1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ İZMİR'DE VE ÇEŞİTLİ İLLERDE KUTLANDI

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
İzmir Şubesi

Yayına Giriş Tarihi

02 Eylül 2009

1 Eylül Dünya Barış Günü kutlamaları bu yıl ülkemizdeki demokratik açılım tartışmaları nedeniyle daha hareketli geçti. İstanbul, Ankara, Adana, Diyarbakır ve İzmir'de kitlesel basın açıklamaları ve barış yürüyüşleri düzenlendi. Etkinliklere katılım yoğun oldu.

Şubemizin de TMMOB İKK bünyesinde içinde yer aldığı Türkiye Barış Meclisi İzmir Girişimi, barış haftası kutlamalarını 1 Eylül'de Basmane Meydanından Barış Yürüyüşü ve Konak'ta yapılan basın açıklaması ile başlattı. Yürüyüşe 5 bini aşkın İzmirli katıldı. Türkiye İnsan Hakları Vakfından Coşkun Üsterci tarafından olunan ortak basın açıklamasında özetle şöyle denildi;

 

"Küresel kapitalizmin neden olduğu krizlerin, yeni paylaşım arayışlarının, çatışmaların, eşitsizliklerin barış için sürekli tehditler yarattığı bir dünyada yaşıyoruz. Türkiye'nin yer aldığı bölge ise emperyalist çıkar çatışmalarının yol açtığı tüm sorunların nerdeyse merkezi durumunda. Bu bakımdan "Türkiye'nin barışı" bölge ve hatta belki de dünya barışı açısında öncelikli bir öneme sahip.

 

Buna karşın ülkemiz, Kürt sorunu nedeniyle uzun yıllardır ekonomik, kültürel, sosyal, siyasal ve insani boyutlarda ağır yıkım ve büyük acılara yol açan bir çatışma ve şiddet ortamında yaşıyor. Bu süreçte büyük çoğunluğu Kürt kökenli olan 40 binden fazla yurttaşımız yaşamını yitirmiş, ağır insan hakları ihlalleri, sürgünler ve zorunlu göç olayları yaşanmıştır. Eğitime, sağlığa, iş olanakları sağlayacak yatırımlara, kısacası toplumun refahına harcanması gereken trilyonlarca lira operasyonlara ve silahlanmaya harcanmıştır.

 

Gelinen aşamada artık toplumun daha fazla bedel ödeyecek gücü ve tahammülü kalmamıştır. Bu nedenle son günlerde yaşanan gelişmeler toplumda Kürt sorunun çözümüne dair beklentilerin yükselmesine yol açmıştır.

 

Bugün burada toplanan, sosyal adaletin, insan haklarına saygılı bir demokrasinin ve barışın tesis edildiği bir ülke özlemi içinde olan kadınlar ve erkekler olarak bizler de söz konusu gelişmeleri büyük bir beklenti içinde ama bir o kadar temkinli ve kaygı ile izliyoruz.

 

Beklentimiz büyüktür; çünkü hiçbirimiz artık üzerine kan bulaşmış hayatlar yaşamak istemiyoruz. Temkinliyiz, zira yakın tarihimizde yaşanan pek çok benzer süreç olumsuz sonuçlanmıştır. Yine hayal kırıklıkları yaşamak istemiyoruz. Kaygılıyız, çünkü siyaset arenasında sürdürülen tartışmaya ırkçı, milliyetçi ve ayrımcı bir söylem hâkim.

 

Biz barış savunucuları, elbette akla ve vicdana hitap eden her şeyi umut verici ve üzerinde düşünmeye değer buluruz. Bugün her şeye karşın çözüme yönelik bir tartışmanın başlamış olması değerli ve anlamlıdır. Ancak, Kürt halkının beklenti ve ihtiyaçlarına cevap veren hakiki bir tartışmanın sürdürülebilmesi için AKP iktidarının "barış" ya da "demokratikleşme" olarak adlandırdığı projesinde samimi olduğunu gösteren bazı somut adımları ivedilikle atması gerekmektedir.

 

Her şeyden önce AKP iktidarı, barışı dilde başlatmalı, söylemini ırkçı, milliyetçi, ayrımcı ve militarist içeriklerden arındırmalıdır. Örneğin, söz konusu açılımının gerekçesi olarak sürekli Kürt ve Türk halklarının "aynı dinden" geldikleri için kardeş olduklarının vurgulanması, bu ülkede yaşayan Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani, Yezidi ve Alevi kardeşlerimizin yok sayılmalarına, dolayısıyla da ayrımcılığa yol açmaktadır. Kaldı ki, din vurgusu, hedef saptırmaktan başka bir şey değildir.

 

AKP tarafından atılması gereken diğer bir adım ise son dönemlerde DTP, KESK ve başta İHD olmak üzere insan hakları örgütlerine yönelik baskılara ve dışlamaya son verilmesidir. Bu çerçevede;

 

Kürt halkının seçip meclise gönderdiği ama Başbakan'ın uzun bir süre varlığını görmezden geldiği DTP ile bu süreçte artık daha yoğun biçimde diyaloga girilmeli ve 29 Mart yerel seçimlerinden sonra tutuklanan DTP yönetici ve üyeleri serbest bırakılmalıdır.

 

Yine geçtiğimiz bahar aylarında çok sayıda KESK yöneticisi ve üyesi, dayanaksız gerekçelerle -ki bu gerekçeler arasında barış çalışmaları yapmak da var-  hukuk dışı olarak gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Tutuklu bulunan KESK yönetici ve üyeleri de derhal serbest bırakılmalı ve haklarında ki davalar düşürülmelidir.

 

Okula gitmeleri gerekirken, uluslararası sözleşmelerde ve yasalarımızda yer alan çocuk haklarına aykırı biçimde tutuklanarak cezaevine gönderilen ve haklarında Terörle Mücadele Kanunu'ndan dava açılan Kürt çocuklarına yönelik olarak da benzeri telafi edici önlemler alınmalıdır. Keza cezaevlerinde kanser vb. ağır sağlık sorunları nedeniyle yaşam savaşı veren mahkûmların da derhal serbest bırakılması hukuk ve yasa gereği olduğu kadar bir samimiyet göstergesi de olacaktır.  

 

Kürt Sorunu'nun temelinde, doğası gereği hak ve özgürlüklerin kullanımının teminat altına alınması bulunmaktadır. Kaldı ki, hak ve özgürlükler, demokratik bir ülkede yurttaşların hangi etnik kökenden olursa olsun insan onuruna yaraşır biçimde yaşayabilmesinin ilke ve normlarını oluşturur. Bu bakımdan, çözümden yana olduğunu iddia eden bir siyasal iktidarın yapacağı ilk şey konsensüs arayışına girmeden ivedilikle hak ve özgürlükleri genişletecek ve kullanımlarını teminat altına alacak adımları atmak olmalıdır.

 

Bu çevrede düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki mevcut engellerin kaldırılması çözüme yönelik tartışmaların sağlıklı yürüyebilmesinin koşullarını sağlayacaktır.

 

Etnik, dinsel ve kültürel her türlü dışlayıcı tanımdan ayıklanmış, ortak bir siyasal kimliğin oluşmasını sağlayacak şekilde bütün yurttaşların hukuksal eşitliğini ve özgürlüğünü güvence altına alan ve onları eşit haklar ve sorumluluklar ile donatan, birlikte yaşama iradesinin ifadesi olacak, özgürlükçü ve eşitlikçi yeni bir anayasanın yapılması da atılması gereken, olmazsa olmaz nitelikte bir adımdır.

 

Bu toprakların binlerce yıllık ortak kültürünün oluşumunda etkili olmuş bütün dil ve kültürlerin araştırılması, geliştirilmesi, eğitim ve öğretiminin önündeki yasal ve fiili engellerin kaldırılması için herhangi bir tartışmaya gerek bile yoktur.

 

Kürt sorunu nedeniyle ülkenin bir bölümü yıllarca olağanüstü hal rejimiyle yönetildi. Bu süreçte bölgede işkence, faili meçhul cinayetler, yerinde infaz ve kayıp olayları gibi ağır hak ihlalleri yaşandı. Failleri ortaya çıkaracak soruşturmalar derhal başlatılmalı, sürmekte olan soruşturma ve yargılamaların ise sağlıklı sonuçlanması için gerekli önlemler alınmalıdır. Kısacası bölgede, olağanüstü hal rejiminin tüm izlerinin silindiği, koruculuk sisteminin sonlandırıldığı, olağan şartların ve hukukun geçerli olduğu bir sosyal yaşam derhal tesis edilmelidir.

 

Ağır işkence ve katliam olaylarının gerçekleştiği Diyarbakır'daki 5 No'lu Cezaevi'nin kapatılıp okul yapılmak istenmesi bir iyi niyet girişimi olmakla birlikte, eksik bir yaklaşımdır. Kürtlere yönelik gerçekleştirilen insanlık dışı uygulamaların simgesi durumundaki bu cezaevi, gerçeklerin üzerinin örtülmemesi ve toplumun geçmişteki acıları ile yüzleşebilmesi için müze haline getirilmelidir.

