EZBER DIŞINDA; "TÜRK MODERNLEŞMESİNİN CİNSİYET REJİMİNİ" KONUŞTUK

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
İzmir Şubesi

Yayına Giriş Tarihi

07 Ekim 2010

Prof. Dr. Serpil Sancar'ın konuk olduğu Ezber Dışı Söyleşilerin 22.'si, 2 Ekim 2010, Cumartesi günü saat 14.00'te Tepekule Akdeniz Salonunda 100'e yakın kişinin katılımıyla gerçekleşti.

 Ülkemizin köklü sorunlarına ve hızla değişen gündemine yeni bakış açıları getirmek amacıyla düzenlenen Ezber Dışı söyleşilerimizin 22.'sinde bu kez ülkemizin "cinsiyet rejimi" konusu ele alındı.

 

Prof. Dr. Serpil Sancar konuşmasında konuyu özetle şöyle ele aldı;

 

OSMANLI'DA DİNAMİKLER

 

"Bugün ülkemizde kadınların % 60'dan fazlası sadece ilkokul mezunu. Kadınlar aile işleriyle ve aile dışında ise yalnızca din işleriyle ilgileniyorlar. 100 yıl öncesine bakalım; Osmanlı'nın son dönemlerinde, Osmanlı reformcularının içinde önemli bir "erkek aydın kesim" var. Temel derdi Osmanlıyı ve devleti kurtarmak ve Osmanlı'yı alıştığı bir zihin olan  Avrupa içinde tutmak. Bir Avrupa devleti yapmak. Osmanlı aydınları Selanik- Bursa coğrafyasında bir reform yapmaya çalışırlar. "Kadınları kurtarmak gerekir" diye bir düşünceleri vardır. Bu düşüncenin bir fantezi olmadığını; 1870'lerde, 80 ve 90'larda erkekler tarafından yazılmış olan kitaplarda görüyoruz. 1860'larda Osmanlının tüm kurumları erkek ağırlıklıdır. Aydın erkek yanında kendine benzeyen aydın kadınlar arıyor, ama bulamıyor. Osmanlı'daki dinamik basitçe budur.

 

CUMHURİYET REFORMCULUĞU

 

İkinci nokta; Cumhuriyet reformculuğu, Birinci Meşrutiyetten ve İttihat Terakkiden başlıyor. Osmanlıdan umudunu kesmiş, başka bir şey yapmayı düşünen ama esas korkusunun sömürgeleşmek olduğunu söyleyebileceğimiz bir elit kesim var. Bu kesimin korkusu  Osmanlı aydınının korkusundan farklıdır. Cinsiyet rejiminin bu iki kuşak reformculuk arasında geliştiğini söyleyebilirim.

 

Üçüncü bir olgu da;  Osmanlı'da 1905- 1908 yıllarında sokaklarda "hürriyet ve musavvat" diye yürünmesi gerçeği vardır. Bu coğrafya, İkinci Meşrutiyet'ten sonra savaşlar içinde bulur kendini. Bu savaşlar sadece militer değil, büyük nüfus göçleriyle gerçekleşir. O dönemde Anadolu'da her iki insandan biri yer değiştirmiştir. Bu iki travmanın etkisi altında gelişmiş bir yeni dönemden söz ediyoruz.

 

Osmanlı aydınında "Avrupalılaşma" fikri, Cumhuriyet aydınında "uluslaşmaya" dönüşmüştür. Bu durum, "Cinsiyet eşitliğinde kırılma yaratan bir dönüşüm müdür?" diye sorgulamak gerekir. Osmanlı Aydını ile Cumhuriyet Aydınının "kadınların kurtuluşundan" anladığı farklıdır. Cumhuriyet aydını daha somut, daha gündelik, siyasal bir oluşumdur.

 

OSMANLI'DA FEMİNİZM

Osmanlının son döneminde 3 ayrı grup feminizmden bahsedebiliyoruz; Birinci grup, Genç Osmanlı'nın İslamiyet kökenli kadın hakları savunucusu Fatma Aliye Hanım; Kendisi Cevdet Paşanın kızı, kitap yazan bir kadın. Müslüman bir ülkede kadın haklarını savunmak mümkündür diyor. Çok eşliliği kabul eder ama dönemin önemli kadın hakları savunucusu olarak görebiliriz.

