17 AĞUSTOS 1999 BÜYÜK MARMARA DEPREMİ VE ÜZERİNDEN 23 YIL GEÇTİ. SESİMİZİ DUYAN VAR MI?
Büyük Marmara Depremi'nin 23. Yılı kapsamında gerçekleştirilecek anma etkinlikleri doğrultusunda yapılacak olan Meşaleli Deprem Yürüyüşüne İzmit Kaymakamlığı tarafından güvenik(!) gerekçesi ile izin verilmediği için TMMOB Kocaeli İKK olarak 21.00'da gerçekleştirilecek olan Basın Açıklamasını 20.30'da İzmit Deprem Anıtı'nda Meşalelerimiz ile gerçekleştirdik.
17 AĞUSTOS 1999 BÜYÜK MARMARA DEPREMİ VE ÜZERİNDEN 23 YIL GEÇTİ. SESİMİZİ DUYAN VAR MI?
7,4 büyüklüğündeki Gölcük depremi tüm Marmara bölgesini etkilemekle birlikte can kayıpları ve ekonomik sonuçları itibariyle tüm Türkiye’yi sarsmıştı. Ancak 1999 Gölcük depreminin üzerinden 23 yıl geçmiş olmasına rağmen Büyük Marmara Depreminden 12 yıl sonra gerçekleşen Van Depreminin ortaya çıkardığı yıkım ve can kayıpları, ülkemizin depreme karşı hazırlıkta sınıfta kaldığını nasıl ortaya koyduysa, Van Depreminden 9 yıl sonrada yaşanan İzmir Depreminin sonuçları da hala geçmişten ders almadığımızın ve bir arpa boyu yol alamadığımızın somut bir göstergesi olmuştur.
Gölcük Depremi, ülkemizin depreme bakış açısının değişmesinde bir milat olarak kabul edilmektedir. 17 Ağustos Depremi’nden çıkan ders, coğrafi riskler göz ardı edilerek kurulan şehirlerin, plansız-çarpık kentleşmenin ve mühendislik hizmeti almayan yapıların insanlar için büyük tehdit oluşturduğuydu. 1999’dan sonra, deprem sonrası müdahaleden çok deprem öncesi alınması gereken tedbirlerin düşünülmesi gerektiği tüm çevrelerce benimsendi. Ortaya çıkan bu fikir birlikteliği sonucunda güvenli ve sağlıklı bir yaşam, yapılaşma ve çevre için nelerin yapılması veya yapılmaması, ne tür önlemlerin alınması gerektiği konularında fikirler öne sürülmüş, bunların değerlendirilmesi sonucunda kamu kurumlarınca strateji ve eylem planları oluşturulmuştur. Ancak bugün geriye dönüp baktığımızda depremin yarattığı yıkımın ve yaşadığımız toplumsal travmanın büyüklüğüne rağmen, deprem gerçeğiyle gerçekten yüzleştiğimiz, yeni depremlere hazırlanma konusunda mesafe katettiğimiz söylenemez.
AFAD’ın 2011 yılında yapmış olduğu geniş tabanlı bir çalışma ile hazırlanan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı (UDSEP) kapsamında, büyük çoğunluğu 2017 tarihinde bitirilmek üzere 2023 yılında tamamlanması hedeflenen çalışmalar Bakanlar Kurulu Kararı olarak 18.08.2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Ancak ülkemizin yapı stokunun durumu belirsizliğini korumaktadır. UDSEP’e göre 2017 yılında tamamlanması öngörülen bina envanteri çalışması tamamlanamamış, dahası resmi kurumlar hariç başlanamamıştır. Bunun sonucu olarak mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi de mümkün olmamaktadır. Bu binaların tespiti ne yazık ki deprem tarafından son derece ağır bedeller karşılığı yapılmaktadır.
Kamu binaları hakkında bilinmezlik devam etmektedir. Okulların, yurtların, kreşlerin, hastanelerin sayısı, ne kadarının tarandığı, ne kadarı hakkında yıkım, güçlendirme veya kullanım kararı verildiği, ne kadarının yıkıldığı veya güçlendirilecekse projelerinin yapıldığı ve ayrıca ne kadarının güçlendirildiği konusu kamuoyunun bilgisi dahilinde değildir.
Yapı Denetim Yasasında köklü, kalıcı, önleyici değişikliklere ihtiyaç var.Kamusal bir anlayışla yürütülmesi gereken “yapı denetim” sistemi tümüyle ticarileştirildi. Odalarımızın mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme ve denetleme gereklilikleri yapı denetim süreçlerinden dışlandı.
İmar affı başlı başına cinayettir. Halihazırda yapı stokumuzla ilgili belirsizlikler ve tehlikelerin üzerine siyasal iktidarlarca çıkarılan imar afları can ve mal kayıpları tehdidini büyütmektedir. İmar afları kaçak yapılaşmanın en önemli teşvik unsurlarından birisi olmuştur. İmar affı toplumun sağlıklı ve güvenli konutlarda yaşamasını belirsizliğe sokmaktadır. Mühendislik hizmeti almadığını varsaydığımız yapıların yasallaştırılmasıyla, bu yapıların doğa olayları karşısında hasara uğramaları halinde sorumluluk, bu kararı alan devletin, siyasi iktidarın üzerindedir. Bir binaya iskan ruhsatı verilmesi, devletin vatandaşa ‘Bu binada oturabilirsin’ demesi anlamına gelir.
Kentlerin yeniden yapılandırılması ve depreme dayanıksız binaların yenilenmesi için gerekli olan “Kentsel Dönüşüm” uygulamaları amacından saptırılarak inşaat firmalarına kaynak aktarılmasının, kentsel rantların iktidar yandaşlarında toplanmasının bir aracı haline getirildi.
Kent merkezlerinde bulunan afet toplanma alanı statüsünde park, bahçe ve meydanlar yapılaşmaya açılarak afet sonrasında yaşamı sürdürmeye olanak verecek güvenli alanlar ortadan kaldırıldı.
Deprem Şurası, Ulusal Deprem Konseyi gibi oluşumların devre dışı bırakılması; sorunlu mevzuat düzenlemeleri, kentsel dönüşüm programlarının ranta yönelik olması, bütün ülkenin imara açılması ve sonraki depremlerde de oluşan sosyal yıkım tablosu ile tekrar tekrar görüldü.
Sorunlu dolgu alanları, dere yatakları ve kıyılar imara açıldı; her yere AVM’ler, gökdelenler yapılmaya devam edildi.
Bilinmelidir ki, depreme hazırlık konusunda 23 yıl öncesinden daha iyi durumda değiliz. Yaşanacak İstanbul ya da başka benzer bir depremin sonuçları çok daha ağır olacaktır.
Bu nedenle depremlere karşı kalıcı önlemler kapsamında yapılması gerekenler özetle şunlardır:
- İmar afları cinayete davetiye çıkarmaktadır. İmar affından yararlanan tüm yapılar Mimarlık, Mühendislik ve Şehir Plancılığı hizmeti almamış varsayılmalı ve denetime tabi tutulmalıdır.
- Kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm konusu, mekân düzeyinde değil sosyal, ekonomik ve mekânsal gelişmenin bir bütünü olarak ele alınmalıdır.
- Başta İmar Kanunu, Yapı Denetim Kanunu, Kentsel Dönüşüm Kanunu ve ilgili tüm Kanunlar ve bağlı yönetmelikleri, kamu yararı ilkesi gözetilerek ve bütüncül bir anlayışla yeniden düzenlenmelidir.
- Yapı denetimi sistemi TMMOB ve bağlı Odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla kamusal bir anlayışla yeniden düzenlenmelidir. Ülke genelindeki yapılar incelenerek riskli yapılar tespit edilip güvenli hale getirilmelidir. Tüm yaşam alanlarımız bilimin ve teknolojinin rehberliğinde, insanların ihtiyaçları doğrultusunda ve doğayla barışık biçimde yapılandırılmalıdır.
- Halkın güvenli yaşam hakkının korunması için işlerin Odaları tarafından eğitilen ve belgelendirilen Yetkili Mühendis/Mimar/Şehir Plancıları eliyle yapılması sağlanmalıdır.
- Deprem konusunda denetleyici ve uygulayıcı rolü olan kamunun teknik anlamda güçlü kılınması için, kamuda yetersiz olan mimar, mühendis ve şehir plancısı sayısının artırılması gerekmektedir.