 

Elbette bu sürecin seyrini belirleyecek olan önemli bir unsur da onun nasıl yürütüleceğidir. Bir barış sürecinde hedefe ulaşabilmenin en temel koşulu diyalogdur. Dolayısıyla diyalogun, sürece katkı sunabilecek hiçbir kimse ya da çevreyi dışarıda bırakmaksızın Kürt Sorunun tüm öznelerini ve toplumsal dinamiklerini kapsayacak biçimde gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu bağlamda sürecin gelişmesinde önemli katkısı olabileceği düşünülen Yol Haritası'na fiili engeller çıkarmaktan vazgeçilmeli ve içeriğinin kamuoyu tarafından bir an önce öğrenilmesi için gerekli kolaylıklar sağlanmalıdır.

 

Unutulmamalıdır ki barış umutlarının yeşerdiği her dönemde savaş ve şiddetten yana olan güçlerin engelleme ve provokasyon çabaları hep olmuştur, şimdi de olacaktır. Bu süreçte gerçekleşecek her ölümün umutları körelteceği, çözümü daha da zorlaştıracağı açıktır.

 

Her şeye rağmen savaş ve şiddet yanlısı güçlere inat, bugün bu ülkede özgürlüğe, barışa ve demokratikleşmeye doğru giden yol, evlatlarını yitirmiş Kürt ve Türk analar, emekçiler, aydınlar, sanatçılar, barış ve insan hakları savunucuları tarafından el ele, adım adım yürünüyor. Bu yürüyüşün önünü artık hiçbir güç kesemez. Halkların kardeşliğini bozamaz. Hedefe; Kürt sorununun onurlu, adil ve demokratik çözümüne, yani barışa ve özgürlüğe ulaşmaya kararlıyız. Bu nedenle de bugün Diyarbakır'da, İstanbul'da, Adana'da ve İzmir'de kısacası Türkiye'nin dört bir yanında sokakları dolduran barış isteyen yüz binlerle gücümüzü birleştiriyor ve haykırıyoruz:

  

Yaşasın Barış, Yaşasın Halkların Kardeşliği! Biji Aşiti !  Biji Bratiya Gelan !

 

Ankara'da barış için...

1 Eylül Dünya Barış Günü eylem ve etkinlikleri için bir araya gelen Ankara Demokrasi Güçleri İHD Ankara Şubesinde basın toplantısı düzenledi. Kurumlar adına basın açıklamasını Selma Gürkan yaptı. Açıklamada, Halkların barış ve demokratik çözüm talebinin göz ardı edilemez hale geldiği belirtilirken, diyalog sürecinin geliştirilmesi halinde çözüm koşullarının oluşturulacağı ifade edildi. Akşam da İnsan Hakları Anıtı önünde toplanarak Sakarya Caddesine yürüyüş yapıldı. Eylem Ankara Kadın Platformu üyesi kadınların yürüyüşüyle son buldu.

İstanbul'da barış için ...

1 Eylül Dünya Barış Günü, Barış ve Demokratik Çözüm Platformu öncülüğünde İstanbul'da da coşkuyla kutlandı. Sağanak yağmura rağmen bir araya gelen on bin kişi hep bir ağızdan barış taleplerini haykırdılar. Miting, 12.00'de Tepe Natilius önünde başladı. Kitlenin saat 15.00'de Kadıköy İskele Meydanı'na girmesiyle program başladı. Saygı duruşunun ardından,  Barış ve Demokratik Çözüm Platformu ortak açıklaması, KESK İstanbul Şubeler Platformu dönem başkanı Hatun İldemir tarafından okundu. İldemir konuşmasında "Kürt sorunu Türkiye'nin sorunudur" dedi.

Adana'da barış için ...

Adana'da da 1 Eylül Dünya Barış günü demokratik kitle örgütlerinin saat 12.30'da 5 Ocak Meydanı'ndan İnönü Parkı'na kadar oluşturduğu barış zinciriyle başladı. Her dilde Barış yazanlı dövizlerle yapılan yürüyüş boyunca barış talebi dile getirildi. İnönü Parkı'nda kurumlar adına açıklama yapan Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Güven Boğa, "Türkiye'nin barış arayışı yanlış politikalarla boşa çıkarılmamalıdır. Kürt sorunun demokratik çözümüne dair beklentilerin her zamankinden fazla yükseldiği bir ortamda 1 Eylül Dünya Barış gününü karşılıyoruz. Oldukça farklı çevrelerin katıldığı bu tartışma, barışa duyulan özlemi yansıtması açısından anlamlıdır. Sürdürülen arayış, Türkiye toplumunun bir kez daha hayal kırıklığına uğramaması için dikkat ve özenle planlanmalıdır" dedi. Açıklamasında kardeşlik zemininin korunması gerektiğine dikkat çeken Boğa, operasyonların durdurulması gerektiğini söyledi.