Açılış Konuşmaları

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

Mehmet SOĞANCI - MMO Başkanı

Birlik Başkanım, Sayın Konuklar, TMMOB‘ye bağlı Odaların değerli yöneticileri, Sayın basın mensupları.

TMMOB tarafından düzenlenen 1995 Sanayi Kongre‘mize hoş geldiniz. Bilindiği üzere TMMOB tarafından düzenlenen Sanayi Kongrelerinin uzunca bir geçmişi vardır. MMO sekreteryalığında gerçekleştirilen bu kongreler, bu kongrelerin tartışmaları ve sonuçları toplumun çeşitli kesimleri tarafından önemli bir kaynak olarak kullanılmaktadır. Yönetenler ve yönetilenlerin çağrılandığı, toplumun tüm kesimlerinin kendilerini ifade etme hakkı verildiği bu kongrelerde Birliğimiz, önemli bir boşluğu doldurduğu inancındadır. Bizce geniş bir Danışma Kurulu yelpazesinin oluşturulması, bu kongrelerin ülke gündeminde önemli bir yer tutmasını gündeme getirmektedir.

Türkiye Sanayiinin tartışıldığı bu kongrelerde esasında ülkenin bir dönem tespiti de yapılmaktadır.

Birliğimize bağlı çeşitli Oda Temsilcilerinden oluşan Düzenleme Kurulumuz, Sanayi Kongresi 1995‘in amacını şu şekilde belirlemiştir.. Genellikle gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, Türkiye ekonomisinin önemli rantlar üreten nitelikte olduğu bilinmektedir. Gelişmiş ekonomilerde rant, ulusal gelirin küçük bir parçası iken, ülkemizde ulusal gelirdeki payı oldukça yüksek düzeylerdedir. Türkiye‘de Cumhuriyet‘ten günümüze değin çeşitli türde rant kollama uygulamaları süregelmektedir. Özellikle 1980 sonrasında üretim ekonomisinden rant ekonomisine doğru bir yönelme olduğu dikkat çekicidir.

Söz konusu yapılanma, devletin doğru ve demokratik örgütlenmemiş, demokratik mekanizmanın ülkede bir siyasi sistem olarak yerleşmemiş olduğu bir düzende ortaya çıkmaktadır. Bu ise, siyasi iktidarların toplum denetiminden yoksunluğunu göstermektedir. Devlet rant yaratan değil, rantların yaratılmasını engellemeye çalışan işlevde olmalıdır. Ekonomik olmanın yanında sosyal bir olguda olan bu durum, üretken yatırımların ulusal gelire oranını yükseltecek bir sanayileşme süreci ve yaratılan kaynakların üretici güçlere eşit dağılımı sağlanarak aşılabilir.

Bu anlamda ekonomik büyümenin ve sermaye birikiminin sürekliliği için, teknolojiyi özümseyerek üretebilir hale gelebilecek nitelikli işgücünün yaratılması gerekmektedir.

Gümrük Birliği, uzun dönemde AB‘ye tam üyelik ve değişen uluslararası rekabet koşulları Türkiye‘nin sanayileşme politikalarının belirginleşmesini zorunlu duruma getirmektedir.

Belirtilen görüşler doğrultusunda 1995 Sanayi Kongresi çalışmalarının<> "RANT EKONOMİSİNDEN ÜRETİM EKONOMİSİNE" çerçevesinde yürütülmesinin yararlı olacağı sonucuna ulaşılmıştır. Tarihinin en sorunlu dönemlerinden birini yaşamakta olan ülkemizin, bugün içinde bulunan durum, bizce gerek yönetenler, gerekse de yönetilenler açısından bir kimlik bunalımının, bir kimlik arayışının yaşandığı şeklindedir. Bu tespit çerçevesinde ve bunalımın yönetilenler lehine bir şekilde çözülmesi şiarı ile çalışmalarını sürdürmekte olan Birliğimizin, üyesinden aldığı güç ve kamuya olan sorumluluğunun bilincinde olarak gerçekleştirdiği bu Kongreye katılımlarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyoruz. Bu toplantımıza bildirileri ile katılan ve tartışmalara katılacak değerli katılımcılara peşinen teşekkür ediyorum.

Ayrıca Kongremizin oluşumunda değerli katkıları bulunan Kongre Danışmanlarımız Sn. Kaya GÜVENÇ, Sn. Aykut GÖKER, Sn. Yusuf IŞIK, Sn. Metin DURGUT‘a ve ayrıca KMO Başkan Vekili Sn. Ayfer EĞİLMEZ‘e de teşekkür ediyorum.

TMMOB adına, Sanayi Kongresi Düzenleme Kurulu adına ve bu kongrenin sekreteryalığını yürütmekte olan Makina Mühendisleri Odası adına hepinize saygılar sunuyorum.

Yavuz ÖNEN - TMMOB Başkanı

Sayın Bakanım, değerli konuklar, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin değerli yöneticileri; hepinizi Birlik adına saygıyla selamlıyorum.

Sanayi kongreleri, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği tarihinde çok önemli yeri olan kongreler; içeriği bakımından Türkiye‘nin en temel sorunlarına yaklaştığı için Türkiye‘yi, sanayi alanında çok kapsamlı bir incelemeye tabi tuttuğu için çok değerli kongrelerdir ve hemen şunu belirtmek istiyorum:

Meslek odaları, bu anlamda ülke sorunlarına yaklaşım çerçevesinde son derece yararlı çalışmalar yapmaktadırlar böylece ve örneği de kamu kurumları dahil, pek olmayan çalışmalardır bunlar; özellikle sanayi kongreleri. Resmi olarak düzenlenmiş iki sanayi şurasının dışında bu alanda devletin ciddi olarak örgütlediği başka bir çalışma da gözükmüyor. Ama meslek odaları, özellikle son yıllardaki gelişmeleri de gözeterek sanayileşme olgusunu daima gündemin başında tutmaya devam etmiştir.

Neden böyle yapmıştır; çünkü dünyadaki gelişmeler de, bunun, böyle olmasının gerektiğini vurguluyor, açığa çıkarıyor. Dünyadaki gelişmelerin, böylesi bir alanda Türkiye‘nin -yani, sanayi ve üretim alanında- kendi kendini gözden geçirmesi konusunda sıkıştırması önemli boyutlardadır ve dünya, yalnız Türkiye değil, Türkiye benzeri ülkeleri de bu alanlarda düşünmeye, davranmaya doğru itmektedir. Neden böyle olmaktadır; çünkü dünya, global ölçekte -dünya derken özellikle gelişmiş ülkeler- dünya ölçeğinde sanayi ve ticaret rejiminin hukuksal ve ticari zeminini hazırlama sürecine girmiştir. Globalleşme dediğimiz süreç bu GATT (Dünya Ticaret Organizasyonu) böylesi gelişmelerin sonuçlarıdır; ama buna paralel olarak bir yandan da dünyada hep beraber yaşıyoruz ki, bloklaşmalar da ülkeleri önemli ölçüde etkileyen gelişmeler olmaktadır. Başını Amerika Birleşik Devletlerinin çektiği blok, bir grup, başını Almanya‘nın çektiği Avrupa Birliği bloku -ki, Türkiye‘ yi çok yakından ilgilendiren bir bloklaşma- bir Pasifik Grubu dediğimiz grubun oluşturduğu blok, dünyada böylesi üçlü temel bir rekabet ortamını da ayrıca bize yaşatıyor. İster dünya ölçeğindeki global gelişmeler olsun, ister bloklaşmaların getirdiği etkilemeler olsun, Türkiye‘yi mutlaka bu gelişmelerle burun buruna getirmiştir. Her iki alanda da çok önemli etkilenmelerin alanına girmiştir Türkiye. O nedenle Türkiye‘ nin, geçmiş yıllardan farklı olarak mutlaka kendi kendine bir çekidüzen vermesi ve bu alanda rekabet gücünü artırması gerekiyor. Böylesi bir gelişme sürerken bir de bakıyoruz Türkiye yazık ki, bu bizim çok temel bir tespitimiz- özellikle de Avrupa Gümrük Birliğine giriş süreci, böylesi gelişmelere karşı hem devletin hem de sanayi kesiminin pek hazırlıksız yakalanmış olduğu noktasındadır. Türkiye ne yazık ki, bu gelişmelere karşı kendini savunabilecek, kendi çıkarlarını ön plana çıkarabilecek bir hazırlık noktasında değil. Avrupa Gümrük Birliğine bakalım... Türkiye, birden bire Avrupa Birliği üyesi olmadan Gümrük Birliği sürecine sokulmuştur. Bu acaba, özellikle aynı süreci yaşamış diğer Akdeniz ülkelerine baktığımızda aynı şeyler mi olmuştur? Portekiz, İspanya, Yunanistan böyle bir süreç mi yaşamıştır; hayır. Onlar çok daha adım adım hazırlıklı bir süreç yaşayarak sektör bazında Avrupa‘ nın gerçek anlamda finans ve teknoloji desteğini alarak Avrupa Birliğine adım atmışlardır ve ondan soma gümrük duvarlarını indirmişlerdir. Türkiye, tersi bir süreçle, hazırlıksız olduğu bir ortama doğru hızla sürüklenmektedir. Aslında bunu böyle söylerken, Türkiye‘nin, Avrupa Gümrük Birliğiyle ya da Avrupa Birliğine olan ilişkilerine bir eleştiri getirmek için söylemiyorum bunları, ama bir fotoğrafını çekmek lazım, durumu çok net olarak görmek lazım. Türkiye, sektör bazında Avrupa Gümrük Birliğine girmeye hazır bir ülke değildir henüz; ama hızla bu sürece doğru gidiyoruz.

Böyle olduğunda ne olacak? Dünyada gelişmiş olan, dünyada konumlanmış olan gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkeler arasındaki denge ve ilişki bu sefer Türkiye içinde de benzer bir durum yaratacak, ne olacak: Bu sefer Avrupa Gümrük Birliği sürecinde ayakta durabilecek sektörlerin ve sanayi birimlerinin alabildiğine geliştiği; ama küçük ve orta ölçekli ve desteğe muhtaç olan sanayinin de alabildiğine gerilediği bir sürece girecektir Türkiye, Türkiye içinde de ikilemler ön plana çıkacaktır. Bunun altını çizmek lazım, bunu görmek lazım. Bu dengesizliği yaşayacak Türkiye, o bakımdan bir olumsuzluk olarak görüyoruz bunu.

Bu süreçte ikinci temel açmazı Türkiye‘nin, karar süreçlerine katılmadığı bir mekanizma içinde yer alacak; yani Avrupa Birliğinin aldığı kararlara uymak zorunda bir Türkiye, ama o karar süreçlerine kendi koşullarıyla, kendi önerileriyle katılamayacak bir Türkiye... Öylesi bir ortama doğru götürülen bir Avrupa Birliği ilişkisi, bizi adeta bir kıskaca almış bulunmaktadır; bunun altını çizmek lazım. Bir de Gümrük Birliğinde neler vardı, Roma Antlaşmasıyla üye ülkelere tanınan haklar neydi ve Türkiye bunların ne kadarını kullanabilecek; bu da çok önemli bu süreçte. Ona baktığımızda da şöyle bir durumla karşı karşıyayız. Ne yazık ki, Avrupa ülkeleri, kendi mal ve sermaye gücünün, serbest dolaşım için her türlü alt koşulu hazırlamakla beraber, Türkiye‘nin özellikle hizmet ve emek sirkülasyonunu engelleyen, önünü tıkayan bir programla Türkiye‘nin önüne çıkmaktadır; bu da dolaşımlarda eşit olmayan bir ilişkiyi gündeme getirmektedir. Zannediyorum Türkiye‘nin üzerinde ısrarla durması gereken -Türkiye derken aslında hepimizi kastediyorum- bizlerin de bir hak olarak Avrupa‘nın gündemine getirmek zorunda olduğumuz taleplerdir bunlar. Bunları örneğin Türkiye Mühendis ve Mimarları da, Türkiye‘nin sanayi güçleri de, gerçek sanayicileri de, Avrupa‘nın devamlı gündeminde tutmak zorundadırlar.

Tabii çok önemli bir başka boyutu var bu ilişkilerin ve özellikle Avrupa Gümrük Birliği, Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerin; o da iç dinamiklerle ilgili olandır.

Değerli konuklar, değerli delegeler, değerli katılımcılar; burası çok önemli. Türkiye 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarıyla yepyeni bir sürece girmiştir; bu da dünyayla rekabet ortamında Türkiye aleyhine önemli bir durum yaratmaktadır. Türkiye, bu ekonomik kararlarla üretim ekonomisinden rant ekonomisine doğru meyletmeye başlamış ve 15 yıllık süre içinde rantın gayri safi milli hasıladaki payı giderek büyümüş ve üretimin payı giderek küçülmüştür. Bu aslında nüfus artışı hızlı olan, yüksek olan bir ülkede kentlere doğru göçün hızlı olduğu bir ülkede -yani Türkiye‘mizde- son derece tehlikeli boyutlarda bir işsizliğin de doğmasına neden olmaktadır. O nedenle mevcut ekonomi, hem Türkiye‘ yi üretimden etmekte hem de işsizliğin azalmasına yol açmamaktadır; aksine işsizlik büyük oranlarda büyümektedir.

Bir başka olumsuzluk da, bölüşümdeki adaletsizliktir. Türkiye, özellikle 1980 askeri darbesinden sonra zora dayalı bir siyasal sistemle mevcut ekonomik modeli dayatmaya çalışmış ve Türkiye‘yi bugünlere getirmiştir. Türkiye‘ de sosyal kategorilerin, gayri safi özellikle büyük çalışan kesimlerin gayri safi milli‘ hasıladaki payının da düşmesi, bu süreçte olmuştur.