- Risk azaltma odaklı bütünleşik bir afet yönetiminin ana hatlarını içerecek şekilde düzenlenecek bir çatı yasa altında, afet mevzuatı yeniden yapılandırılmalı; diğer ülkelerde de örneğine rastlanan, deprem özelindeki çalışmalara referans olacak bir “FAY YASASI” kazandırılmalı; planlama ve yapılaşma açısından “Diri Fay Haritası Kullanımına” ve “Yüzey Faylanması Tehlikesinin Değerlendirilmesine” ilişkin alt mevzuatı oluşturulmalıdır.
- Afet mevzuatı yeniden yapılandırılırken “İmar ve Yapı Üretim ve Denetim Kanunu” yeniden yapılandırılmalıdır.
- Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planı(UDSEP 2012- 2023) Gereklilikleri acil Olarak yerine getirilmelidir
- Her şeyden önce en hızlı şekilde DEPREM MASTER PLANI oluşturulmalıdır.
- Vatandaşa hizmet edecek tüm kamu binaları özellikle hastaneler ve okullar acilen depreme güvenli hale getirilmelidir.
- Yapı Stok Envanterinin çıkartılıp risk bölgeleri haritaları çıkartılmalıdır.
- Acil toplanma alanları uluslararası standartlara uygun hale getirilmeli; olası bir afette İnsani ihtiyaçları karşılayacak şekilde şimdiden hazırlanmalıdır.
- Deprem sonrasında çadır ve konteyner konulacak alanların şimdiden alt yapılarının eksiksiz olarak tamamlanması gerekmektedir.
- Bilimsel ölçekte kent planları yapılmalı; nitelikli bir mühendislik eğitimi koşulları sağlanmalıdır.
- Afet anı ve sonrasına odaklanmaktan daha çok afet öncesine odaklanılmalı. Tüm ülke toprakları inşaat sektörünün bir arazisi olarak görülmemeli, bilimsel bilgi ve kent planlaması kapsamında ve ihtiyaç temelli yapılar yapılmalıdır.
- Kentsel dönüşümü; bireysel dönüşümlerden ziyade yasanın amacına yönelik, geniş alanlarda alanın tamamını kapsayacak şekilde yeniden planlayarak daha ferah ve konforlu yaşam alanları oluşturulmalıdır.
- Vatandaşlarımız “DEPREM GERÇEĞİ” konusunda sürekli bilinçlendirilmelidir.
- Afet için belirlenen Acil müdahale yollarının devamlı açık olması sağlanmalıdır. Bu yollara cephe olan yapıların deprem yönünden güvenli yapılar olması gerekmektedir ve Bu yollarda hiçbir zaman araç park etmesine izin verilmemelidir.
- Acil durum toplanma alanları olarak belirlenen okulların depreme dayanıklı olmaları gerekmektedir.
Ve son söz olarak şunu söylüyoruz. Acıları yeniden yaşamamamız için ülke olarak depreme hazırlıklı olmamız gerekiyor. Depreme hazırlıklı olmak için de bilimin, tekniğin ve doğanın sesine kulak verilmelidir.
Bizler bu ülkenin mühendisleri mimarları ve şehir plancıları olarak, kaybedecek tek bir günümüzün dahi olmadığını hatırlatıyor, siyasal erki ve ilgili kamu idarelerini, gerekli tedbirleri almaları için derhal harekete geçmeye davet ediyoruz. Odalarımızın üzerine düşen vazifeleri yerine getirmekte hazır ve kararlı olduğumuzunda altını çiziyoruz.
17 Ağustos 1999 Gölcük depreminde hayatını kaybetmiş vatandaşlarımızı ve 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminde sahada aktif görev almış, 22 Mayıs 2022 tarihinde de hayatını kaybeden Kuzey Anadolu Fay Hattı konusunda uzman, Türkiye Deprem Vakfı Kurulu üyesi Dr. Oğuz GÜNDOĞDU hocamızıda saygıyla anıyoruz.
Depremi unutmayacağız ve unutturmayacağız! 17.08.2022
Mehmet Ali ELMA
TMMOB Kocaeli İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri