30 BİN MİMAR,MÜHENDİS VE ŞEHİR PLANCISI ANKARA`DA BULUŞTU
Yayına Giriş Tarihi
Türkiye’nin dört bir yanından gelen mühendis, mimar ve şehir plancıları, "Haklarımız, geleceğimiz, halkımız, ülkemiz için söyleyecek sözümüz var” çağrısıyla Ankara Sıhhiye Meydanı’nda buluştu. Otuz bin kişinin katıldığı mitingte MMO, onbeş bin kişilik kortejiyle ve coşkusuyla alana damga vurdu.
15 Mayıs Pazar günü sabah saatlerinden itibaren TMMOB`ye bağlı 23 odanın pankartları altında Tren Garı`nda toplanmaya başlayan mühendis, mimar ve şehir plancıları taşıdıkları dövizlerle meslek alanları üzerinden Türkiye`nin sorunlarına dikkat çektiler.
Bandista`nın müzikleri eşliğinde mitingi alanına giren coşkulu kalabalık, sloganlarla "Eşitlik, özgürlük, bağımsızlık, demokrasi ve bir arada yaşama" taleplerini dile getirdi.
DİSK, KESK, TTB, ÖDP, ESP, CHP, EHP, Gençlik Muhalefeti‘nin de destek verdiği miting, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı`nın konuşmasının ardından Sevinç Eratalay konseriyle sona erdi.
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın miting konuşması şöyle:
Bütün taşlar gibi vakarlı,
hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
ve aç çocukların dargın yüzlerine benzeyen elleriniz.
Arılar gibi hünerli hafif,
sütlü memeler gibi yüklü,
tabiat gibi cesur
ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz.
Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
İnsanlar, ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi,
Halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeğe muhtaçsınız.
Ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,
göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
ses yalan söylüyorsa,
söz yalan söylüyorsa,
ellerinizden başka herşey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.
(Nazım Hikmet)
Bugün burada dostların arasındayız.
Bugün burada güneşin sofrasındayız.
Bugün omuz başlarımız arasında boşluk bırakmamak için buradayız.
Bugün "itirazımız var" demek için buradayız.
Hoş geldiniz arkadaşlar.
Bu ülkenin aydınlık yüzlü, aydınlık beyinli, aydınlık yürekli yiğit insanları hoş geldiniz.
Mühendisler, mimarlar, şehir plancıları hoş geldiniz.
Mesai arkadaşlarım, yol arkadaşlarım hoş geldiniz.
TMMOB‘nin dostları hoş geldiniz.
Emek örgütlerinin, meslek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, siyasal partilerin, dergilerin, çevrelerin, platformların yöneticileri, üyeleri, "Bugün hepimiz TMMOB‘liyiz" demeye gelenler hoş geldiniz.
Hepinizi TMMOB Yönetim Kurulu adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.
Önce hepimiz hep birlikte görmeyen gözlere göstermek, duymayan kulakları açmak için flamalarımızı, şapkalarımızı sallayarak, ıslıklarımızla, ses çıkararak hep birlikte haykıralım. Görsünler, duysunlar:
İtirazımız var yaşananlara, itiraz ediyoruz!
Evet, Sevgili Arkadaşlar
Nazım‘ın da şiirinde söylediği gibi bu bezirgan saltanatının bitmesi için buradayız.
Gericiliğe ve karanlığa karşı aydınlığı savunmak için buradayız.
Baskıcı ve otoriter yönetime karşı, özgürlük ve demokrasi için buradayız.
Her şeyin para-kâr olduğu piyasa anlayışına karşı eşitliği savunmak için,
Kahrolsun emperyalizm demek için buradayız.
Irkçı ve milliyetçi anlayışın beslediği linç kültürüne karşı, bir arada kardeşçe ve barış içinde yaşamak için,
Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yoldan çözümü için buradayız.
Öznesinde insan olan özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir anayasa için,
Her türlü cinsiyet ayrımcılığına karşı durmak için,
Özerk ve demokratik üniversite için,
Demokratik, parasız eğitim hakkımız için,
Eşit, nitelikli, parasız sağlık hakkımız için buradayız.
Güvencesiz çalışmaya, taşeronlaşmaya, sendikasızlaştırılmaya "hayır" demek için
İnsan odaklı işçi sağlığı ve iş güvenliği için buradayız.
Kentlerimizin, ormanlarımızın, madenlerimizin yağmalanmasına "dur" demek için
Havamıza, suyumuza, toprağımıza sahip çıkmak için buradayız.
Meslek alanlarımıza, mesleğimize, onurumuza sahip çıkmak için,
Haklarımız, geleceğimiz, halkımız, ülkemiz için,
Bugün bu alanda söyleyecek sözümüz var...
