Seminerler

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

1- JEOTERMAL ENERJİDEN ELEKTRİK ÜRETİMİ SEMİNERİ
Seminer Yöneticisi: Niyazi AKSOY
26 - 28 Ekim 2007 Saat: 09.00 - 16.00

New Page 3 1 - Türkiye'nin Enerji Vizyonu / Abdurrahman SATMAN

İngilizcesi "vision" olan ve bazen Türkçe‘de özgörüş veya öngörü olarak ta tanımlanan vizyon, yine İngilizce sözlük-lerde "olabilecekleri önceden bilme gücü" veya "henüz gerçekleşmemiş konu ve olayları akılda canlandırma deneyimi" olarak açıklanmaktadır. Bu durumda; Türkiye‘nin enerji vizyonunu, tanım olarak, yakın ve uzak gelecekte enerji konusunda Türkiye‘de olabilecekleri ve Türkiye‘nin ulaşacağı yeri önceden bilme ve basitçe tahmin etme şeklinde algılamak olasıdır. Ancak bunun hiç te kolay olmadığı, yani Türkiye‘nin enerji vizyonu konusunda fikir yürütmenin zor ve riskli olduğu, Türkiye‘de yakın tarih incelendiğinde rahatlıkla görülmektedir. Bunun nedenleri arasında; hızlı gelişme ve şehirleşme, kırılgan/hassas ekono-misiyle Türkiye‘nin dış olaylardan kolay etkileniyor olması, enerji üreten bölgelere yakınlığı ve enerji tüketen ülkelere enerji iletiminde Türkiye‘nin enerji koridoru / köprüsü / terminali rolü, hükümetlerin kısa süreli planlamaları ve dola-yısıyla hükümetten hükümete değişen startejiler, günübirlik politikalar, alınan karar ve programlara (üniversitelerde dahil olmak üzere) toplumun yeterince entegre olmaması ve katkıda bulunamamasını da kapsayan ve toplumun hızla kalkınması sürecinde enerji arzı öncelikli planlamalarda yasal, teknik ve toplum bilinçlenmesi gibi altyapı unsurlarının ihmal edilmeleri sayılabilir.

Türkiye‘nin enerji konusunda yapması gereken çok işi ve alması gereken uzun yolu olduğu açıktır. Fakat herşeyden önce, Türkiye‘nin uzun erimli, kararlı, tutarlı ve enerji hamlelerine cesaretle ve hatta radikal kararlarla yön verebilecek bir enerji politikasına, stratejisine ve tabi ki vizyonuna gereksinimi vardır. Öncelikle sürdürülebilir ve toplum çıkarlarını gözeten, çevreye saygılı, temini güvenli olan enerji kaynaklarına dayanan, stratejik yapısı güçlendirilmiş ve sağlam bir enerji sistemi herhalde Türkiye‘nin enerji vizyonunda yer almak durumundadır.

Bu bildiride; genel olarak Türkiye‘de enerjinin durumu değerlendirilmektedir. Değerlendirme yapılırken mevcut durum ve sorunlar incelenmekte, enerji politikası ve Türkiye‘nin enerji vizyonu tartışılmaktadır.

2 - Yüksek Entalpili Jeotermal Sahaların Arama ve Geliştirilmesinde Yeni Teknolojiler / Tahir ÖNGÜR

Artan enerji gereksinimi ve hele artan çevre sorunları karşısında yenilenebilir enerji kaynaklarının ve elektriğe dönüştürülebilir yüksek ısı yüklü jeotermal kaynakların aranması ve geliştirilmesi daha da önem kazandı.

İlgili bilim ve mühendislik dallarında kazanılmış sınırsız bilgi zenginliği ve yetişilmez bir hızla gelişen teknolojiler buna yönelik çabalarda da başvurulması kaçınılmaz yerler oldu ve oluyor. Dünyadaki değişik kurumlarda bu konuda araştırma programları uygulanıyor, kurumlar arası işbirlikleri destekleniyor, önemli fonlar ayrılıyor bu çalışmalara.

Çalışmaların bir bölümü arama ve araştırma teknik ve yöntemlerinin geliştirilmesi doğrultusunda yapılıyor. Bir bölümü ise sahaların geliştirilmesinde en temel çalışma olan sondajcılıktaki maloluşları düşürmek, fiziksel güçlükleri aşmak ve doğru karar verme olanak ve süreçlerini geliştirmeye yönelik.

Bu alanda atılıma hazırlandığı düşünülen ülkemizdeki mühendislerin de dünyaya kulak vermeleri ve yarın uluslararası firmaların pazarı olmadan kendi bilgi ve donanımlarını geliştirmesi önemli bir görev. Bu nedenle bu araştırma ve geliştirme evreninde bir dolaşmakta yarar var.

  • Gizli kalmış jeotermal sahaların aranmasına yönelik hangi yeni teknikler geliştiriliyor?
  • CO2 Gaz akısı ölçümlerinden nasıl yararlanılıyor?
  • Jeobotanik ne işe yarıyor?
  • İzpotop kimyasında ne yenilikler var?
  • İnfrared ölçümlerinden artık nasıl yararlanılıyor?
  • 3 Boyutlu Manyetotellürik ölçüler neler başarıyor?
  • Havadan Elektromanyetik ve Gravite ölçüleri bu alana neler getiriyor?
  • Yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri jeotermal kaynak yeri belirlemede nasıl kullanılır oldu?
  • Yüksek sıcaklıklarda çalışabilen ölçüm ve izleme aygıtlarından nasıl yararlanılıyor?
  • Daha sondaj sırasında rezervuara ilişkin tanıma ve tanımlama yaklaşımları kuyu başarısını nasıl arttırıyor?

Bunlar ve başka yeni teknik ve yöntemler jeotermal yaşamımıza girebilecek mi? Kamu kurum yöneticileri ve yatırımcılarımızın sağduyusu belirleyecek bunu.

3 - Jeotermal Santrallar İçin Kısa ve Uzun Süreli Kuyu Testleri / Bayram ERKAN

Jeotermal kaynakların verimli ve ekonomik kullanılabilmesi için gerekli bilgiler kuyu testleri ile elde edilmektedir. Kuyu testleri kuyular delinirken başlayan, jeotermal kaynağa uygun optimum performanslı işletmenin planlanması sürecinde devam eden ve jeotermal sistemlerin dinamiği gereği işletme aşamasında da süreklilik arz eden çalışmalardır. Bu çalışmada, ülkemizde çalışan ve planlanan jeotermal santralların bulunduğu sahalarda yapılan test çalışmalarında kullanılan test aletleri ve ekipmanları ile yapılan testler hakkında bilgiler verilmiştir. Yapılan testler; dinamik, statik basınç ve sıcaklık ölçümleri, gaz oranı ölçümü, su kaybı testi, kararsız basınç testleri, üretim testleri ve yöntemleri, inhibitör ve izleyici testleri olarak özetlenmiştir. Bu testlerin amacı, planlaması, yapılışı ve elde edilen bilgiler sunulmuş, ilgili örnekler verilmiş, ancak; testlerin değerlendirilmesi çok detaylı olduğundan bu bildirinin kapsamı dışında tutulmuştur.

4 - Kuyu Testleri Analizinde Dekonvolüsyon ve Uygulamaları / Mustafa ONUR

Dekonvolüsyon, kuyuda uygulanan değişken debiden etkilenen rezervuar sisteminin sabit debideki eşdeğer basınç azalım ("drawdown") tepkisini oluşturmak için kullanılan bir ters çözümleme işlemine verilen isimdir. Son yıllarda, endüstride kullanılan basınç-ölçerlerin çözünürlük ve hassasiyetlerinin iyileşmesi, kuyu dibi kalıcı basınç ve debi ölçerlerin yaygınlaşması ve yeni geliştirilen özellikle debi verileri üzerindeki hatalara toleranslı dekonvolüsyon algoritmalarının geliştirilmesi ile birlikte dekonvolüsyonun önemi artmıştır. Dekonvolüsyon sayesinde, alışılagelmiş basınç yükselim testi dönemi verilerinin analizinden elde edilecek kuyu/rezervuar sistemine ait bilgiden daha fazla bilgi; özellikle de rezervuarı tanımlayan akışa kapalı ve beslenmeli sınırlar ve dolayısıyla rezervuar veya rezerv hacmi, elde edilebilmektedir. Bu tür bilgiler rezervuar tanımlaması ve dolayısıyla daha güvenilir performans tahminlerinin yapılması için gerekli olduğu gibi, sahaların değerlerinin biçilmesinde ve geliştirilmesi aşamalarında alınacak kararlara yardımcı olmakta; yatırım maliyetlerini ve risklerini azatlamada önemli bir rol oynamaktadır.

Bildiride, dekonvolüsyonun kuyu testi analizi için önemi bir araç olduğu yapay olarak üretilmiş bir kuyu testi örneği ve Afyon Ömer-Gecek sahasında yapılmış iki gerçek kuyu testi örneği üzerinde, gösterilmektedir. Ayrıca, dekonvolüsyon analizi ile rezervuar sisteminden en üst düzeyde ve güvenilir şekilde bilgi türetmek için kuyu basınç testlerinin nasıl tasarımlanması gerektiği hakkında öneriler sunulmaktadır.

5 - Kızılcahamam İz Testi Analizi / Serhat AKIN - Tevfik KAYA - Mahmut PARLAKTUNA

Kızılcahamam Jeotermal Sahası Ankara‘ya 70 km uzaklıkta olup, jeotermal saha 1994 yılından bu yana işletilmekte, jeotermal kaynaklar termal otel ve kaplıca kullanımı dışında, 25 MWt kurulu güc kapasiteli jeotermal ısı merkezinden 2500 konutun ısıtılması ve sıcak su sağlanması için kullanılmaktadır. Sahayı tanıyabilmek için geribasım kuyusundan fluorescein basılarak yaklaşık 2 ay süren bir iz testi yapılmıştır. İz kimyasalı zaman eğrileri homojen, çift gözenekli ve çatlaklı matematiksel modeller kullanılarak analiz edilmiştir. Kızılcahamam sahasını en az 3 çatlağın kullanıldığı çatlaklı modelin en iyi şekilde temsil ettiği bulunmuştur. Sahadaki heterojeniteyi tespit etmek için moment analizi yapılmış ve sahanın akış-depolama kapasite eğrileri ve çatlak hacimleri bölgesel olarak elde edilmiştir.

6 - Düşük Sıcaklıklı Jeotermal Rezervuarların Basınç ve Sıcaklık Davranışının Tahmini için Yeni Bir İzotermal Olmayan "Lumped"-Parametre Modeli ve Uygulamaları / Mustafa ONUR - Hülya SARAK - Murat ÇINAR - Ö. İnanç TÜREYEN - Abdurrahman SATMAN

Bu çalışmada, ülkemizde de yaygın olarak bulunan düşük sıcaklıklı tek-faz sıvı içeren jeotermal rezervuarların akışkan ve ısı üretimi davranışının değerlendirilmesi ve tahmin edilmesinde kullanılabilecek izotermal olmayan akışı göz önünde bulunduran yeni bir lumped-parametre modeli ve uygulamaları sunulmaktadır. İzotermal akış (rezervuar içerisinde ortalama sıcaklığın değişmediği) varsayımı üzerine kurulu literatürde mevcut diğer lumped-parametre modellerine göre, bu çalışmada sunulan yeni modelinin en önemli üstünlüğü, üretim, reenjeksiyon ve doğal beslenme etkilerinden dolayı rezervuar içerisinde meydana gelen ısıl değişimleri dikkate alarak rezervuar ortalama basınç ve sıcaklık davranışlarının zamanın fonksiyonu olarak hesaplanabilmesine olanak sağlamasıdır.

Bildiride gösterildiği gibi, bu modelle, sahada ölçülmüş kuyu dibi basınç (veya dinamik kuyu su seviyesi) ve/veya kuyu dibi sıcaklık verilerinin tarihsel çakıştırması ile model parametreleri tahmin edilebilmekte ve geleceğe yönelik jeotermal rezervuarın hem basınç hem de sıcaklık performans tahminleri yapılabilmektedir. Geliştirilen model ve yazılım programının İzmir Balçova-Narlıdere jeotermal sahası için bazı yapay uygulamaları sunulmaktadır.

