12 EYLÜL FAŞİZMİ SÜREKLİ BİR YÖNETİM BİÇİMİ HALİNE GELMİŞTİR
12 Eylül 1980 askeri darbesi ile Türkiye`nin uluslararası emperyalizme bağımlılığı had safhaya ulaşmış, toplumsal muhalefet ve örgütlenme kültürü büyük yara almış, sosyo ekonomik yapıda önemli dönüşümler gerçekleşmiştir. Bu dönemde yüz binlerce insan kovuşturmaya uğramış, işkenceden geçirilmiş, gözaltında kaybedilmiş, 50 kişi idam edilmiştir.
NATO konseptinin bir parçası olan Türkiye‘de 12 Eylül darbesi bütünüyle ABD emperyalizminin yönelimleri doğrultusunda gerçekleşmiştir. Darbe öncesinde uluslararası kapitalizme ekonomik ve siyasi yönlerden bağımlı olan kesimler yükselen eşitlikçi, toplumcu, bağımsızlıkçı muhalefete karşı sayısız yıldırma ve yok etme yöntemini farklı biçimlerde uygulayarak darbenin koşullarının olgunlaşmasını beklemişlerdir.
12 Eylül‘ün ekonomik özü, neo liberal serbest pazar ekonomisine kapıların ardına kadar açılması, sömürünün sınırsızlaşması, emeğin haklarının parça parça eritilmesi, kalkınma ve sanayileşme perspektifinin tasfiye edilmesinde aranmalıdır. Sosyal, ekonomik kazanımların yok edildiği, özgürlüklerin kısıtlandığı, büyük bir gözaltı toplumuna geçiş böylece sağlanmıştır. Bu durum, bugün kendisi de 12 Eylül‘ün bir ürünü olan iktidar eliyle sürdürülmektedir.
Anti demokratik seçim barajı, örgütlenme özgürlüğü yasakları, üniversite özerkliğinin ortadan kaldırılması, YÖK garabeti, RTÜK gibi kurumlar 12 Eylül döneminin ürünleri olarak bugün mevcut iktidarca sürdürülmektedir. 2010‘da darbenin 30. yılında ‘askeri vesayete son verme‘ olarak lanse edilen referandumun içeriği ve sonrasında yaşanan gelişmeler bu gerçeğe işaret etmektedir. İktidarın 9 yılda yürüttüğü gerici ve piyasacı siyaset referandum sonrasında doruk noktasına ulaşmıştır. Üniversiteler, bilim kurumları, emniyet, yargı, bürokrasi, medya ve ordu, siyasi iktidarca dizayn edilmiş durumdadır. Emek alanı serbest, güvencesiz, taşeronlaşmayı özendiren politikalarla biçimlendirilmekte, sendikasızlaştırma yayılmaktadır. Özelleştirilen ülke birikimleri, ranta dayalı kâr maksimizasyonu adına doğal hayatın ve insan yaşamının bütün alanlarına yayılmaktadır. Gazetecilerin, öğrencilerin keyfi yollarla tutuklanması, yaşam ve üretim alanlarına HES‘lerin yapılmasına karşı çıkan halkın üzerine jandarma ve polisin sürülmesi, sosyal mekanların saldırıya uğraması, sınırlanması v.b. ülkenin büyük bir cezaevine dönüştürülmek istendiğinin kanıtları durumundadır.
Önümüzdeki günler bu baskıların yoğunlaşma evresine gireceğini göstermektedir. Kamu kurumu niteliğindeki anayasal meslek kuruluşları arasında bulunan birliğimiz TMMOB‘nin neo liberal sömürü ve rant politikaları karşısındaki net tutumu, bu baskıların hedefi olmasına yol açmıştır. İktidar son KHK‘lerle Birliğimizi ve Odalarımızı işlevsizleştirerek kendi hiyerarşisine dahil etmek istemekte, kamusal hizmet ve denetimi serbestleştirmektedir.
12 Eylül‘le gerçek hesaplaşma, onun piyasacı, özgürlükleri dışlayan, emperyalizme bağımlılığı pekiştiren bütün uygulamalarını tasfiye etmekten geçmektedir. Eşit, özgür, demokratik ve tam bağımsız bir Türkiye‘de 12 Eylül kurumlarına da bu zihniyetin güncel devamcılarına da ihtiyaç olmayacaktır.
Ali Ekber ÇAKAR
TMMOB Makina Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı