EMİN KORAMAZ "Boşuna mı okuduk?" KAMPANYASINI ANLATIYOR
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz 18.09.2023 tarihinde "Boşuna mı okuduk?" kampanyasıyla ilgili BirGün Gazetesi'nin sorularını yanıtladı.
1) TMMOB çok kritik bir dönemde, Cumhuriyetin 100. Yılına doğru giderken, yeni bir kampanya başlattı. Kampanyanızın ana sloganı ‘Boşuna mı okuduk?’ sorusuna odaklanıyor. Bu süreçte TMMOB neyi hedefliyor?
Bugün ülke olarak oldukça kritik bir eşikteyiz. Hepinizin bildiği, hissettiği gibi, ülke tarihimizin en büyük ekonomik krizlerinden birini yaşıyoruz. Hayat pahalılığının, artan fiyatların, yaşanan zamların konuşulmadığı tek bir ortamımız kalmadı.
Akaryakıttan doğalgaza, gıda fiyatlarından kiralara kadar her alanda yaşanan zamlar nedeniyle insanlar nefes alamaz hale geldi. Ücretli çalışanlar için ev, araba almak, mal sahibi olmak artık imkansız durumda. Hayat pahalılığı, işsizlik, yokluk ve yoksulluk bütün toplum kesimlerinin yaşamını tehdit eder hale geldi.
Giderek zorlaşan yaşam koşulları altında işsizlik, hayat pahalılığı, düşük ücretler, güvencesizlik, özlük hakları ve örgütlenme sorunları ülkemizde çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarının öncelikli sorunları olmaya devam etmektedir. Ücretli çalışan her meslektaşımız ve henüz eğitim-öğretim sürecindeki öğrenci arkadaşlarımız, kendilerini yarının potansiyel işsizi olarak görüyor artık. Tecrübeli meslektaşlarımızın bile işsiz bırakıldığı yada işsizlikle tehdit edildiği bu dönemde, özellikle genç meslektaşlarımızın sorunları çok daha büyük boyutlara ulaşmıştır.
Bizler, tam da bu sebeplerden dolayı, TMMOB olarak üzerimize düşen sorumlulukların bilinciyle bir kampanya başlatma kararı aldık. Ülkemizin yetiştirdiği mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak soruyoruz, boşuna mı okuduk?
Mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak, bizler, bilimi ve doğal kaynakları insanlığın hizmetine sunan bir mesleği uyguluyoruz. Tarımsal ve sanayi üretiminin itici gücüyüz. Ülke imarında, enerji üretim ve dağıtımının tüm aşamalarında, iletişim sektöründe, madenlerimizin bulunup işletilmesinde ciddi görevler üstleniyoruz. Ülke sanayisinin, tarımının, doğal çevrenin, ormanlarımızın, tarihi kültürel varlıklarımızın korunması, geliştirilmesi ve gelecek kuşaklara taşınması asli sorumluluğumuz.
Bu boyutuyla bakıldığında üretimi yatırımı, insanı doğayı dışlayan, dışa bağımlı politika ve uygulamaların yıkıcı sonuçları en fazla bizlerin meslek uygulama alanlarında hissediliyor. Buna ses çıkarmak, meslek itibarımıza, ülkemizin ve halkımızın geleceğine sahip çıkmak zorundayız.
2) Kampanya boyunca dile getireceğiniz ve aslında yukarıda da giriş yaptığınız sorunlarınızı biraz daha açacak olursak…
Özelleştirmeye, piyasalaştırmaya, ranta dayalı politikalar sonucu biz mühendislerin varlık nedeni olan sanayi tesislerimiz, enerji santrallerimiz, iletişim alt yapımız, demir-çelik ve petro kimya tesislerimiz, tarıma dayalı kuruluşlarımız haraç mezat satılıyor. Ülkemizin mühendislik alt yapısı ve üretim yeteneğimiz aşındırılıyor.
Elde kalan az sayıdaki kuruluş da idari bütünlükleri parçalanarak ve serbestleştirme uygulamalarıyla etkisizleşiyor. Meslek uygulama alanlarımız gün geçtikçe daraltılıyor. Mesleğimizin kamusal içeriği boşaltılıyor.
Geldiğimiz noktada, iş güvencesine sahip olmamak, çalışma koşullarının giderek ağırlaşması, yetersiz ücret, işsizlik tehlikesi, sigortasız çalıştırılma, fazla çalıştırma, iş saatleri ihlali; sosyal hak ve özlük hakkı ihlalleri, insan onuruna yaraşır emeklilik sürecini yaşayamama ortak sorunumuz haline geldi. Artan kiralar, kontrol altına alınamayan fiyatlar, temel tüketim maddelerinde yaşanan kıtlık, düşen alım gücü, açlık sınırına düşen ücretler ve giderek artan işsizlik bizlerin de yaşamını söndürüyor.
Kamuda çalışan meslektaşlarımız düşük ve eşitsiz ücret, sözleşmeli istihdam, özlük hakkı kayıpları ve teknik personel ataması yapılmaması gibi sorunlarla yüz yüze.
Özel sektörde çalışan meslektaşlarımızın tamamına yakını yatırımların durması, projelerin iptal edilmesi, reel sektörün tıkanması gibi sorunlardan etkilendiler.
Serbest çalışan, küçük büro ve atölye sahibi meslektaşlarımızın pek çoğu artan maaliyetler, iş hacminin azalması, artan borç yükü nedeniyle iş yerlerini kapatmak zorunda kalıyor.
İşsizlik, esnek çalışma, güvencesizlik, sağlıksız çalışma koşulları ve reel ücret kaybı gibi sorunlar tüm meslektaşlarımızı tehdit ediyor.
Birliğimiz ile SGK arasında yapılan asgari ücret protokolünün SGK tarafından tek taraflı olarak feshedilmesi, meslektaşlarımızın düşük ücretlerle sınırsız biçimde sömürülmesine zemin hazırladı.
Aslında duruma baktığınızda, siyasal iktidarın karar ve uygulamaları, meslektaşlarımızı olduğu kadar meslek alanımızı ve mesleki faaliyetlerimizden faydalanan halkımızı da olumsuz etkiliyor.
Bilime ve tekniğe aykırı olarak çıkarılan yasalar ve yapılan mevzuat değişiklikleri nedeniyle halkın iyi ve güvenli mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmeti alması engelleniyor.
Bu yüzden şunu ısrarla vurgulamak gerektiğini düşünüyorum; Bu kampanya yalnızca biz mühendis, mimar ve şehir plancılarının sorunlarıyla sınırlı değil, aynı zamanda halkımın ve ülkemizin geleceğine dair en temel sorunlarıdır. Üreten, kalkınan, sanayileşen ve hakça bölüşen bir ülkede yaşamak istiyorsak hep birlikte mücadele etmeli ve çözüm üretmeliyiz.
3) Ücretli çalışanların en büyük sorunlarından biri de sizin de az evvel bahsettiğiniz TMMOB’nin asgari ücret belirleme yetkisinin elinden alınması, bu bir süredir çokça gündem olan bir konu…
Güvenceli ücret, temel sorunlarımızın başında geliyor. TMMOB, Sosyal Güvenlik Kurumu ile 2012 yılında imzalanan protokol gereği her yıl düzenli olarak mühendis, mimar ve şehir plancılarının alacağı asgari ücreti belirliyordu. Bu ücret belirlenirken hayat pahalılığından tutun da, üretilen teknik hizmetlerin kalitesinin düşmemesi için gereken temel refah gibi bir çok unsur değişken olarak kullanılıyordu.
Gerçekleştirilen denetimlerle de, meslektaşlarımızın bu belirlenen ücretin altında ücret alması engelleniyordu. Bu sayede ücretli çalışan meslektaşlarımızın hakları görece iyileşmeye başlamıştı.
Serbest piyasanın acımasız sömürü ortamında emeğin ve ücretin güvencesine yönelik atılan bu olumlu adım bir süre sonra dikkatleri üzerine çekti. Sermaye gruplarının baskısıyla iktidar, uygulamada olan protokole müdahale etmeye başladı. Çok geçmeden SGK, imzaladığımız protokolün içini boşaltmak ve uygulamayı sonlandırmak için girişimde bulundu. Tüm itirazlarımıza rağmen TMMOB Asgari Ücret Protokolümüz haksız yere, SGK tarafından tek taraflı olarak feshedildi.
Buna karşın TMMOB ve odalarımız asgari ücret mücadelesine devam etti. Çünkü meslektaşlarımızın güvenceli ücret alması, özlük haklarının içinde ilk sırada yer alırken, yurttaşlarımızın teknik hizmetlere kesintisiz ve kolay ulaşabilmesi içinde büyük bir önem arz ediyor.
Asgari ücret mücadelesini sürdürmemiz, iktidarın gündemine tekrar geldiğinde bu defa yönetmeliklerimiz ile fiilen uygulama alanı kazanan mühendis, mimar ve şehir plancısı asgari ücreti belirleme sürecine mahkeme kararları ile müdahale edildi. TMMOB ve Odalarımızın asgari ücret belirleme yetkisi elimizden alındı.
Böylece mühendis, mimar ve şehir plancıları sermayenin sömürüsü karşısında savunmasız bırakıldı ve haklarımız gasp edildi.
Bu yüzden ısrarla söylüyoruz; Meslek sorunlarımızın çözümü ve haklarımız için vereceğimiz mücadele hepimizim mücadelesidir. Toplumsal bir sorundur. Siyasi iktidarın bilinçli bir şekilde akla ve bilime savaş açıp bir mesleği ve onun kurucu tüm niteliklerini yok etmesi, tüm topluma yönelik bir saldırıdır.
4) Peki, TMMOB kampanya sürecini nasıl yürütecek? Neler yapacak?
Kampanyamızın ilk adımını 19 Eylül’de başlatacağız. Konuşmamın başında vurgulamıştım. En can alıcı sorunu önümüze koyuyoruz bu dönemde. Meslektaşlarımızın, özellikle genç meslektaşlarımızın sitemini dile getiriyoruz; Boşuna mı okuduk?
Meslek itibarımızı korumak, haklarımıza sahip çıkmak için sesimizi yükseltiyoruz. Bilim ve tekniğin, mesleğimizin bu ülkenin geleceğiyle doğrudan ilişkili olduğunu her fırsatta görüyoruz. Bakın işte, toplumumuzun kanayan yarası. 6 Şubat depreminin izleri ortada. Yaşadığımız yıkımın toplumsal ve ekonomik sonuçları toparlanamaz boyuttadır. Çok açık ki bizim bu ülkeye bu ülkenin de bize ihtiyacı var. Bizler, meslektaşlarımız niçin başka ülkelerde yaşamak zorunda kalalım? Niçin gençlerimiz ailelerini hayatlarını bırakıp gitmek zorunda kalsın? Bu ülkeye, bizleri yetiştiren bu topraklara bir borcumuz var oysa bizim. Gönül bağımız, hayat ortaklığımız var.
Yaklaşık 2 ay boyunca aktif sürdüreceğimiz bir kampanya süreci örgütlüyoruz. TMMOB’ a bağlı 24 meslek odası, yüzlerce şube-temsilcilik ve il koordinasyon kurulları ile birlikte hem sokakta hem sosyal medyada gerçekleştireceğimiz eylemlerimiz olacak. Özellikle genç meslektaşlarımızın kendi sorunlarını anlattığı, mesleğimizi onlardan dinlediğimiz bir çalışma gerçekleştireceğiz.
5) Son olarak kampanya sürecine dair söylemek istedikleriniz var mı?
Meslek örgütümüz TMMOB’nin 69. Yılındayız ve Cumhuriyet’in de ikinci yüzyılına yaklaşırken bizler, tarihinden aldığımız bir sorumlulukla çağrı yapıyoruz.
Nazım Hikmet’in şiirlerinden o bilindik mısrayı anımsarsınız; ‘Yok edin insanın insana kulluğunu bu davet bizim’ Evet, bu davet bizim.
Davetimiz hem meslektaşlarımıza hem de ülkemizin tüm emekçilerinedir. Meslek itibarımızı korumak, haklarımızı kazanmak, çocuklarımıza yetiştiğimiz gökyüzü altında güvenceli bir gelecek yaratmak için hep birlikte mücadele edelim diyoruz.
Satılan her kamu kurumu, her fabrika, her orman, her dere bizlere aittir. Özelleştirmelerle talan edilen, sadece kamu kaynaklarımız değil aynı zamanda yaşam alanlarımız, emeğimiz, geçim kaynaklarımız, geleceğimiz.
Gelin bundan vazgeçmeyelim. Hep birlikte mücadele edelim. İnatla itibarsızlaştırılmaya çalışılan mesleğimize birlikte sahip çıkalım. Mesleğimizin yarattığı değerlere, ondan ürettiğimiz ortak akla ve bilgiye halkımız ve ülkemiz için sahip çıkalım. Eğer bugün sesimizi yükseltmezsek, yarın kaybedeceğimiz koca bir ülke olacak. Bu yüzden üstüne basa basa söylüyorum; Bizim, topraklarında yetiştiğimiz bu ülkeye, bu ülkenin de bizlere ihtiyacı var…
Ülkemizden giden gençler diyor ya hani sosyal medyada sık sık görüyoruz; ‘Bu ülke bir mühendis kaybetti…’ diye, ben buna itiraz ediyorum. Tek bir genç meslektaşımızı bile kaybetmek demek, bu ülkenin geleceğini kaybetmek demektir. Gelin bu geleceğe, geleceğimize hep birlikte sahip çıkalım.