için bir umut kapısı olarak görülmektedir. Bugün Avrupa Birliğine üyelik konusu, uluslararası sermaye güçleriyle bütünleşme sürecindeki büyük sermaye başta olmak üzere, sistemin ve bütün kurumlarıyla birlikte Türkiye’nin resmi devlet politikası haline gelmiştir. Devletin egemenlik haklarından bir kısmının AB bünyesindeki uluslararası kurullara devrediliyor olmasından dolayı, eski egemen konumundan kısmen de olsa kaybetme konumunda kalanlardan gelen bir direniş ve muhalefet olmasına karşın, bunlar sürecin belirleyeni konumunda değildir ve sistemin bütün yönelimi ve iktidar pozisyonları, sermayenin bu temel AB tercihi doğrultusunda belirlenmektedir.

AB konusundaki ortadaki yanılgılardan biri de, Kopenhag Kriterleri konusundadır. Çoğunlukla gözden kaçırılan bir husus, bu kriterlerin, bugün özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinde geçerli demokrasi standartlarının da altında kalan bazı sınırlı demokrasi ve insan hakları ilkelerinin yanı sıra, serbest piyasa ekonomisini, kamu ekonomisinin küçültülmesini, dolayısıyla özelleştirmeleri de içeren, bu şekilde Maastricht Avrupa’sını da kapsayan bir muhteva taşımakta olmasıdır. Aslında sosyalist bloğun dağılmasından sonra AB’ye üyelik için başvuran Doğu Avrupa ülkelerinin bu taleplerinin kabul edilebilmesi için öne sürülen şartları belirlemek için saptanan bu kriterler, eski sosyalist ülkelere uygulandığında, sosyalizmden kalma ne varsa tasfiye edilmesi anlamına gelirken Türkiye söz konusu olduğunda, kendine has antidemokratik baskı yasalarıyla, korumacı sistemin bazı devletçi uygulamalarının ortadan kaldırılması anlamına da gelebilmektedir. Bu da, tarihin bir ironisi sayılmalıdır.

Küreselleşme süreci farklı evrelerden geçerek bugünkü halini almıştır ve sürekli bir dönüşüm içindedir. Türkiye’nin de bu dönüşüm evrelerinin içinden geçerek, sistemle entegrasyon süreci yaşanmaktadır. Bu entegrasyonun ilk adımları, 12 Eylül darbesiyle atılmış ve serbest piyasacı ekonomik modelin hâkim kılınmasıyla hızlı bir değişim yaşanmaya başlanmıştır. İthal ikameciliğin yerine serbest piyasa ve ihracata dayalı büyüme modeli esas alınarak, yeni bir gelir ve paylaşım strateji ortaya konulmuştur. Küreselleşen dünya ekonomisiyle eklenme süreci, kesintisiz ve düz bir hatta ilerlememektedir.

Türkiye’de kapitalizmin yukarıdan aşağıya, bizzat emperyalizme bağımlı olarak inşa edilmesinin yarattığı kendine has devlet yapısı, entegrasyon sürecini daha sancılı bir hale getirmektedir. Sermaye sınıfının devletle özdeş olmaması, sermaye kesimlerinin kendi içinde farklılaşmış olması ve gelişmiş bir askeri bürokratik yapının bulunması, Türkiye’de egemen bloğun kendine özgü bir yapısını belirlemektedir. Uluslararası mali sermayenin ve çokuluslu şirketlerin önderliğinde ilerleyen küreselleşme süreci, Türkiye’deki egemen bloğun farklılaşmış çıkarlarıyla örtüşmemektedir. Bu durum kronik bir kriz olgusunu doğurmaktadır, krizin patlak verdiği dönemlerden hegemonik olarak üste çıkan kesimlerin kendi rengini verdikleri alacalı bir süreç izlemektedir.

Tarihte hiçbir gelişme veya olgu rastlantısal değildir ve o dönemin toplumsal ve ekonomik gereksinimleri doğrultusunda ortaya çıkmaktadır. AB’nin halen bünyesinde taşıdığı sosyal Avrupa imajından, artık sürdürülebilir olmaktan çıkması, söz, karar ve yetki süreçlerinde yaşanan antidemokratik girişimler, ortak para birimine ilişkin itirazlar, artan üretim ve pazarlama sorunları, yolsuzlukla savaş ilanına kadar giden bozulma süreci, Dünya Ticaret Örgütü kararlarına uyum sorunu gibi temel sorunlar, AB’nin geleceğini, en azından üye ülkeler arasında da tartışılır duruma getirmektedir.

Bu sempozyumda işte bizim bu şekilde anladığımız AB’nin yürüdüğü süreci genişçe değerlendireceğiz. TMMOB, yaşanan AB sürecini, örgütsel ilkeleri arasında yer alan bağımsızlık ve halkın, emekçi sınıfların, mühendis ve mimarların çıkarını savunma ilkelerine aykırı görmektedir, çünkü TMMOB kendisini emekten ve demokrasiden yana bir Türkiye’nin yaratılması mücadelesinin parçası olarak görmektedir.

Biz “bu süreç emeğin aleyhine işlemektedir.” diyoruz.

Her zaman söylediğimizi burada bir kez daha tekrarlayarak sözlerimi bitireyim:

Biz diyoruz ki;

Toplumsal ve örgütsel sorumlulukların gereği, sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede var olan bir meslek örgütü sorumluluğuyla TMMOB, karanlığa karşı aydınlığı; savaşa ve işgale karşı barışı; eşitsizliğe karşı adaleti; linç kültürüne karşı kardeşliği; sermayeye karşı emeği; baskıya ve zora karşı özgürlüğü savunmaya; emek ve meslek örgütleri ile birlikte Türkiye demokrasi mücadelesinin en ön saflarında yer almaya, neoliberalizme, gericiliğe ve ırkçılığa karşı mücadele bayrağını yükseltmeye, insanımıza ve bize dayatılan kırk katır, kırk satır ikilemine karşı 'Başka Bir Dünya, Başka Bir Türkiye, Başka Bir Yaşam Mümkün' demeye; aydınlık bir Türkiye için sözünü söylemeye devam edecektir.

Sevgili arkadaşlar,

TMMOB “talep etmek yetmez, bunun için mücadele etmek de gereklidir” diyor. Şimdi neoliberalizme, gericiliğe, ırkçılığa, darbecilere karşı durma zamanıdır. Ve bu görevin yerine getirilmesi zamanıdır.

Şimdi Eşit, Özgür, Demokratik Türkiye için sokağa çıkma zamanıdır. 3 Kasım da gene alanları özgürleştireceğiz. Emek ve meslek örgütleri olarak bizler emekten ve halktan yanayım, eşitlikten, özgürlükten, adaletten, barıştan yanayım diyen, ben gericiliğe, ırkçılığa ve neoliberalizme karşıyım diyen tüm örgütlü kesimleri ve yurttaşlarımızı 3 Kasımda Ankara’ya Eşit, Özgür, Demokratik Türkiye mitingimize çağırıyoruz.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.