Şimdi özetle şunu söylemek gerekiyor: Türkiye, bugünkü dünya ilişkileri içinde eğer sadece ekonomik büyümesi ve siyasal istikrarı temel hedef olarak alırsa ve eğer ülke içindeki sosyal dinamikleri ve eşit ve adil olmayan ekonomik bölüşümü göz ardı ederse, çok yakın gelecekte, çok daha büyük sosyal sıkıntılara ve patlamalara sahne olacaktır; bunu mutlaka gözetmek lazım.

Şunu demek istiyorum: Artık dünyanın da, Avrupa‘nın da, Türkiye‘nin önüne getirdiği bir sorun var: Demokratikleşme de artık tıpkı üretimdeki gücün artırılmasında bir girdi gibi ele alınmak durumundadır. "Demokratikleşme sonra olacak, sonra ekonomik büyüme olacak" tezleri artık geçerliliğini yitirmiştir; yani rekabetin bir unsuru haline gelmiştir. Bunu Avrupa Birliği, Avrupa Parlamentosu hepimizin de yaşadığı gibi gündemimizin önüne çok net bir biçimde koymaktadır. O nedenle, artık kalkınmanın ve demokratikleşmenin içiçe olduğu bir dünyaya doğru gidiyoruz; bunu artık ihmal etmemek lazım.

Türkiye‘nin bugün üzerinde durmamız gereken bir başka açmazı, yani rekabet gücünü ve sanayileşmesini, üretimini engelleyen çok önemli bir faktör, kaynaklarının rasyonel kullanılmayışıdır. Türkiye, on yıldan beri güvenlik nedeniyle gayri safi milli hasılasının ve bütçesinin çok büyük bir bölümünü güvenlik harcamalarına yöneltmiştir, Yatırımlar durmuştur, istihdamı artıracak en ufak bir adım atılamamaktadır ve kaynak ve kaynaklarımızın çok büyük bir bölümü silahlara, silah alımına ve güvenlik harcamalarına yöneltilmektedir. Türkiye, son iki yıldan beri dünyada İsrail ve Mısır‘ dan sonra ve bazen onların önüne de geçerek silah alımında dünyanın önemli ülkelerinden biri haline gelmiştir. Son üç yılda bildiğim kadarıyla 8 milyar dolarlık bir silah alımı söz konusu olmuştur. Bu sene yalnız 1,5 milyar dolarlık helikopter alımına kaynak ayırabilmektedir Türkiye. Oysa, çok net biliyoruz ki, özellikle bizler, mühendisler, mimarlar ve üretim içinde olan sanayiciler- sanayileşme alanına bu büyük ölçekte kaynak ayırmak durumunda olan bir ülkedir. Araştırma-geliştirme, rekabette ve üretimde çok önemli bir başka faktördür, bir başka girdidir. Ar-Ge ayrımına Türkiye‘nin kaynak ayırımında bulunması ve bu alanda örgütlenme düzeyini yükseltmesi, kaçınılmaz bir zorunluktur; ama gelin görün ki, kaynaklar, başka alanlara kaymaktadır.

O nedenle daha fazla uzatmadan şöyle bir mesajla bitirmek istiyorum: Evet, Türkiye, rant ekonomisinden üretim ekonomisine doğru yönelmeli... Evet, Türkiye, demokratik faktörleriyle, demokratik potansiyeliyle de dünya kamuoyunda, dünya demokratik aileler arasında rekabet gücünü yükseltmeli...

Evet, Türkiye, kaynaklarını kalkınması yönünde harcamalı, ama bütün bunların bir tek ortamı var, olmazsa olmaz koşulu var; o da barış ortamı. Türkiye, bu çatışma ortamında kesinlikle ne demokratikleşme alanında adım atabilir, ne de Avrupa karşısında gerçek anlamda bir rekabet gücünü yakalayabilir. O nedenle, barışı da biz, Türkiye koşullarında olmazsa olmaz bir koşul olarak görüyoruz ve bu Sanayi Kongremizde bütün ayrıntılarıyla göz önüne serilecek olan sanayinin durumuna paralel olarak demokrasimizin de gelişmesine yönelik bazı tespitleri de beraberinde getirebileceğini ve Türkiye‘nin çok ısınmış siyasi ortamında belki de yakın gelecekte seçilecek Parlamentoya, Türkiye‘nin kaderiyle ilgili önemli ipuçlarını çıkarıp onların önüne koyacaktır. Bu anlamda yine Sanayi Kongresinin başarılı olacağını umut ediyorum, buna inanıyorum ve Kongreye başarılar diliyorum, katıldığınız için sizlere, hepinize tekrar teşekkür ediyorum.