7 - Jeotermal Sahalarda Yapay Sinir Ağları Kullanılarak En Uygun Geribasım Lokasyonunun Bulunması / Serhat AKIN - Mahmut PARLAKTUNA

Günümüzde gerek geribasım kuyularının lokasyon seçimi gerekse enjeksiyon debisi gibi operasyonel parametrelerinin optimizasyonu sayısal rezervuar simülatörleri aracılığıyla yapılmaktadır. Çoğunlukla bir kaç lokasyon ve enjeksiyon debisi denenerek sistemin basınç ve sıcaklık tepkisi görülmektedir. Jeotermal rezervuarın fiziksel durumuna göre geribasım uygulamasının değişmesi beklenir. Bununla birlikte sistemin sıcaklığının düşük ya da yüksek olması geribasım lokasyonu, derinliği ve enjeksiyon debisi gibi operasyonel parametrelerin değişmesine neden olur. Bu çalışmada yapay sinir ağları kullanılarak yapılan jeotermal sahalarda geribasım lokasyonu optimizasyonu düşük sıcaklıklı (Kızılcahamam) ve yüksek sıcaklı (Kızıldere) örnekleri aracılığıyla aktarılacaktır. Bu amaca ulaşmak için önce boyutsuz entalpi ve basınç optimizasyon grafiklerinin geliştirilmesi ve kullanılımı aktarılacaktır. Daha sonra ise her iki jeotermal sahadaki en uygun geribasım lokasyonları gösterilecektir. Sonuçlar geribasımın tek başına rezervuar akışkan entalpisinin veya basıncının en düşük olduğu yerlerdense her iki parametrenin de düşümünün en az olduğu lokasyona yapılması gerektiğini göstermektedir.

8 - Lump-Parametre Modelleriyle Yapılan Performans Tahminlerindeki Belirsizliğin Değerlendirilmesi; İzmir Balçova-Narlıdere ve Afyon Ömer-Gecek Sahalarına Uygulamalar / Ömer İnanç TÜREYEN - Hülya SARAK - Mustafa ONUR

Uygulanan üretim/re-enjeksiyon stratejilerine bağlı olarak jeotermal sahaların basınç (veya su seviyesi) ve sıcaklık davranışını modellemek amacıyla kullanılan lump-parametre modelleri (tank modelleri), az sayıda parametre içermelerinden dolayı, sayısal modellerin yerine iyi bir alternatif oluşturmaktadır. Sahayı en iyi şekilde temsil eden model parametreleri tarihsel çakıştırma işlemiyle tahmin edilerek, belirli üretim/re-enjeksiyon senaryoları için geleceğe yönelik performans tahminleri yapılmaktadır. Ancak, model parametreleri için yapılan tahminler (i) ölçüm hataları ya da yapılan ölçümler üstündeki gürültü, (ii) modelleme hataları, (iii) model parametreleri ve akış performansı arasındaki doğrusal olmayan ilişki ve (iv) problem çözümünün tekil olmayışı nedeni ile belirsizlik içermektedirler. Geleceğe yönelik performans tahminleri yapılırken model parametrelerinin içerdiği belirsizliğin bu tahminlere yansıtılması gerekmektedir. Bu nedenle tek bir tahmin kullanmak yerine birden fazla gerçeklemeler kullanılarak geleceğe yönelik performans tahminlerinin yapılması daha gerçekçidir.

Bu çalışmada geleceğe yönelik performans tahminlerinin belirsizliği Rastgele Maximum Olasılık (Randomized Maximum Likelihood RML) yöntemiyle analiz edilmektedir. Öncelikle, bu yöntemin geçerliliğinin gösterilmesi amacı ile yapay bir uygulama sunulmakta ve daha sonra, İzmir Balçova-Narlıdere ve Afyon Ömer-Gecek jeotermal sahaları için uygulamalar verilmektedir.

9 - Jeotermal Sahalarda Kabuklaşma ve Çözüm Yöntemleri / Niyazi AKSOY

Kabuklaşma, jeotermal akışkanın geçtiği kuyu, boru hattı, ısı değiştiricileri vb. yerlerde akışkanın içerisindeki element ve bileşiklerin uygun koşullarda çökelerek mineral ve katı bileşikler oluşturmasıdır. Kabuklaşma üretimin azalmasına neden olur. Oluştuğu yerlerdeki mekanik tesisatın çalışmasını engellerler. Isı transferini olumsuz etkiler ve bütün bunların sonunda daha az enerji üretilmesine neden olur. Uygun önlem alınmazsa üretim ve geri basım kuyularının tıkanarak kaybedilmesine neden olur. Verimsiz çalışmanın yanı sıra, doğuracağı ilave masraflarla projeye ekonomik yükler getirir. Bu nedenle kabuklaşma, jeotermal kaynak değerlendirme ve finansal risk analizinde ihmal edilmemesi gereken bir faktördür.

Kabuklaşma herhangi bir mineralin, akışkanın bulunduğu sıcaklık ve basınç koşullarındaki doymuşluğu ile ilgilidir. Doymuşluk, basınç, sıcaklık, tuzluluk ve pH ile değişir. En çok bilinen kabuklaşma türleri kalsiyum karbonat, silika, sülfür ve sülfit minerallerinin çökelmesidir. Kabuklaşmayı önlemek için kimyasal uygulamaların yanı sıra; kabuklaşma oluştuktan sonra etkilerini ortadan kaldırmak için mekanik temizlik, kazıma, hidrolik çatlatma yöntemleri uygulanabilmektedir. Kimyasal madde dozajı uygun ve ekonomik bir çözüm sağlamaktadır. Bu çalışmada ülkemizde gerçekleştirdiğimiz bir çalışmadan elde edilen sonuç ve deneyimler paylaşılmaktadır.

10 - Türkiye'nin Jeotermal Enerji Potansiyeli / Abdurrahman SATMAN

Türkiye‘de bügüne kadar yapılan araştırmalar, ülke genelinde 280‘e yakın alanda jeotermal etkinliklerin olduğunu göstermektedir. Bunlar arasında geliştirilmiş 25 kadar jeotermal saha halen doğrudan amaçlı olarak veya elektrik üretiminde kullanılmaktadır. Birçok jeotermal alanda ise yerel halkın ılıca, kaplıca gibi banyo amaçlı kullanımı sözkonusudur. Bu arada, yeni araştırma ve geliştirme çalışmaları sürdürülmekte, bazı sahalar geliştirilirken yeni sahalar da bulunmaktadır.

Bu bildiride, tanımlanmış jeotermal alanlarla ilgili mevcut verilere dayanarak hesaplanmış jeotermal kapasite değerleri verilmekte, ayrıca Türkiye için 0-3 km derinlik aralığında geçerli jeotermal kaynak potansiyeli ve hidrotermal sahaların potansiyeli hakkında tahminler sunulmaktadır.

Kapasite belirlenirken, tanımlanmış sahaların mevcut koşullardaki üretim ve rezervuar verileri gözönüne alınmaktadır. Tanımlanmış saha verileri olarak MTA jeotermal envanterleri ile birlikte İTÜ Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği Bölümü‘nde (İTÜ PDGMB) yapılmakta olan çalışmalarda elde edilen veriler ve literatürde yeralan veriler alınmaktadır.

İTÜ PDGMB‘de halen sürdürülmekte olan jeotermal kapasite çalışmasında elde edilen ilk sonuçlara göre tanımlanmış mevcut kapasite, 20 oC sıcaklık yukarısındaki ısı söz konusu olduğunda, 3700 MWt kadardır. Bunun 1436 MWt‘ı sıcaklığı 140 oC‘tan büyük olan jeotermal sahaların elektrik üretimine uygun kapasitedir. Ancak burada verilen kapasite tanımlanmış sahalar için geçerli kapasite olup, gerek bu sahalar geliştirildiğinde ve gerekse de tanımlanmamış olarak bilinen olası yeni sahaların keşfedilmeleri durumunda 3700 MWt‘tan çok daha yüksek bir kapasite değerine ulaşmak söz konusu olacaktır. ABD için keşfedilmemiş saha kapasitesinin tanımlanmış saha kapasitesine oranı 4-6 olarak alınırken, diğer bazı ülkelerde söz konusu oran 5-10 olarak varsayılmaktadır.
Türkiye için 0-3 km derinlik aralığında geçerli jeotermal kaynak potansiyeli, literatürde mevcut olan çalışmalara ve İTÜ PDGMB‘de gerçekleştirilmekte olan jeotermal potansiyel belirleme çalışmasına göre, 2.0x1023 J ile 3.7x1023 J arasında değişen (2.85±0.85x1023 J) bir değer olarak tahmin edilmektedir. Hidrotermal sahaların potansiyeli hakkında belirli varsayımlara dayanan tahmini değerler metin içinde verilmektedir.

11 - Jeotermal Güç Santrallerinin İkinci Yasa Analizi / Mehmet KANOĞLU

Jeotermal güç santralleri diğer geleneksel fosil yakıt kullanan elektrik üretim sistemlerine (kömür veya doğal gazlı termik santraller, nükleer santraller, vb.) göre daha düşük sıcaklıkta enerji kaynakları kullanarak elektrik üreten sistemlerdir ve dolayısıyla enerji (ısıl) verimleri oldukça düşüktür. Tipik bir jeotermal santral kullandığı enerjinin %10‘undan daha az bir kısmını elektriğe dönüştürürken kalan % 90‘ından fazlası atık ısı olarak ortaya çıkar. Temel termodinamik eğitimi alan herkes bilir ki, kaynak sıcaklığı arttıkça, bir güç santralinin ısıl verimi yani ısının elektriğe dönüştürülebilme oranı artar. Yüzde 10‘un altında bir verim çok verimsiz bir elektrik üretimi sistemine işaret ediyor gibi görünse de 200C sıcaklığındaki bir jeotermal kaynağın enerjisinin teorik olarak maksimum % 37‘i elektriğe dönüştürülebilir. Yani üst limit aslında % 100 değil sadece % 37‘dir ve santralin verimi bu % 37‘lik üst limite göre değerlendirilmelidir. Böyle bir değerlendirme ancak termodinamiğin ikinci yasa analizi ile mümkündür. İkinci yasa analizi, sistemin performansını gerçekçi bir şekilde ortaya koyarken, performansı düşüren nedenleri bulmamızı ve sayısal olarak ifade etmemizi sağlar. İkinci yasa analiz sonuçları yardımıyla sistemin performansının arttırılma potansiyeli ve bunun hangi metotlarla gerçekleştirilebileceği ortaya konabilir.

Bu çalışmada jeotermal güç santrallerinin aynı zamanda ekserji analizi olarak da bilinen ikinci yasa analizi farklı jeotermal çevrimleri içine alarak anlatılacak ve jeotermal kaynakların elektrik üretim potansiyelleri ortaya konacaktır. Enerji ve ekserji verim ifadeleri çıkarılarak örnek uygulamalar ele alınacaktır.

12 - Jeotermal Santrallarda Performans Gözlemi / Macit TOKSOY - Umran SERPEN - Niyazi AKSOY

Çift akışkanlı (binary) jeotermal enerji santrallarının tasarımına esas olan giriş verilerinin (dış hava sıcaklığı, jeotermal akışkanın termofiziksel özellikleri) seçimi ve işletme sürecindeki değişimleri, bu santralların performanslarını etkiler. Santralın ekonomik ve teknik fizibiltesini etkileyen tasarım giriş verilerinin seçiminde titizliklikle durulmalıdır. İşletme sürecinde ise güvenli bir işletme ve üretim gözlemi dışında söz konusu veriler (1) santral tasarım performansının testi, (2) santralın başlangıç performansına göre değişimlerin gözlemi ile sistem arıza ve bakım analizlerinin yapılması ve (3) sistem performansını yükseltme çalışmalarının başarısının belirlenmesinde referans noktası oluşturmak amaçlarıyla belli periyotlarda ölçülen bu büyüklükler ile ölçülen büyüklüklerden türetilmiş büyüklükler gözlemin yanında bir veri tabanında saklanmalıdır. Bu bildiride Salavatlı DORA-1 Jeotermal Santralı‘nda oluşturulan veri tabanına dayalı performans testleri ve değerlendirmeleri sunulmuştur.

13 - Yoğuşmayan Gazların Jeotermal Santral Performansına Etkisi: Kızıldere Jeotermal Santralı / Gülden GÖKÇEN - Nurdan Yıldırım ÖZCAN

Konvansiyonel jeotermal elektrik santralları ile fosil yakıtlı santrallar arasındaki en önemli farklar; jeotermal santralların kapalı çevrim üzerinde çalışmamaları ile saf buhar kullanmamalarıdır. Jeotermal buhar, santral verimini olumsuz etkileyen yoğuşmayan gazlar içerir. Bu nedenle jeotermal elektrik santrallarının analizinde iki noktanın dikkate alınması gerekir. Bunlardan biri hesaplamalar sırasında buhar içindeki yoğuşmayan gazların ihmal edilmemesi, diğeri ise ölü hal özelliklerinin prosesteki akışkan özelliklerine bağlı olarak değişmesidir.

Kızıldere Jeotermal Santralı‘nın termodinamik performansına yoğuşmayan gazların etkisinin belirlenmesi için gerçekleştirilen bu parametrik çalışmada, bir diğer değişken ise türbin giriş sıcaklığıdır.

%0-25 yoğuşmayan gaz oranı ve 140-250°C türbin giriş sıcaklığı değişimleri için türbin girişindeki iş potansiyeli-ekserji, türbin iş üretimi, net iş üretimi ve türbin ekserjetik verim değişimleri incelenmiştir. Düşük sıcaklıklarda yoğuşmayan gazların etkisinin yüksek sıcaklıklara göre daha fazla olduğu gözlenmiştir. Türbin giriş sıcaklığı arttıkça, ekserji kayıplarında yoğuşmayan gaz oranının etkisi daha belirgin hale gelir. Düşük türbin giriş sıcaklıkları ve yüksek yoğuşmayan gaz oranlarında net iş üretimi çok düşüktür ve bu kaynağın elektrik üretiminde kullanılıp kullanılamayacağına karar vermek için bir ekonomik analiz gerektirir.

14 - Kızıldere Jeotermal Santralının 23 Yıllık Performansının Değerlendirilmesi / Umran SERPEN - Nebi TÜRKMEN

Bu çalışmada öncelikli olarak Kızıldere jeotermal santralı tüm elemanlarıyla birlikte tanıtılmaktadır. Daha sonra, bu santralın geçmiş 23 yıllık performansı incelenmekte ve bir öğrenme eğrisi çerçevesinde değerlendirilerek, planlama ve işletme konusunda çıkarılan dersler takdim edilmektedir. Bundan sonra, santralde kullanılan buhar çevriminin basit olarak ekserjik analizi yapılarak, iki kademeli buhar türbini çevrimiyle karşılaştırılarak bir değerlendirme yapılmaktadır. Bunun yanında, 1970‘te planlanan "binary çevriminin" bir değerlendirmesi yapılarak sonuçlar çıkarılmakta, jeotermal akışkandan kaynaklanan ve kuyuların yanında yüzey donanımlarında oluşan çökelme sorunu incelenerek, çözümleri rapor edilmektedir. Ayrıca, santralın ekonomisi analiz edilmekte ve değerlendirilmektedir.

15 - Dora-1 Jeotermal Enerji Santralında Dış Sıcaklığa Göre Performans Değişimi / Macit TOKSOY - Umran SERPEN - Niyazi AKSOY

Hava soğutmalı jeotermal enerji santrallarında, santral performansı hava sıcaklığı ile ters orantılı olarak büyük oranda değişmektedir. Yıllık ortalama hava sıcaklığına göre tasarımı yapılan santralda, dış hava sıcaklığı yıllık ortalama dış hava sıcaklığının üstüne çıktığında santral enerji üretimi, tasarım enerji üretiminin altına düşmektedir. Dış hava sıcaklığının bu etkisini azaltmanın yöntemlerinden biri, santral kondenser giriş havası sıcaklığını buharlaştırmalı soğutma tekniği ile yaş termometre sıcaklığına yaklaştırmaktır.

Bu çalışmada Salavatlı-Sultanhisar yöresinde kurulmuş çift akışkanlı DORA 1 santralında kondenser hava giriş sıcaklığı buharlaştırmalı (evaporative) soğutma ile düşürüldüğünde, yıllık enerji üretiminde sağlanabilecek artış teorik olarak incelenmiştir. Kondenser hava giriş sıcaklığının her 1 ºC düşürülmesi ile enerji üretimi yaklaşık olarak %1 artmaktadır.

16 - Jeotermal Santraların Akışkan Toplama; Taşıma ve Güvenlik Tesisatları / Cihan ÇANAKÇI - Cankır Kurd ÖZDEMİR

Bu çalışmada; jeotermal santrallerde elektrik üretiminin ana kaynağı olan akışkanın çıkış noktasından türbin girişine kadar olan güzergahta kullanılan taşıma ve güvenlik tesisatları incelenmiştir. Her bir tesisat birimi için kısa bilgiler verilmekte olup uygulamalar, detayları, sahada karşılaşılan zorluklar derlenerek bir örnek çalışma oluşturulmuştur. Sonuçta; jeotermal elektrik santrallerinde akışkanın taşınmasında kullanılan kuyu başı tesisatı, boru hatları, kondenstoplar, güvenlik tesisatlarını genel akademik ve yerinde uygulama açısından inceleyen bir başvuru kaynağı elde edilmiştir.

17 - Jeotermal Santralarda Pompa Uygulamaları / A. Özden ERTÖZ

Jeotermal santrallarda pompalar, jeotermal akışkanın üretilmesinde, üretilen akışkanın seperatörde ayrıştırılmasından sonra sıvı fazın evaporatöre basılmasında, evaporatörden çıkan ısısı alınmış akışkanın geri basılmasında kullanılmaktadır. Ayrıca, kuyu içinde kabuklaşmayı ve korozyonu önleyen inhibitör sisteminde ve kondenserde yoğuşturulan ORC akışkanının ön ısıtıcı ve evaporatöre basılmasında da pompalar kullanılmaktadır. Bu bildiride kullanım yerlerine göre pompalarda aranan özellikler anlatılmaya çalışılacaktır.

18 - Jeotermal Elektrik Santrali Proses Kontrol ve Otomasyon Sistemi Esasları / Arif SÖYLEM

Bu çalışmada; bir jeotermal elektrik üretim tesisi üzerindeki proses kontrol ve otomasyon sistemleri kurulum esasları incelenmiştir. Bir jeotermal elektrik üretim tesisindeki tesisat alanları ve bu alanlar arasındaki teknolojik tesisat üzerinde uygulanabilecek olan temel otomasyon sistemlerinin tanımı; bu sistemlerin bir borulama ve enstrumantasyon diyagramı üzerinde gösterilmesi; sistem otomasyon mimarisi üzerinden uygulanabilecek proses kontrol ve otomasyon esasları açıklanmaktadır.

19 - Jeotermal Sahada Santral Yeri Seçimi, Ulusal Elektrik Dağıtım Sistemine Bağlantı /  Muammer ARGÜN

Sürdürülebilir enerji türü olarak jeotermal kaynaklardan elektrik üretimi Ülkemizde gün güne yaygınlaşmaktadır.

Jeotermal sahalarda santral yeri seçimi jeoloji, makine, elektrik, inşaat ve mimar meslek bilgilerinin sentezi ile olmalıdır. Jeotermal sahanın üretim / geri-basım (re-enjeksiyon) işletme modellemesi kesinleştiğinde, üretilecek enerji miktarı ile santral yerine bağlı olarak değişecek yardımcı servis güçleri hesaplanabilir. O halde jeotermal santral yer seçimi, yardımcı servis güçlerinin minimize edilmesi, jeotermal akışkanın taşınması, geri-basım hattının borulanması, ulusal sisteme yakınlık ve elektrik gücü iletiminin optimizasyonu ile kararlaştırılmalıdır.

50 MVA‘ dan büyük jeotermal santraların 154 kV luk sisteme bağlanması gereklidir. 1÷15 MW gücündeki Santralar en yakın ulusal dağıtım hattı ya da Dağıtım Merkezlerine (DM), 15÷50 MW diliminde TEİAŞ 154/34,5 kV Trafo Merkezlerine (TM) bağlanmalıdır. Jeotermal Santral barasına doğrudan bağlı yük olmadığında Santral Ada Modunda çalışmamalı, sadece şebeke ile paralel çalışabilmelidir. Bu nedenle de "TEİAŞ/TEDAŞ Üretim Fideri Kriterleri"ne bağlı olmamalıdır.

20 - Jeotermal Santrallerin İşletilmesi / Fasih KUTLUAY - Sabri SAYGILI

Jeotermal enerji kaynağının üretim değerlerine göre tasarlanan elektrik santrali kesintisiz üretim esasına göre işletilir. Santralin işletimi sırasında, elde edilen veriler kaydedilmekte ve değerlendirilmekte, santral tasarım değerleri ile belirlenmiş performansına uygun çalışması sağlanmaktadır. Bu bağlamda santralin kesintisiz elektrik üretimi ve optimum işletme koşullarının sağlanması için periyodik kontrol ve bakım programları uygulamak zorunludur. Bu bildiride Dora1 jeotermal elektrik santralinin işletilmesi anlatılmıştır.

21 - Jeotermal Santrallarda Performans Gözlemi İçin Veritabanı Geliştirilmesi ve Değerlendirilmesi İçin Bir Program "GEOPERFORM" / Gökhan GÜLGEZEN - Emin Can SUER - Sıtkı AYTAÇ - Macit TOKSOY

Jeotermal elektrik santrallarında, santral performansının sürekli değişiminin izlenmesi, performansı etkileyen yerel parametrelerin değişiminin takip edilmesi için belirli aralıklarda işletme parametrelerin kaydedilmesi ve bu değerlerle analizlerin yapılması gerekmektedir. Hava sıcaklığı gibi performansı etkileyen parametrelerin günlük değişimleri göz önüne alındığında söz konusu parametre-lerin en az saatlik (hassas test amaçlı olarak daha kısa süreli) periyodlarda kaydedilmesi ve uygun bir yapıda kullanıcıya sunulması gerekmektedir. Takip edilecek parametrelerin sayısı ve kayıt periyodları göz önüne alındığında, söz konusu işlemler için uygun bir veritabanının ve analiz yazılımının geliştirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.

Bu çalışmada jeotermal santral işletmelerinde anlık olarak gözlenen işletme parametrelerinin (jeotermal akışkan sıcaklığı, basıncı, debisi, hava sıcaklığı, üretilen güç, vs) belirli periyodlarda kaydedilmesi ile bir veritabanı oluşturulması, bu veritabanına internet üzerinden erişim sağlanarak istenilen periyodlarda çeşitli performans ve değişim analizleri yapabilecek bir JAVA uygulama yazılımı (GEOPERFORM) geliştirilmiştir.

Jeotermal santralde ağ sunucusu üzerinde çalışan program, sistem yöneticisine merkezi veritabanına veri girme imkanı verir. Ağ sunucusu istasyondaki veritabanına uzaktan erişimi sağlamak amacıyla kullanılmaktadır. Aynı program yerel kullanıcıların bilgisayarlarında da kullanılabilir. Kullanıcılar veri girme, güncelleme, silme, önceden tanımlanmış kısıtlamalarla verileri görüntüleme (grafiklerle değişimlerin incelenmesi) ve performans analizleri yapabilecekleri yerel veritabanlarına sahiptirler. Kullanıcılar yerel veritabanlarını istasyondaki merkezi veritabanına internet yoluyla bağlanarak güncel hale getirebilirler. Bu bildiri de geliştirilen yazılımın (GEOPERFORM) özellikleri, yetenekleri ve yapılabilecek analizler örneklenerek sunulacaktır.