 

İkinci grup; Türkiye'de ilk siyasal kadın hareketini başlatan Nezihe Muhittin'dir. Nezihe Muhittin, Türk Kadınlar Fırkasını, Cumhuriyet Halk Fırkası kurulmadan kurmuştur. Fakat bu parti, hareketi böler diye reddedilmiş, kapatılmıştır. Fırka da Türk Kadınlar Birliği adıyla örgütlenmiştir. 1920 ve 1924 Anayasaları da kadınları eşit kabul etmez ve oy hakkı vermez. 1924 Anayasası tartışılırken Tunalı Hilmi Mecliste kadınların oy hakkını savunmak ister ama reddedilir.

 

Üçüncü grup kadın hareketi; Sabiha Sertel gibi soldan gelen kadınların temsil ettiği harekettir. Bu hareketin etkisini 1910'dan 1930'lara kadar görürüz. Bu sırada ülkede bir ulus inşa etme projesi yürümektedir. Hindistan'da, Pakistan'da vb. ülkelerde de aynısı yaşanmıştır. Yeni ülke batının bilimi ile kurulacaktır ama kültürü milli olacaktır. Ulusun iki parçadan oluştuğu düşünülür. Bu iki ayrı cinsin temsil edilmesi anlamına gelir. Bu anlayışı Ziya Gökalp'te de görürüz. Kültürde batılılaşma olmaz, kültür yerli ve milli olacaktır.

 

TÜRK MODERN ULUS DEVLETİNDE KADIN VE ERKEK

 

Modern Türk Ulus devleti, yeni Türk kültürünün inşası işini kadına vermiştir. Yeni kültürün mimarı Türk Kadınıdır. Giyimden, ev dekorasyonuna, çocuk yetiştirmeden hijyene, Türk modernleşmesi orta sınıf Türk ailesinin kadınını üzerinden gerçekleşecektir. Kadınlar, modern Türk kadınları, ulusun anneleridir. Bu toplumsal politika hızla gelişti. Kız Enstitüleri kurulmaya başlandı.

 

Bu süreçte  hem devlet kurmak, hem aile kurmak için, kadın � erkek paylaşarak ve paslaşarak birlikte mi yürüdüler,  yoksa biri bir yere, diğeri bir yere mi yürüdü?

 

1918'lerde Milli Mücadelenin önemli bir ayağını kadınlar oluşturdu. Bu kadınların bir kısmını tamamen unuttuk, bir kısmını yeni hatırlıyoruz. 1920 ve 1924'te, iki önemli inşa döneminde mücadele veren bu kadınların parlamentoya ve bürokrasiye alınmadığını görüyoruz.

 

(Prof. Serpil Sancar, bu noktada; Cumhuriyetin ilk yıllarında kadın bakanların veya valilerin olmasının bugünkü Türkiye'de izdüşümünün çok olumlu ve önemli kadın rol modeller olabileceğini, ancak bunun yaşanmadığını vurguladı.)

 

Bunun yerine başarılı anneler, öğretmenler ya da en fazla müdürler rol model olarak öne çıkartıldılar. (Birçok "ulus inşa sürecinde", eğer bu süreç bir endüstrileşme devrimi ile birleşmemişse siyasal iktidar eril, kültürel alan kadına kalmaktadır.) Bu "muhafazakar modernleşme" sistemli bir şekilde gelişerek kadınlara reçeteler verilmeye başlandı. 1940'ların sonu 1950'lerin başlarındaki  gazetelerde bu reçeteleri açıkça görüyoruz. Çalışan bir erkek ve yakın çevresini modernleştirerek eğiten kadınlar. Burada bir "kadını eve kapatma olduğunu" söylemiyorum. İslamiyet'in mahrem anlayışından çok farklı olarak, kadın gösterilerek toplumun düzenlenmesi söz konusu. Eril bir devlet, dişil sivil alana dayalı bir modernleşme.

 

Acaba buradan kadın- erkek eşitliğine dayalı bir modernleşmeye geçilebilir mi?

 

CUMHURİYETİN ROL MODEL KADINLARI NEREDE?

 

Modernleşme tarihimizin rol model kadınları kimlerdir? Latife hanım mı, Sabiha Gökçen mi; gördüğünüz gibi isim sayamıyoruz, tanımlayamıyoruz. Oysa modernleşmenin model erkeği dediğimizde başta Kemal Atatürk olmak üzere sayısız bürokrat, edebiyatçı, asker ve düşünür örnek var.

 

Bu toplum kendine rol model kadını nerelere koyabilirdi? Neden koymadı?

 

AFET İNAN MODELİ NEDİR?

 

Cumhuriyet kadınları, istikrarlı döneme geçildikten sonra da dışlanıyor. Nezihe Muhittin yolsuzlukla, Halide Edip mandacılıkla suçlanıyor, uzaklaştırılıp unutturuluyor. Sonra bir Afet İnan keşfediliyor. Yurt dışına yollanıyor. 1930'larda Afet İnan, "Kadınlar neden parlamentoya girmiyor?" diye soruyor. 1930'da Belediyeler Kanununda, Afet İnan'ın talebiyle (sanki o güne kadar hiç mücadele verilmemiş gibi) kadınlara seçilme hakkı tanınıyor. Ama tarih öyle bir tarihtir ki; tüm dünyada faşizm rüzgarları esmektedir. Tek parti diktatörlükleri dönemidir. 1934 genel seçimlerinde de kadına seçilme hakkı tanınıyor. Afet İnan modeli çok tartışılması gereken bir model; Bir lider tarafından seçilmiş ve yönlendirilmiş kadınlar� Liderin, başkanın kadınları modeli. Kadınların siyasal alanda, hala bu şekilde var olabildiklerini kabul ediyorum.

 

Bu olumlu ve bağımsız kadınların engellenmesi, bir anlamda sentetik kadınların gösterilmesinin yanı sıra, bir de taşranın unutulmuş kadınları var ki, bunu ayrıca tartışmak gerekir.

 

Bu modelin sürüp gitmesi gerekiyor muydu? 1960'larda dünyada esen  özgürlük rüzgarları,  ülkemizde kadınların yaşamını belirledi mi? 1968 radikalizmi ve sonraki sol yükseliş, Türk Modernleşmesinin bu asimetrik yapısını değiştirebildi mi?

 

1960'LARIN ÖZGÜRLÜK RÜZGARLARI VE ÜLKEMİZ

 

Bildiğiniz gibi ülkemizde sol hareket kısa sürede şiddete dayalı bir konumlanmaya gidiyor. Sol örgütlerin önde gelen isimleri arasında kaç tane kadın var? Hiç yok. Avrupa'daki başarılı kadın hareketlerine baktığımızda, özgürlükçü solun ve kadın özgürlük hareketinin zamanlı olduğunu; feminizmin solu beslediğini, solun feminizmden etkilendiğini görüyoruz. Bizde ise kadın hareketi, sol özgürlükçü düşünceyle değil, 12 Eylül'den sonra (bir anlamda solun bitirildiği zaman) başlıyor.

 

Türkiye'de modern kadın, modern bir ev kadını aslında. Bence bu kategorik olarak negatif  bir şey değil. Latin Amerika'ya bakıyorum; Kurulduğundan beri annelik desteklenmeye başlanıyor. Eğer devlet anneliği bir toplumsal statü olarak tanımlıyor ve (ekonomik ve sosyal politika olarak) destekliyorsa, bu (kadın hareketi açısından) ön açıcı bir şey. Ama Türkiye'de işler böyle gelişmiyor. Annelik "özel hayata ait bir şey olarak" görülmeye başlanıyor. Benim bozmak istediğim ezber bu. Türkiye'de "annenin hakkı ödenmez" deniyor. Neden ödenmez? Bir vinç operatörü 25 yıl çalıştıktan sonra emekli olabiliyor, hastanede bakılabiliyor. Bir  anne, 25 yıl üç çocuk yetiştirdikten sonra eline hiçbir şey geçmiyor. Oysa İskandinav ülkelerinde, Avrupa'da böyle değil. Annelik sosyal güvencesi olan toplumsal bir statü. Çocuklar ailenin özel sorunu değil, eğitim ve sağlıklarıyla devletin sorumluluğunda."

 

SINIF PERSPEKTİFİNDE KADINI BAŞKA BİR SÖYLEŞİDE TARTIŞACAĞIZ

 

Prof. Dr. Serpil Sancar, söyleşi sonunda kendisine yöneltilen çok sayıda soruyu yanıtladı. Sancar, cinsiyet rejimini "sınıf temelinde" ele almasını isteyen soruya yanıt verirken,  konunun bu boyutunun geniş bir açılımı gerektirdiğini ve ayrı bir söyleşi konusu olabileceğini vurguladı.  

 

Türkiye'de bugün Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlığın sembolik kaldığını, bu sorumluluk alanının genelgelerle, yönetmelik ve icraatlarla Diyanet'e bırakıldığını belirten Sancar, bunun tercihli bir politika olduğunu söyledi. Siyasi iktidarın kadını ev içinde rahatlatmaya, aile içi şiddeti din aracılığıyla önlemeye çalışırken kadının dışarıda uğradığı şiddeti görmezden geldiğini vurgulayan Sancar; "günümüzde kadına iki koşullu yaşam sunuluyor; Bir; Allah'a ibadet; İki; kocaya itaat." dedi.