22 - Jeotermal Elektrik Üretiminin Sosyo-Ekonomik Etkileri: Kızıldere Jeotermal Sahası / A. Kıvanç KUTLUCA - Gülden GÖKÇEN

Disiplinlerarası bir çalışma alanı olan jeotermal enerji uygulamalarının çevresel etkilerinin incelenmesi, toplum ile doğrudan ilişkili olan çevre konularındaki bilincin artırılması açısından önemlidir. Özellikle jeotermal bölgesel ısıtma sistemleri; yaşam alanlarındaki kuyular, dağıtım sistemi, ısı merkezi ve konut ısıtma sistemleri ile doğrudan toplum ile içiçe geliştirilen, proje uygulama ve kullanım sırasında ortaya çıkan problemlerin doğrudan kullanıcılara yansıdığı bir uygulamadır. Bu nedenle bu kaynağın kullanımı konusunda gerekli toplumsal uzgörü, teknik konuların yanısıra çevresel etkiler konusunda da halkın bilinçlendirilmesi ile sağlanabilir.

Jeotermal uygulamaların sosyo-ekonomik etkileri, kimyasal, biyolojik ve fiziksel etkileri başlıkları ile beraber çevresel etkiler ana teması içinde yer alır. Herhangi bir jeotermal projenin karar, planlama ve yönetim aşamalarında sosyal konuların da gözönünde bulundurulması, uluslararası anlaşmalar, protokoller, yasalar ve uluslararası finans kuruluşlarının getirdiği bir zorunluluktur. Çevresel etki değerlendirme çalışmalarında sosyoekonomik parametrelerin de ölçülmesine ihtiyaç duyulur.

Bu çalışmada, Kızıldere Jeotermal Sahası ile Türkiye‘nin ilk jeotermal santralı olan Kızıldere Jeotermal Santralı‘nın bulunduğu bölge ve yöre halkı üzerindeki sosyo-ekonomik etkileri incelenmiştir.

23 - Jeotermal Güç Ekonomisi: Genel Bakış / A. Caner ŞENER - Macit TOKSOY - Niyazi AKSOY

Bu makalede jeotermal güç santrallerinin ekonomisi ve ülke ekonomisine katkıları tartışılmaktadır. Çalışmada jeotermal birim maliyet analizi kavramı okuyucuya tanıştırılmakta ve temsili bir jeotermal enerji santralının maliyet analizi yapılmaktadır. Bunlara ilave olarak jeotermal güç üretim sistemlerinin değer analizi tartışılmış ve tipik bir jeotermal kaynağın değer analizi özeti sunulmuştur. Jeotermal enerjinin ticari net değeri ve ülke ekonomisine sağlayabileceği katkı hesaplanmıştır. Çalışmanın genel amacı okuyucuya jeotermal güç üretiminde birim maliyet ve değer analizi kavramlarını tanıtmaktır. Çalışmada varsayılan temsili proje değerlerinin ve finansman yapısının Türkiye şartlarına uygun olmasına dikkat edilmiştir.

24 - Jeotermal Kaynağa Dayalı Elektrik Üretimine İlişkin Yasal Düzenlemeler ve Destekler / Saffet DURAK

Yıllarca 1926 tarihli ve 927 sayılı "Sıcak ve Soğuk Maden Sularının İstismarı ile Kaplıcalar Tesisatı Hakkında Kanun" kapsamında yürütülmeye çalışılan, 1983 yılında 6309 sayılı Maden Kanunu ile maden kanunu kapsamına alınan, ancak 1985 yılında 3213 sayılı Maden Kanunu ile tekrar kapsamdan çıkarılan ve 927 sayılı kanun hükümleri saklı tutulan, 2004 yılında yasalaşan 5177 sayılı "Maden Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun" ile özel sektörün de jeotermal arama faaliyetine katılması sağlanan jeotermal faaliyetler, 03/06/2007 tarihinde kabul edilen ve 13/06/2007 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5686 sayılı "Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu" ile yıllardır beklenen düzenlemeye kavuşmuştur.

Jeotermal kaynağa dayalı elektrik üretimi faaliyeti için, 2001 yılında yasalaşan 4628 sayılı "Elektrik Piyasası Kanunu" ve "Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği" kapsamında Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan (EPDK) lisans alınması gerekmektedir [1],[2].

Jeotermal kaynaklardan elektrik üretimi 2005 tarih ve 5346 sayılı "Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun" hükümleri çerçevesinde desteklenmektedir. Ülkemizdeki jeotermal kaynakların büyük bir kısmının orta entalpili sahalar olduğu göz önüne alındığında, elektrik üretiminin yanı sıra doğrudan kullanımını da destekleyecek mekanizmaların oluşturulması gerektiği düşünülmektedir.

Bu çalışmada; jeotermal kaynaklardan elektrik üretimi için izlenmesi gereken mevzuat ile jeotermal kaynaklardan elektrik üretimi konusundaki destek mekanizmaları incelenmektedir.


2SANAYİDE VE KONUTLARDA DOĞAL GAZ SEMİNERİ
Seminer Yöneticisi: Duran ÖNDER
26 - 27 Ekim 2007 Saat: 09.00 - 16.00

1 - Doğal Gaz, Genel Bilgiler / Duran ÖNDER

Doğal Gazın Tanımı, Türkiye‘de Dağılımı, Tarihçe, Kimyasal Yapı, Fiziksel Değerler, Türkiye‘de Mevcut ve Programlanan Doğalgaz Dağıtımı, Yeni Dağıtım Şirketleri.

2 - Doğal Gaz Uygulamaları / Duran ÖNDER

Sanayi ve ticari işletmeler tanımı, tek ve çok bölgeli sanayi fırınları uygulamaları.

3 - Konut Isıtmada Konfor Kontrol ve Enerji Tasarrufu /Martin MAYERJOHANN

Konutlarda ısıtma sistemleri ve enerji tasarrufu.

4 - Yakmada Elektronik Donanım ve Emniyet Sistemleri / Haluk SÖZER

Emniyetli gaz yakma için kullanılması gereken elektronik donanımlar ve özellikleri

5 - Kazanlarda Enerji Verimliliği ve Emisyonlar / Abdullah BİLGİN

Kazanlarda enerji verimliliği, yanmanın mükemmelliğine ve yanma sonucu açığa çıkan ısı enerjisinin kazan içindeki akışkana transfer oranına, baca gazı emisyonları ise yine yanmanın kalitesine, ocak ve brülör tasarımına, ayrıca kullanılan yakıt içerisindeki kirleticilere bağlı olmaktadır. Bu nedenle, işletme döneminde, kazanlarda termik verimin sürekli olarak yüksek tutulabilmesi ve emisyonların kontrol edilebilmesi için baca gazı analizörleri yardımıyla, baca gazı bileşenlerinin sürekli veya peryodik olarak izlenmesi ve yanmaya etki eden parametrelere zamanında müdahale edilmesi, ayrıca brülörlerin duruş zamanlarında kazanların neden olduğu iç soğuma kayıplarının minimize edilmesi önemli olmaktadır.

Bu çalışmada, kazanların verimli işletilebilmesini teminen, baca gazı analizlerinin irdelenerek brülörlerde alınması gereken önlemler, kazanlarda iç soğumaya neden olan faktörler ile yakıt ve yakıcılardan kaynaklanan emisyonlar konusunda, somut baca gazı analiz örneklerinden de yararlanılarak mekanik tesisat tasarımcılarına, uygulayıcılara ve işletmecilere bazı mesajlar verilmeye çalışılmaktadır.

6 - Yüksek Kapasiteli Endüstriyel Tip Brülörler / Ahmet AKÇAOĞLU

İnsanların ekonomi ve çevreye önem verdiği, vermek zorunda olduğu bir yüzyılda yaşamaktayız.

Sektörler kendi dallarında ekonomik olabilmek, rekabet edebilmek ve ayakta kalmak, çevreye zarar vermeden faaliyetlerini yürütebilmek için önemli gayretler sarf etmek zorundadırlar.

Küçük tasarruflar yapabilmek ve çevreye daha az zarar vermek için masraflı birçok araştırmalar yapılmaktadır. Isı sektöründe tasarrufun ana unsuru ENERJİ, YAKITTIR.

Her durumda gerektiği kadar ısı üretmek, yani gerekli yakıt miktarını yine gerekli miktarda hava ile karıştırarak ve sürekli yüksek verimde yakmak, bu arada baca gazı emisyon değerlerini de standartlarca belirlenmiş mertebelerde tutmak ana hedeftir.

Bugün uzun araştırmalar neticesinde geliştirilmiş olan mekanik düzeneklerle yüke bağlı yakıt/hava karışımı sağlanarak uygun ve ekonomik yanmaya ulaşılmıştır. Ancak her sektörde olduğu gibi sürekli ucuzlayarak buna karşın kabiliyetleri ve sağladıkları kontrol imkanı ve hassasiyetleri sürekli artarak ortaya çıkan elektronik cihazlar sektörümüzde de yerlerini almaktadırlar.

Brülörlerin görevi, yanmayı sağlayacak yakıt ile havayı karıştırmak ve bu karışımı emniyetli ve problemsiz bir şekilde yakmaktır.
Endüstriyel brülörler yapısı, kullanım yerlerine (ısıtma, proses) ve seçilen yakıtın fiziki ve kimyasal özelliklerine bağlı olarak değişiklikler göstermektedir.Brülörler seçilen yakıtın,
Isıl değeri, Brülöre iletim basıncı, Yoğunluk oranı, Hava ihtiyacı, Kimyasal kompozisyonu dikkate alınarak üretilirler.
Lanslı, bek, basınçla püskürtmeli, rotatif, atmosferik, çok yakıtlı gibi değişik isimlerle anılan brülörler esas itibariyle iki ana grupta toplanırlar:
1. Atmosferik (Fansız) Brülörler
2. Fanlı Brülörler
a) Fanı brülör gövdesinde entegre tipler
b) Fanı brülör gövdesinden ayrı olan brülörler
Burada genelde endüstriyel yüksek kapasiteli, ısı santral-lerinde özellikle skoç tipi-üç geçişli-silindirik kazanlarda ısı üretiminde kullanılan, sıvı yakıtta rotatif, fanı brülör gövdesinden ayrı olan brülörlerin yapısı, değişik yakıtlarda (sıvı-gaz) kullanım şekilleri, avantajları açıklanacaktır.
Modern bir sıvı yakıtta rotatif, fanlı ve fanı brülör gövdesin-den ayrı brülör esas olarak şu kısımlardan oluşmaktadır.
1. Hava Sandığı ve Kanalı, Hava Klapesi
2. Brülör Gövdesi
3. Kontrol Sistemi
Yakıt/Hava Karışım Düzeni, Beyin, Alev Algılayıcılar, Genel Kontrol Elemanları (Emniyet Zinciri), Kontrol Tablosu
4- Yanma Havası Vantilatörü
5- Yakıt Armatürleri

7 - Yakma Yönetim ve Brülör Kontrol Sistemleri / Serdar HIZIROĞLU

Bu seminerde, mikroişlemci kontrollu tam elektronik "Yakma Yönetim ve Brülör Kontrol Sistemi"ni oluşturan ana kontrol ünitesi, servo motorlar, hava/yakıt/basınç/sıcaklık sensörleri, fotoseller, yakıt klape/ventilleri, hız kontrol ve baca gazı analiz cihazları hakkında detaylı bilgi verilerek, tipik bir uygulama üzerinde sistemin genel çalışma prensipleri ve avantajları anlatılacaktır.

Ayrıca, sistemin bilgisayar ve PLC-SCADA sistemleriyle haberleşmesini sağlayan "Haberleşme Arabirim Ünitesi"nin temel özelliklerinden bahsedilecektir.

8 - Sanayi Brülörleri, Bekleri, Kullanım Yerleri / Karsten NOESKE

Sanayide kullanılan yakıcılar yüksek sıcaklığa dayanıklı ve çok sayıda bir arada birbirine bağlanabilir nitelikte olmalıdırlar.

9 - Bacalar / Etem ULUDAĞ

1. Bacaların Yapısı ve Özellikleri
2. Uygun baca kuralları ve Öneriler
3. Yanlış Baca Uygulamaları ve Sonuçları
4. Ankara‘da Baca zehirlenmeleri ve ölüm vakaları

10 - Basınç Düşürme ve Emniyet İstasyonu Cihazları Sistemleri / Sultan ÖRENAY

Basınç Düşürme ve Gaz Emniyet Hattı, Küresel Vana, Filtre, Regülatör, Emniyet Kapama Ventili, Emniyet Firar Ventili, Manometre, Prezostat, Manyetik Ventil gibi cihazların tanımı ve seçimi.

11 - Sanayi Tesislerinde Emniyet Donanımları / Hüseyin Cemal HÜSEYİN

Sanayi tesislerinde kullanılacak emniyet sistemleri TS-EN 746-2‘ de tarif edilmiştir.

12 - Bireysel ve Merkezi Isıtma Sistemlerinin Tanıtımı ve Karşılaştırılması / Ahmet TÜRKERİ

Bu çalışmada bireysel ve merkezi sistemlerin tanıtımı yapılarak ilk yatırım, enerji tasarrufu ve işletme ekonomisi açısından karşılaştırılması amaçlanmıştır. Bu amaçla boylerli merkezi ısıtma sistemi ile kombili bireysel ısıtma sistemleri ilk yatırım maliyeti, işletme giderleri, amortisman giderleri, diğer giderler ve yıllık toplam maliyet kriterleri dikkate alınarak değerlendirilmişlerdir. Elde edilen sonuçlar bir tablo halinde verilmiş ve irdelenmiştir.

13 - Gazla Çalışan Radyant Isıtıcıların Avantajları ve Projelendirme Detayları / Kerem ÜNLÜ

Endüstriyel ve Ticari tesislerde mekân yüksekliği arttıkça konveksiyonla ısıtma yapmak zorlaşmaktadır. Bu durum yatırım ve isletme maliyetlerinin artmasına neden olur.

1950‘li yıllardan beri dünyada özellikle endüstriyel ve ticari tesislerde kendisine uygulama alanı bulan Radyant ısıtma sistemleri, 1990‘ların basından beri ülkemizde de kullanılmaktadır. Radyant ısıtma sistemlerinde prensip geleneksel ısıtma sistemlerine göre farklıdır. Geleneksel ısıtıcılarda ısı transferi "tasınım(konveksiyon)" vasıtasıyla yapılarak ortam havası belirli bir sıcaklığa getirilmek suretiyle ısıl konfor arttırılır. Buna karsın radyant ısıtıcılar ise ısı transferinin diğer bir tipi olan "ısınım" yaymak suretiyle cisimleri ısıtırlar. Kapalı mekânlardaki Radyant ısıtma sistem uygulamalarında da öncelikle ısınım etkisi hissedilir ve bilahare mekândaki hava ısınan cisimlerden tasınım vasıtasıyla aldığı enerji ile ısınır. Konvansiyonel üflemeli sistemlere göre birçok avantaj getiren bu sistemler özellikle önce yatırım ve daha sonra da isletme maliyetlerinde önemli tasarruf sağlarlar.

Bu çalışmada Gazla Çalışan Radyant Isıtıcı tipleri, projelendirme esasları, avantajları ve uygulama örnekleri irdelenecektir.


3HASTANELERDE HİJYEN ORTAMLARININ TESİSAT TASARIMI SEMİNERİ
Seminer Yöneticisi: Moghtada MOBEDİ
26 Ekim 2007 Cuma Saat: 09.00 - 15.30

1 - Hastane İnfeksiyonları ve Önemi / Zeynep GÜLAY

Hastane infeksiyonu hastanın hastaneye yatışından 48 saat sonra ortaya çıkan ve yatışı sırasında inkübasyon (kuluçka) süresi içinde olmayan infeksiyonlardır. Gelişmekte olan ülkelerde hastane infeksiyonu hızının % 25'e kadar çıkabildiği bildirilmektedir. Hastane infeksiyonları nedeniyle hastalar yaşamlarını yitirebilmekte veya ek hastalık problemleri ile uğraşmaktadır. Bunlar yanı sıra hastanede kalış süresinin hasta başına 7-10 gün uzadığı ve maliyetin çok arttığı görülmektedir.

Mikroorganizmalar hastalara çeşitli yollardan ulaşabilir. Hastanın deri bütünlüğünü veya mukoza bariyerlerini bozan uygulamalar riski arttırır. Hastanede yatan hastalar sıklıkla sağlık personelinin elleri aracılığı ile etken mikroorganizmalarla karşılaşmaktadır. Havalandırma sistemlerinin Aspergillus türleri ile, sıcak su ve klima sistemlerinin Legionella türleri ile kontaminasyonu bu mikroorganizmalarla gelişen infeksiyonlara neden olabilir. Mikrooganizmalar cansız yüzeylere veya dezenfektan solüsyonlarında bulunabilir ve yine sağlık personeli aracılığıyla hastalara bulaşabilirler. Hastane içerisinde özellikle yoğun bakımlar, onkoloji üniteleri, yenidoğan üniteleri gibi riskli ünitelerdeki inşaatlar yine hava yoluyla bulaşan Aspergillus gibi fungus infeksiyonlarını arttırabilir. 

Hastane infeksiyon kontrolü, hastalık kontrolü ve önlenmesi ile ilgili önemli bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Hastane infeksiyonlarının yaklaşık üçte biri önlenebilir. Burada en önemli uygulamalar el yıkama ve izlem (sürveyans)/geri bildirimdir. İnfeksiyonun önlenmesinde öncelikle bulaş yolunun anlaşılması önemlidir. Etkenler temas (doğrudan veya mikroorganizmalarla kirlenmiş cansız cisimler aracılığıyla), damlacık yolu ile, solunum yolu ile, ortak kullanılan malzeme, besin sular veya vektörler yolu ile bulaşabilir. Etken bulaş yoluna göre de kontrol ve izolasyon önlemleri uygulanır. Standart önlemler, ter hariç tüm vucut sıvıları, kan, vücut salgıları, çıkartılar, mukozalar veya bütünlüğü bozulmuş deri ile temas söz konusu olduğunda hastanın tanısına ve olası infeksiyon durumuna bakılmaksızın bütün hastalara uygulanan önlemlerdir. Bunlara ilaveten etkene özel bulaş yolları ile ilgili önlemler de uygulanır. Örneğin MRSA gibi dirençli mikroorganizmalar için standart önlemler yanı sıra temas önlemleri; kızamık gibi solunum yoluyla bulaşan etkenler için standart önlemlere ilaveten solunum yolu önlemleri uygulanmaktadır. Temel izolasyon önlemleri; el yıkama ve eldiven takma; hastaların ayrı odalara yerleştirilmesi veya aynı etkeni taşıyanların beraberce gruplanması (kohort), odalara giriş çıkış, hastanın farklı bir yere taşınması gerektiğinde uygulanacak önlemler, önlük, yüz, göz koruyucu, maske kullanımı, hasta ile ilgili malzemelerin ayrılması, çamaşırların uygun biçimde toplanması ve taşınması gibi basamakları kapsar. 

Hastane infeksiyonlarına neden olan etkenlerin antibiyotik direncindeki artış ve bu dirençli patojenlerin üniteler ve hastaneler arasındaki yayılımı, tedavi başarısızlıklarına, hasta morbiditesi ve mortalitesinde artışa, büyük ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Bu nedenlerle, Sağlık Bakanlığı Ağustos 2005 tarihinde (Resmi gazete tarih/sayı: 11.08.2005/25903) bir İnfeksiyon Kontrol Yönetmeliği yayınlamıştır. Bu yönetmelik, her yataklı tedavi kurumunda, hastane infeksiyon kontrolü ile görevli bir İnfeksiyon Kontrol Komitesinin ve İnfeksiyon Kontrol Ekibinin kurulmasını zorunlu hale getirmiştir.

İnfeksiyon Kontrol Komiteleri (İKK), yönetim temsilcisi (Başhekimlik temsilcisi), İnfeksiyon Kontrol Ekibi üyeleri (250 yatak için bir hemşire ve İnfeksiyon kontrol hekiminden oluşan ekip), İnfeksiyon Hastalıkları uzmanı, Hastane epidemiyoloğu, Klinik Mikrobiyolog, İç Hastalıkları Bölümü temsilcisi, Cerrahi bilimler temsilcisi, hastane Eczacısı, Hemşire temsilcisi, Merkezi Sterilizasyon Ünitesi sorumlusu, ve teknik birim sorumluları (Hastane müdürü, mutfak, temizlik işleri sorumluları, Teknik Hizmetler sorumlusu ) gibi üyelerden oluşur. İKK, infeksiyon kontrolü ile ilgili planların yapıldığı, politikaların belirlendiği bir kuruldur. İcraat İnfeksiyon Kontrol Ekibince gerçekleştirilir.

Hastane infeksiyonlarının az olmasının, bir sağlık kurumunun hizmet kalitesini belirleyen en önemli unsurlardan biri olduğu ve hastane infeksiyonlarının önlenmesinin ancak multidisipliner bir ekiple mümkün olacağı unutulmamalıdır..

2 - Hastanelerdeki Hijyenik Ortamların Mimari Tasarımı / Özge EBERLİKÖSE

Hastane mimarisinde tam steril ortamların mekansal ilişkilerinin Sağlık Bakanlığı mevzuatına uygun olarak çözümlenmesi gereklidir. Bu çözümlemenin doğru bir şekilde mimari tasarıma yansıması, kullanıcıların doğru çözümlenmiş mekan ilişkilerinde oluşan tam steril mekanlarda çalışabilmesi ve tam verim alabilmesi ise, mimari tasarımın amacına uygun olarak çözümlenmiş bir mekanik sistem ile sonuçlandırmasına bağlıdır. Özellikle hijyenik ortamların mimarisinde mekanik sistem tasarımın en önemli kriteridir.

Hastane mimarisi spesifik bir konudur. Her bir mekan için asıl olan tüm mimari tasarımlarda olduğu gibi kullanıcıdır. Hastanelerde her mekanın mekanik anlamda ihtiyacı farklıdır ve önemli olan bu ihtiyaca uygun çözümleri tasarım aşamasında sonuca ulaştırmaktır. Hastane mimarisinde uzmanlaşmış mimar, hijyen konusunda ihtisas sahibi bir doktor, hastane yöneticisi ve mekanik tesisat proje müellifinin ortaklaşa yapacakları görüşmelerden sonra karara varılacak prensipler doğrultusunda mimari proje hazırlanmalıdır. Genel olarak ameliyathane odalarında kullanılacak yapı malzemelerin toz ve mikrop tutmayacak, toz cıkarmayacak yuzeylere sahip olmaları ve dezenfeksiyon sırasında kimyasal tahribata uğramamaları gereken steril malzemeler olmalıdır.

Bu makalede hijyenik ortamlarının mimarı tasarımda göz önüne bulundurulması gereken parametreler, ön görülen hacim ve bu hacimler ile ilgili standartta tavsiye edilen boyutlar, hijyenik hacimlerin yapı malzeme özellikleri hakkında bilgi verilmektedir.

3 - Hastane Hijyenik Ortamlarının Klima ve Havalandırma Sistemleri Tasarım Parametreleri / Orkun ANIL - Moghtada MOBEDİ - Barış ÖZERDEM

Ameliyathane, yoğun bakım ve benzeri ünitelerde steril bir ortam oluşturulması gerek operasyon sırasında gerekse ameliyat sonrası işlemlerde hastanın enfekte olmaması için büyük önem arz etmektedir.

Konfor klima ve havalandırma sistemlerinde üç ana parametre öne çıkmaktadır; sıcaklık, nem ve taze hava oranı. Ancak hijyen ortamlarının sistem tasarımında parametre sayısı yediye çıkmaktadır. Bu tip ortamların iklimlendirilmesinde, konfor sistemlerinin tasarım parametrelerine ilave olarak havadaki partikül sayısı, mikro-organizma sayısı ve türleri, hijyenik ortam ile yan mahaller arasındaki görece basınç farkı, havanın hızı ve yönü de düşünülmelidir. Bu nedenle hijyenik ortamların klima ve havalandırma sistemlerinin tasarımı konfor sistemlerine göre daha karmaşık ve daha zor olmaktadır. Bu tip tasarımlar bu alanda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip mühendisler tarafından yapılmalıdır.

Bu çalışmada, hastanelerde hijyenik klima ve havalandırma uygulamalarının önemi anlatılmaktadır. Öncelikli olarak bir literatür araştırması yapılmış ve yukarıda bahsi geçen tasarım parametrelerinin (sıcaklık, nem oranı, taze hava miktarı, canlı veya cansız kirleticiler, basınç farkı, üfleme havasının hızı ve yönü) enfeksiyon kontrolü ve operasyon başarısı üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Çeşitli ülkelerde kullanılmakta olan hijyen uygulamalarına ilişkin standardlar incelenmiş ve bunlar birbirileriyle karşılaştırılarak aralarındaki farkların ortaya çıkarılması amaçlanmıştır.

4 - Hastane Hijyenik Ortamlarının Klima ve Havalandırma Sistemleri / Orkun ANIL - Moghtada MOBEDİ - Barış ÖZERDEM

Ameliyathane, izole odalar, yoğun bakım üniteleri gibi hiyjenik ortamların havasının partikül ve mikro-organizmalardan arındırılması ilgili operasyonun başarılı olmasında ve enfeksiyon riskinin azaltılmasında önemli rol oynamaktadır.

Hijyenik ortamların klima ve havalandırma sistemlerinin tasarım değerlerinin standardlarda belirtilen aralıkta tutulabilmesi için özel sistemlere gerek vardır. Bu sistemler konfor klima sistemlerinden daha karmaşık olup tasarımı, montajı ve işletilmesi uzmanlık gerektirmektedir.

Genellikle hijyenik ortamlarda tümden havalı sistemler kullanılmaktadır. Hava, klima santralı veya paket klima santralında şartlandırılmakta, filtrasyon işlemi ise üç kademeli olarak cihazda ve ortamda yapılmaktadır. Standardlarda belirtilen ortamdaki hava hızı ve yönü ise terminal ekipmanlar (ortam temizlik sınıfına göre laminer akış cihazı veya difüzör) aracılığıyla sağlanmaktadır.

Bu çalışmada, öncelikle, hijyenik ortamlarda kullanılmakta olan klima ve havalandırma sistemleri sınıflandırılmıştır. Daha sonra, bu sistemlerin ve kullanılan ekipmanların çalışma prensibleri, avantaj ve dezavantajlarına göre uygulama yerleri hakkında bilgiler sunulmuştur. Sistemin verimli bir şekilde işletilmesi için otomasyon önemli rol oynadığından, sistem otomasyonu konusunda da detaylı bilgi sunulmuştur.

5 - Temiz Oda Tasarımı ve İklimlendirme Sisteminin Önemi / Metin KENTER

Temiz odalar sadece hastaneler, ilaç ve gıda üretimi gibi insan sağlığını ilgilendiren alanlarda değil, aynı zamanda yaşantımızın ayrılmaz parçaları olan bigisayarlarda kullanılan yarı iletkenler, dijital fotoğraf makineleri, cep telefonları, televizyon ve bilgisayar ekranları, gözlük çerçevesi imalatı, plastik sanayii, otomobil sanayiinde dayanıklı kaplamaların yapılması, kırılmaz emniyet camlarının üretimi, mercek kaplaması, yüksek derecede duyarlı sesörlerin geliştirilmesi gibi çeşitli alanlarda, ürünü toz taneciklerinden korumak ve kalitesini yükseltmek için de kurulmaktadır. Bir mikrochip'in iletkenlerinin arasına girecek saç telinin binde biri büyüklüğündeki bir toz taneciği kısa devre oluşmasına ve işlerliğini kayıp etmesine sebep olmaktadır. Dürbün veya fotoğraf makinesinde kullanılan merceklerin kaplaması esnasında merceğin üzerine yapışan toz taneciklerinin ışığın dağılması ve merceğin kalitesinin düşmesi yine temiz oda iklimlendirme sistemleri sayesinde önlenebilmektedir. Toz taneciklerinin en düşük seviyeye indirgendiği ortamlarda üretim alanının yerleşimi, bu alanları çevreleyen malzemelerin ve iklimlendirme sisteminin tasarımı en önemli rolü oynamaktadır. İklimlendirme sisteminin görevi sadece toz taneciklerini en düşük seviyeye indirgemek değil aynı zamanda bu Temiz Oda'larda yapılan işlemler için gerekli olan sıcaklık ve nem şartlarınıda belirlenen seviyelerde, güvenilir olarak kalmasını sağlamaktadır. Çoğu zaman gözardı edilen bir nokta olan, Temiz Oda iklimlendirme bütün sene durmadan çalışması gerektiği, dikkate alınacak olursa, ihtiyaca yönelik planlanmış olan bir iklimlendirme sisteminin tüm işletmeler için ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkarır.

6 - Hastanelerde İnşaat ve Tesisat Sistemi Kaynaklı İnfeksiyon Etkenleri / Cem ERGON

Hastanelerde bulunan havalandırma ve su tesisat sistemleri hava kaynaklı infeksiyonlara neden olabilecek mikroorganizmalar için potansiyel kaynaktır. Hastane inşaatları sırasında ortam havasında bulunan küf sporları artmaktadır. Hava kaynaklı bulaş gösteren başlıca mikroorganizmalar küf mantarları, Mycobacterium tuberculosis, Acinetobacter spp., Bacillus spp., Brucella spp., Staphylococcus aureus ve bazı viruslardır. Ancak inşaatlar sırasında meydana gelen hava kaynaklı infeksiyonlarda, bu mikroorganizmalar arasında başta Aspergillus türleri olmak üzere küf mantarları ön plana çıkmaktadır. Legionella pneumophila ise su ve su tesisatı kaynaklı infeksiyonlarda soyutlanan mikroorganizmalar içerisinde en önemlisidir.

Hastane inşaatları ya da restorasyonları sırasında, doğada küf mantarları için kaynak görevi gören toprak, toz ve çürümekte olan organik maddeler karıştırılmakta ve buralardan açığa çıkan mantar sporları havalandırma, ısıtma ve soğutma sistemlerine girerek hastane iç ortam havasında bulunan mantar sporu miktarını arttırmaktadır. Havalandırma sistemlerinin onarımı, yıkımı veya yenilenmesi sırasında da sistemde çökmüş olarak bulunan mantar sporları tekrar havaya karışmaktadır. Ayrıca su tesisatı sistemlerindeki sızıntılar, nemli duvarlar ve soğuk su boruları üzerindeki nem yoğunlaşmaları da, hastanelerde küf mantarları için uygun üreme ortamları oluşturmaktadır. Küf mantarları immun yetmezlikli hastalarda fırsatçı infeksiyonlara yol açarken immun kompetan kişilerde astım ataklarını tetikleyebilmektedir. Literatürde, kapalı ortamların havasında bulunması uygun görülen küf mantarı miktarı değişiklik göstermektedir. Kemik iliği nakli yapılan hastaların bulunduğu odalarda 0.02 koloni oluşturan ünite (KOÜ)/m3 ve diğer birimlerde 0.05 KOÜ/m3 maksimum sınır olarak önerilmektedir. Bir başka kaynakta ise, izolasyon odaları ve ameliyathanelerde kabul edilebilir sınır <5 KOÜ/m3 iken istenen değer 0.1-1 KOÜ/m3; filtre edilmemiş havada 1-15 KOÜ/m3, filtre edilmiş hastane havasında 0.01 KOÜ/m3 olarak belirtilmektedir. İnşaat işlemlerinin iyi bir planlama ile ve en düşük düzeyde toz ve nem oluşturacak şekilde yürütülmesi, bariyer önlemlerinin alınması, yapı malzemelerinin havalandırma girişlerinin uzağında tutulması, bağışıklık sistemi baskılanmış hasta gruplarının bulunduğu odaların pencerelerinin dıştan kaplanması, inşaat atıklarının nemlendirildikten sonra toplanması ve nem kaynağı olabilecek odakların yok edilmesi inşaatlar sırasında alınabilecek önlemlerden bazılarıdır. 

L. pneumophila ile gelişen hastane infeksiyonları, sıklıkla sıcak su dağıtım sistemleri ve soğutma kuleleri ile ilişkilidir. Sıcak su dağıtım sistemlerine yerleşen L. pneumophila, duş başlıkları ve musluklardan açığa çıkan aeresoller içerisinde taşınarak solunum yolu ile kişilere bulaşır. Sıcaklığın 60ºC'nin altında bulunduğu sıcak su sistemlerinde, L. pneumophila'nın yerleşmesi daha kolay olmaktadır. Soğutma kuleleri ile bağlantılı havalandırma sistemleri ve oda nemlendiricileri de L. pneumophila taşıyan aeresoller için kaynaktır. Ortam havasında bulunmasına izin verilen L. pneumophila miktarı ile ilgili kesin bir standart bulunmamakla beraber, istenen ortamda hiç bulunmamasıdır. Sistemdeki suyun 77ºC'ye çıkarılması, yüksek miktarda klorlama, ani buharlaştırma yapan su ısıtma sistemleri, ultraviyole ışığı ve ozon ile işleme tutma L. pneumophila'nın su sistemlerine yerleşmesine önlemede başvurulacak yöntemlerdir. 

İnşaatlar, havalandırma sistemleri ve su tesisatları hastane infeksiyonlarına neden olabilecek mikroorganizmalar için kaynak teşkil etmekle birlikte, alınabilecek uygun önlemler ile bu infeksiyonların sıklığı azaltılabilmektedir.

7 - Hastane Hijyenik Alan Havalandırma Tekniğine Genel Bakış / TTMD İzmir Temsilciliği Hastane Havalandırma Hijyeni Alt Komisyonu

Son yıllarda hastanelerde yaşanan enfeksiyon olayları, hastane enfeksiyonunun insan hayatı için ne denli ciddi bir tehdit oluşturduğunu bir kez daha göstermiştir. Enfeksiyon riski yüksek olan ortamların yapısal ve işlevsel olarak hijyen kurallarına uygun hale getirilmesi bir zorunluluktur. Hastanelerdeki enfeksiyon bulaşımı çeşitli yollarla oluşabilir. Bulaş yolları içinde hava yolu ile enfeksiyon tesisat mühendislerini birinci derecede ilgilendirmektedir. Bu çalışmada, hijyenik alan havalandırma tekniğinin hastane enfeksiyonlarının önlenmesindeki önemi , hijyenik alan havalandırma tekniğinde dünyada ve ülkemizde kullanılan standartlar, yeni yaklaşımlar ve yeni standart taslakları , başarılı bir hijyenik alan havalandırma tekniği uygulamak için uyulması gereken yol haritası, ülkemizdeki mevcut durum ve uygulamada rastlanan genel hatalar ve sonuçları ile çözüm önerileri üzerinde durulmuştur.

8 - Hijyenik Ortamların Hava Filtrasyonu / Lale ULUTEPE

Son yıllarda hastanelerdeki hava kalitesi ve hijyen hastanelerdeki enefeksiyona bağlı ölümler nedeniyle sık sık kamuoyunun gündemine gelmeye başladı. Bu nedenle havanın partiküllerden ve mikroorganizmalardan arındırılıp şartlandırılarak ortama verilmesinin ve mevcut hastanelerin bu bakımdan gözden geçirilmesinin önemi üzerinde durulmaya başlandı. Bu bildirinin konusu, havanın partikül ve oraganizmalardan arındırılması için kurulan sistemlerin en önemli bileşeni olan filtrelerdir. Bildiride katı haldeki kirleticileri havadan ayıracak olan filtrelerin filtrelediği toz halindeki kirleticiler, tozların boyutlarına göre gösterdikleri davranış özellikleri, filtreleme prensipleri, verimlilik ve seçim kriterleri hakkında bilgi verilecektir. 

Kirli dış havanın ön filtreden geçirilip büyük ve ağır tozlardan arındırıldıktan sonra orta hassasiyetteki filtrelerden geçirilmesi ve en son olarak da HEPA filtreden geçirilerek ameliyathane yoğun bakım gibi temiz ortamlara verilmesinin gerekliliği üzerinde durulacaktır. Bakteri ve virüslerin kendi kendilerine hareket etmeyip havanın içindeki tozlarla taşındığı, bunun da filtreleme ile önlenebileceği konu edilecektir. Son olarak 2002 yılında gözden geçirilen ve ön filtre ve hassas filtrelerin verimliliklerini belirleyen EN 779 standardına getirilen yenilikler ve HEPA ve ULPA filtreler için kullanılan yürülükteki EN 1822 standardı anlatılacaktır.


4YÜKSEK BİNALARDA PİS SU TESİSATI TASARIMI SEMİNERİ
(Pis Su Sistemlerinde EN 12056 Standardının Yorumu)
Seminer Yöneticisi: Ömer KANTAROĞLU / İsmail CAN

25 Ekim 2007 Perşembe Saat: 14.30 - 15.30

EN 12056‘ya göre temel pis su tesisatı konfigürasyonları anlatılacaktır. Ancak kombinasyonlar ve değişiklikler de tartışılacaktır. Sistemde havalık yapmadan tek kolonlu sistemlerdeki sınırlandırmalar da yorumlanacaktır.

Oturum, kısa süreli negatif ve pozitif hava basıncı oluşmasına liderlik eden işletimsel koşulları inceleyecektir. İlk yayılan kısa süreli basıncın sisteme giren hava ile olan bağımlılığı ile sistem parametreleri ve havadaki ses hızı açıklanacaktır. Şebekedeki en son hava basıncı rejiminin formu zaman skalasında geleneksel havalık sistemi ve modern aktif kontrol uygulamaları (hava alma şapkaları ve değişken hacimli esnek cihazlar veya pozitif hava basıncı söndürücülerini Positive Air Pressure Attenuator, PAPA içeren sistem) açısından tartışılacaktır. Her durumda bina drenaj ve havalık sistemleri uygulamalarından açıkça bahsedilecektir.

Hava alma şapkaları (Air Admittance Valve, AAV) ve PAPA cihazlarının işletimsel genel karakteristikleri tartışılacaktır. Bu bölüm aktif kontrolün kullanımını çevreleyen bazı yaygın söylenceleri anlatacaktır. Bu yerel aktif kontrol cihazlarının eklenmesinin faydalı olacağı tasarım koşullarının açık bir tanımı sunulacaktır. Temel operasyon yeteneklerini ve bir konsept olarak aktif kontrolün bugünkü kabul edilen mühendislik anlayışını vurgulamak için, diğer sıvı taşıyan sistemlerde kısa süreli basınç salınımlarını sınırlamak için kullanılan benzer cihazlardan bahsedilecektir.

Heriot Watt Üniversitesinde geliştirilen teknikler kullanılarak bir dizi tanınabilir basınç etkilerinin tatmin edici bir şekilde modellenebileceği gösterilerek sistem simülasyon teknikleri tanıtılacaktır. Sonra hava basıncı dalgalanmalarının ve su kapan sızdırmazlarındaki suyun boşalmasının sınırlanmasına yardım eden aktif kontrol uygulamalarını göstermek için uygun olan simülasyonlar Hastane enfeksiyonu; hastanelerdeki ölüm oranını, hasta yatış süresini ve sağlık giderlerini arttırmaktadır. Hastane enfeksiyonu çeşitli şekillerde oluşabilmektedir. Gıda kaynaklı, direkt temas ve hava yolu enfeksiyon oluşumlarından bazılarıdır. Hastane hijyen ortamlarında (ameliyathane, yoğun bakım, steril ortamlar, izole odaları v.b.) enfeksiyon riski diğer ortamlara nazaran daha yüksek olup, enfeksiyon oluşumunun bedeli ağır olabilir. Hijyenik ortamlarda kullanılan klima ve havalandırma sistemleri, hava yolu ile enfeksiyonun oluşumunda önemli rol oynamaktadır. Bu ortamlarda, standartlara uygun tasarlanmayan, üretilmeyen veya işletilmeyen klima ve havalandırma sistemleri ortamda enfeksiyon kaynağı oluşturmakta ve enfeksiyon riskini arttırmaktadır.

Konunun önemi nedeni ile TESKON 2007‘de Dr. M. Mobedi tarafından "Hastanelerde Hijyen Ortamlarının Tesisat Tasarımı" adlı bir seminer düzenlenecektir. Seminere davet edilen uzmanlar konuyu farklı açılardan ele almaya çalışacaklardır. Uzman mikrobiyologlar hastane enfeksiyonu, hava içindeki canlı mikro-organizmalar ve bu organizmaların sağlığa olan etkileri hakkında bilgi vereceklerdir. Buna ek olarak, klima ve havalandırma sistemlerinin hava yolu ile oluşan enfeksiyonlardaki rolü üzerinde durulacaktır. Hastane mimarisi; gerek hijyenik ortamda çalışan personelin performansını, gerekse de enfeksiyon oluşumunu etkilemektedir. Hijyenik ortamların mimari yapısı ve bina yapımında kullanılacak malzemeler ile enfeksiyon oluşumu arasındaki ilişki bu seminerde ele alınacak diğer bir konudur.

Konunun temelleri hakkında bilgi verildikten sonra, sistem tasarımı konusu incelenecektir. Öncelikli olarak tasarım parametreleri ele alınacaktır. Hastane hijyenik ortamlarının klima ve havalandırma tasarımına başlanmadan önce, hijyenik ortamlarda istenilen sıcaklık, nem oranı, hava debisi, taze hava oranı, hava akış hızı, akış yönü ve izin verilen partikül ve mikro-organizma seviyelerinin bilinmesi gerekmektedir. Seminerde ayrıca, uluslararası standartlarda belirtilen tasarım parametreleri üzerinde durulacak ve standartlar birbirleri ile karşılaştırılacaktır.

Çeşitli sistemler ile hijyenik ortamlar için istenilen hava şartlarını sağlamak mümkündür. Üretici firmalar konu ile ilgili yayınlanan standartları göz önüne alarak proje tasarımcılarına değişik sistemler sunmaktadır. Bu seminerde, uluslararası standartlarda istenilen sistem koşulları ve pratikte hijyenik ortamlarda kullanılan çeşitli sistemlerin avantaj ve dezavantajları anlatılacaktır.


5YÜKSEK BİNALARDA PİS SU TESİSATI TASARIMI SEMİNERİ
(Pis Su Sistemlerinde EN 12056 Standardının Yorumu)
Seminer Yöneticisi: Ömer KANTAROĞLU / İsmail CAN

25 Ekim 2007 Perşembe Saat: 14.30 - 15.30

1 - Yüksek Binalarda Pis Su Tesisatı Tasarımı / İsmail CAN

Bu bildiride, yüksek binaların pis su tesisatlarındaki pozitif hava hareketleri incelenmiştir. Bu binalarda oluşan kısa süreli pozitif hava basıncının oluşmasını sağlayan koşullar ve oluşma mekanizması açıklanmıştır. Heriot-Watt Üniversitesi (Edinburgh, İskoçya) tarafından yüksek binaların pis su tesisatları için geliştirilmiş AIRNET simülasyon programı ve laboratuar deneylerinden elde edilen sonuçlar grafik ve tablolar halinde yayımlanmıştır. Bu grafik ve tablolar 50 katlı, çok kolonlu bir binada, iki farklı durum için sıhhi tesisat birimi tahliyesi sonucunda değişen basınç profilini, pozitif basıncın bir sonucu olan kolonlardaki basınç dalgalanmalarının kapanlardaki sulara etkilerini ve sistemdeki havanın akış rotasını içerir. Bu ik farklı durum; 100mm.'lik paralel havalık borusu ve branşman havalık boruları ile sağlanmış geleneksel havalık sistemi ve hava alma şapkaları ile esnek hacimli pozitif hava söndürücüsü kullanılarak sağlanmış havalık sistemidir. Bu sonuçlara göre, pozitif basınç koşullarında farklı iki sistemin birbirlerine olan üstünlükleri tartışılmıştır.

Sonuç olarak bina drenaj sistemlerindeki pozitif hava basınçları tarafından oluşturulan zorlanma hayli fazladır; en iyi ihtimalle kapandaki su seviyesi azalır, en kötü ihtimalle ve genellikle tamamen kapandaki suyun kaybolduğu görülmüştür. Kapanlardaki su kayıplarını önleme açısından bu araştırma gösterdi ki; en etkili konfigürasyon, negatif basınç için hava alma şapkası ve pozitif hava basıncını sönümlemek için de esnek hacimli pozitif hava basıncı söndürücüsü (P.A.P.A) kullanan tamamen ‘aktif' sistemdir.

2 - Yüksek Binalarda Pis Su Tesisatı Tasarımı / Ömer KANTAROĞLU

Bu bildiride, yüksek binaların pis su tesisatlarındaki negatif hava hareketleri incelenmiştir. Bu binalarda oluşan kısa süreli negatif hava basıncının oluşmasını sağlayan koşullar açıklanmıştır. Heriot-Watt Üniversitesi (Edinburgh, İskoçya) tarafından yüksek binaların pis su tesisatları için geliştirilmiş AIRNET simülasyon programı ve laboratuar deneylerinden elde edilen sonuçlar, grafik ve tablolar halinde yayımlanmıştır. Bu grafik ve tablolar 50 katlı, çok kolonlu bir binada, üç farklı durum için sıhhi tesisat birimi tahliyesi sonucunda değişen basınç profilini, negatif basıncın bir sonucu olan kolonlardaki basınç dalgalanmalarının kapanlardaki sulara etkilerini ve sistemdeki havanın akış rotasını içerir. Bu üç farklı durum; 100mm.'lik paralel havalık borusu ve branşman havalık boruları ile sağlanmış geleneksel havalık sistemi, hava alma şapkaları kullanılarak sağlanmış havalık sistemi ve 75mm.'lik paralel havalık borusu ve branşman havalık boruları ile sağlanmış geleneksel havalık sistemidir. Bu sonuçlara göre, negatif basınç koşullarında farklı üç sistemin birbirlerine olan üstünlükleri tartışılmıştır.

Sonuç olarak 50 katlı bir binadaki farklı havalık sistemleri negatif basınç koşullarında farklı seviyelerde kapan koruması sağlamıştır. Hava alma şapkaları kullanılarak sağlanmış havalık sisteminin, kompleks yüksek binalarda oluşan negatif basınçların üstesinden gelmede en etkili sistem olduğu görülmüştür.


6TEMİZ ODA AMELİYATHANE KLİMA SİSTEMLERİNİN UYGULAMA YETERLİLİK (IQ), İŞLETME YETERLİLİK (OQ) VE PERFORMANS TESTLERİ (PQ) SEMİNERİ
Seminer Yöneticisi: Mustafa BİLGE
27 Ekim 2007 Cumartesi Saat: 14.30 - 18.30

Bu seminerde öncelikli olarak bu test ve ölçümlerinin yapılması zorunlu olan ilaç fabrikalarında HVAC validasyon çalışmaları hakkında genel bir bilgi verilecektir, daha sonra ölçü cihazları tanıtımı ve kalibrasyonun önemi hakkında bilgi verilecek, ayrıca ameliyathane klima sistemlerinde OQ ve PQ çalışmalarının nasıl ve kimler tarafından yapılması konusunda ilgili standartlar ışığında öneriler sunulacak, son olarak da MMO'nın konu ile ilgili yaptığı çalışmalar özet olarak sunulacaktır.

1 - Test & Commissioning (Testler ve Sistemlerin Etkinleştirilmesi) Çalışmaları Nasıl Yapılmalı Ülkemizdeki Durumun Değerlendirilmesi / Mustafa BİLGE

2 - İlaç Fabrikasında HVAC Validasyon Çalışmaları Hakkında Genel Değerlendirme / Filiz ÖZCAN

3 - Devreye Alma, Dengeleme, IQ,OQ Test Yöntemleri ve Belgelendirme / Hasan HEPERKAN

4 - Ameliyathane ve Yoğun Bakım Ünitelerinde PQ Çalışmaları / Dilek SUNAR

5 - Ameliyathane ve Yoğun Bakımda Kabul Standartları ve Peryodik Olarak Yapılan Test ve Ölçümler / Temel BALTAOĞLU

6 - Ameliyathane Standartlarının Genel Değerlendirilmesi ve MMO Yaklaşımı / Tevfik PEKER

7 - Test ve Ölçü Cihazlarının Kalibrasyonu ve Kalibrasyonun Önemi / Selman ÖLMEZ


7İLETİŞİM VE KİŞİSEL GELİŞİM SEMİNERİ
Seminer Yöneticisi: Avşar KURGUN
28 Ekim 2007 Pazar Saat: 09.00 - 12.30

AMACI
İletişimde başarı için temel vurguların, engellerin ve iyileşme için önerilerin ele alınması yolu ile bireysel iletişim kalitesi hakkında farkındalık yaratmak.

KURS İÇERİĞİ
Genel Tanım: İletişimin oluşumu, iletişim kalitesi, iletişim türleri, sosyal iletişim ve sosyal etkileşim, iletişimede engeller, beden dilini anlamlandırma, sözün algılanışını ve sesin rengi, dinleme yeteneği, yanlış anlama ve anlatmalar, iletişim çatışmaları.

  1. İLETİŞİMDE TEMEL KAVRAMLAR
    1. İletişim Kavramı ve Süreci
    2. İletişimin Özellikleri ve Türleri

    1. Formal

    2. İnformal
      i. Etkinlik Alanı 
      ii. İnformal Lider

    3. İletişim Engelleri

    1. Olumlu Engeller

    2. Olumsuz Engeller

  2. SÖZSÜZ İLETİŞİM
    1. Beden Dilinin Önemi
    2. Beden Dilinin Öğeleri

    1. Eller, Ayaklar, Baş, Gözler

    2. Postür ve Oturma Biçimleri

    3. Temel Jest ve Mimikler
    4. Bedensel Mesafe
    5. Objeler

  3. SÖZLÜ İLETİŞİM
    1. Sözlü İletişimin Önemi 
    2. Kaliteli Bir Konuşma Sesinin Temelleri
    3. Sesin Rengi ve Anlaşılabilirlik
    4. Sözlü İletişimde Kusurlar
    5. Dinleme Yeteneği ve Dinleme Biçimleri

    1. Görünüşte

    2. Düşünceli

    3. Saplantılı

    4. Seçici

    5. Empatik

    6. İletişim Çatışmaları

    1. Aktif

    2. Yoğunluk

    3. Alıkoyma

    7. Masada Oturma Biçimleri

    1. Köşe Etkisi

    2. İşbirliği

    3. Rekabet

    4. Bağımsız

    5. Yuvarlak Masa

    6. Kare ve Dikdörtgen Masa


8ENERJİ YÖNETİMİ UYGULAMALARI SEMİNERİ
Seminer Yöneticisi: Gülden GÖKÇEN
28 Ekim 2007 Pazar Saat: 14.30 - 16.00

Kamu ve sanayi sektörü ile çok katlı binalarda enerji verimliliği etüdü, izleme ve iyileştirme çalışmalarını içeren enerji yönetimi uygulamalarından örnekler verilecektir.

1 - Yüksek Binalarda Enerji Yönetimi - Sabancı Center Örneği / Eser ÇİZER

1993 yılında hizmete giren Sabancı Center, Akbank Genel Müdürlük Kulesi ve Sabancı Holding Kulesi olmak üzere iki kuleden oluşmaktadır. 20.457 m2 inşaat sahası alanında 107.000 m²'lik bir kullanım alanına sahiptir. Akbank Kulesi 39 kat ve 157.32 m yükseklik ile Türkiye'nin 7., Sabancı Holding Kulesi ise 34 kat ve 140 m ile Türkiye'nin 19. en yüksek binasıdır. Her iki kulede toplam 1500 kişi çalışmaktadır. Sabancı Center'ın ısıtma ve soğutma sistemi kapasiteleri sırasıyla 5815 kW ve 8200 kW'tır. Havalandırma kapasitesi ise 1.378.200 m3/h'tir. Center'da mevcut bina otomasyon sistemi ile 5600 nokta takip edilmektedir. 

Center'da 1999 yılında enerji izleme çalışmaları başlatılmış ve bu çalışmalar sonunda elde edilen verilerle 2000 yılında iyileştirme çalışmalarına geçilmiştir. Enerji tüketiminde en önemli paya sahip olan ısıtma, soğutma ve havalandırma sistemi üzerinde yoğunlaştırılan çalışmalar dışında aydınlatmada enerji tasarrufu ve su tüketiminin azaltılması çalışmaları da gerçekleştirilmiştir. 

Bu çalışmada; Sabancı Center'da 1999-2007 yılları arasında gerçekleştirilen enerji verimliliği etüdü, enerji izleme ve iyileştirme çalışmaları yıl bazında verilecektir. Yüksek binalarda enerji yönetimi uygulamalarına iyi bir örnek oluşturan çalışma diğer yüksek binalara örnek oluşturması açısından da önemlidir.

2 - Kamu Sektöründe Enerji Yönetimi - İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Örneği / Mustafa Can YAMAN - Gülden GÖKÇEN

Bina kabuğu ve iklimlendirme sisteminden kaynaklanan ısı kayıpları binalarda, ısıl konfor ve etkili enerji tüketimi üzerinde negatif etkilere yol açmaktadır. Sorunlar genellikle bina tasarımı ve yapımı gerçekleştikten sonra, bazen de kullanımın değişmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Bina performansının değerlendirilmesi, açıkların saptanması ve önlemlerin alınmasıyla geç ama etkili bir enerji tasarrufu sağlanabilir. 

Bu çalışmada; İzmir Yüksek Teknoloji Ensitüsü (İYTE) İdari Binası'nda gerçekleştirilen enerji izleme ve değerlendirme çalışmaları sunulacaktır. Çalışma kapsamında Bina'nın çeşitli fonksiyonları için kullanılan enerji miktarlarının belirlenmesi, zamana bağlı olarak incelenmesi ve birim alanda harcanan enerjinin hesaplanarak standartlara uygunluğunun araştırılması öngörülmüştür. İYTE İdari Binası; doğu-batı eksenine konumlanmış, açık meskenli 3 katlı bir ofis binası olarak tanımlanabilir. Isıtma-soğutma sistemleri için harcanan enerjinin saptanabilmesi, yapının belli kesimlerinde gerçek ölçeğe uygun olacak şekilde iç sıcaklığın takip edilmesi ve ayrıca elektrik ile yakıt tüketiminin gerçek zamanlı ölçümleri ile mümkündür. Bunun için yapının tümünü temsil edecek şekilde belirlenmiş 14 noktaya data-loggerlar yerleştirilerek iç sıcaklık ve bağıl nem verileri toplanmıştır. Ayrıca yakıt tankına yerleştirilen debimetre ve elektrik sayaçlarına bağlanan güç ananizörleri ile elektrik ve yakıt tüketimi takip edilmektedir. Bu sayede binanın diğer fonksiyonları için harcanan enerji ısıtma-soğutmada kullanılandan ayrılarak saptanmış olmaktadır. Elde edilen veriler NPG (Normalleştirilmiş Performans göstergesi) hesaplamasında kullanılarak bina tipine uygun standartlarla karşılaştırılacaktır. Orta yükseklikleki bir ofis binası için NPG değeri yıllık 230 kWh/m2' dir.

Toplanan veriler software kullanılarak analiz edilecek, binanın teorik enerji harcaması uygulamadaki haliyle karşılaştırılarak verimsizlikler saptanacak, uygulamada aksayan yönler belirlenecek ve iyileştirme önerileri getirilecektir.

3 - Sanayi Sektöründe Enerji Yönetimi: Abdi İbrahim İlaç San. Ve Tic. A.Ş. Örneği / Murat TÜZEN - İzzet ŞENOL

1912 yılında küçük bir eczane laboratuvarı olarak kurulan Abdi İbrahim İlaç, bugün Türk ilaç sektörünün lider firmaları arasında yer almaktadır. Ürün portföyündeki 200'ü aşkın ilaç ile 40‘a yakın uluslararası firma tarafından tercih edilmekte ve sektörde en çok lisansörle çalışan kurum niteliğini taşımaktadır. Abdi İbrahim İlaç, 2000 yılından bu yana İstanbul Hadımköy'de inşa edilen 45,000 m²'lik modern üretim tesisinde yılda 210 milyon kutu ilaç kapasitesi ve 2000'i aşkın çalışanı ile faaliyet göstermektedir. Bu tesiste kuruluşundan itibaren enerji yönetimi çalışmaları gerçekleştirilmektedir. 2000-2005 yılları arasında gerçekleştirilmiş olan; havalandırma sistemleri resirkülasyonu, ayarlanabilir fan kanatçık motoru-frekans sürücüsü dönüşümü, klima sistemlerinin programlanabilmesi için işletim otomasyonunun revize edilmesi ve işletilmesi, bina ve ekipman ısıtma–soğutma sistemlerinde izolasyonunun iyileştirilme ve bakımı, soğutma suyu pompalarının frekans sürücü uygulaması, iç-dış aydınlatma armatür değişimi, basınçlı hava kurutucuların çalışma teknolojilerinin değişimi, doğalgaz dönüşümü, doğalgaz manyetik yakıt tasarruf cihazı uygulaması, buhar kazanlarında türbülatör uygulaması, buhar kazanlarında ekonomizer uygulaması ve buhar sisteminde saf su kullanımına geçilmesi projeleri ile üretimde %40 artış olmasına rağmen harcanan enerji miktarında %7'lik bir düşüş sağlanmıştır.

4 - Türkiye‘de Enerji Yönetimi Uygulamaları ve Enerji Verimliliği Kanunu / Erdal ÇALIKOĞLU

Enerji tüketimi içinde %40'ın üzerinde tüketim payına sahip olan sanayi sektörü, enerji verimliliği çalışmalarında öncelikli sektör olarak tespit edilmiştir. 1981'den bugüne kadar Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü (EİE) tarafından yürütülen ve uluslararası kuruluşlarca da desteklenen pek çok proje, ağırlıklı olarak sanayi sektörümüze yönelik olarak gerçekleştirilmiştir. Ülkemizde sanayi, bina ve ulaşım gibi nihai tüketim sektörlerinde enerji verimliliğinin artırılmasına yönelik strateji ve mevzuat geliştirme, etüt, eğitim, bilinçlendirme, istatistiki araştırma ve benzeri çalışmalar ulusal ve uluslararası çeşitli projeler çerçevesinde teorik ve pratik olarak eğitilen personeli ve en son enerji verimliliği etüt cihazları ve araçları ile donatılan EİE tarafından yürütülmektedir. Bugüne kadar yapılan çalışmalar; sanayide %20, ulaşımda %15 ve bina ve hizmet sektöründe %30'un üzerinde olmak üzere, toplam 4 milyar YTL civarında bir tasarruf potansiyelinin olduğunu göstermekte ve 1990 – 2004 döneminde ülkemizde toplam nihai enerji tüketiminin yaklaşık %20'si oranında olmak üzere 12 milyon Ton Eşdeğer Petrol civarında bir tasarruf sağlandığı görülmektedir.Bu çalışmada, enerji yönetimi ve 1995 yılından bu yana sanayi sektöründeki uygulamaları ile 18/04/2007 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilen ve 02/05/2007 tarih ve 26510 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu'nun getirdiği uygulamalar hakkında bilgiler verilmektedir.