Sevgili Arkadaşlar
12 Haziran‘da ülkemiz bir genel seçim daha yaşayacak.
Ülkemizde iktidara gelen tüm düzen partileri yerli ve yabancı sermaye güçlerinin değirmenine su taşıdılar. Halkımızın yıllarca ödediği vergilerle yapılan sanayi tesislerimizi, tarım ve tarıma dayalı sanayi kuruluşlarımızı, enerji santrallerimizi, madenlerimizi, ormanlarımızı, doğal kaynaklarımızı yerli ve yabancı tekellere, onlarla işbirliği içerisindeki yandaşlarına peşkeş çektiler.
Ülke sanayisini ve üretim yeteneğimizi aşındırdılar. Ekonomimizi İMF‘ye, dış politikamızı ABD‘ye teslim ettiler.
Ülkemizi rant ekonomisine, sıcak paraya, dış borçlara ve borç faizlerine mahkum ettiler.
Bizlere ekonomik krizleri, zamları, düşük ücretleri, işsizliği, yoksulluğu ve güvencesiz çalışmayı bıraktılar.
Partizan uygulamalarla kamu kurumlarının içini boşaltılar. Pek çok kamu kurumunu niteliksiz, gerici, ırkçı kadrolara teslim ettiler.
Bunlar da yetmedi; eğitim hakkımıza, sağlıklı yaşam hakkımıza göz diktiler. Paran varsa okursun, paran kadar ilaç, paran kadar tedavi dediler.
Tek dinliliği, tek mezhepliliği, tek milliyeti, tek kültürlülüğü dayattılar. Dini siyasete alet, siyaseti cemaate tahvil ettiler. Gericiliği, ırkçılığı örgütlediler. 12 Martları, 12 Eylülleri yarattılar. Maraş, Çorum, Sivas, Gazi katliamlarını yaşattılar. Kürt sorununu silahla, inkar ve imha yöntemiyle, halkları birbirine düşman ederek çözmeye çalıştılar.
Sevgili Dostlar,
Şimdi başımızda AKP iktidarı var. AKP kendinden önceki tüm iktidarlara rahmet okutuyor.
AKP iktidarı emperyalizme bağımlı sömürü düzenini dinle imanla cilalayarak piyasanın mutlak hakimiyetini kuruyor. Üstüne üstlük bir de büyüme masallarıyla bizleri uyutmaya çalışıyor.
Bu sözde büyümeden çalışanların aldığı pay AKP‘nin iktidara geldiği 2003 yılına göre reel ücretlerindeki %12.5 azalmadır. İşsizlik oranlarındaki artıştır. Sigortasız, güvencesiz çalışmadır. Şu an ülkemizde meslektaşlarımız da dahil olmak üzere çalışabilir her beş kişiden biri işsizdir. Halkımız sadakaya mahkûm edilmiştir. Buna karşılık 8 yıllık AKP iktidarında gelir dağılımındaki adaletsizlik daha da büyümüş, en üst hane geliri ile en alt hane geliri arasındaki fark 8,5 kat artmıştır. İşsizlik Sigortası Fonunda biriken 60,6 milyar Liranın yalnızca 3.7 milyarı ödenmiştir. Çalışanların maaşlarından kesintilerle oluşturulan bu fondaki kaynaklar bile sermaye kesimlerine aktarılmaktadır.
Artık kesinlikle görülmüştür ki, AKP zengin dostu yoksul düşmanıdır. Emperyalizmin ve büyük sermaye güçlerinin ülkemizde şimdi AKP eliyle uyguladığı düzen altta kalanın canı çıksın düzenidir.
Sevgili Dostlar,
AKP, toplumun kodlarını değiştiriyor. Referandumla birlikte ‘ileri demokrasiye‘ geçildiği müjdesinin ardından bunun bir ‘ucube demokrasi‘ olduğu kısa zamanda görüldü. 12 Eylül referandumunda bunun yeni bir 12 Eylül olduğunu ifade ederek ‘2 Kere Hayır‘ demiştik. AKP, referandumu kazanarak kendi 12 Eylül‘ünü yürürlüğe koydu. Şimdi güçlendirilmiş, pekiştirilmiş 12 Eylül rejimi altında yaşıyoruz.
Basılmamış kitaplar için baskınlar düzenleniyor. İnterneti zapt-ı rapt altına almanın yolları aranıyor. Herkes dinleniyor, izleniyor. Bu düzen demokrasiye değil giderek daha baskıcı-otoriter bir yöne doğru gelişiyor. Bu büyük bir gözaltı düzenidir.
Onların elinde yeni ‘şifreler‘ de var. Ve ancak ‘şifresi‘ olanlara yaşam hakkı tanınıyor. Gençlerin geleceğini çalanlar hiç utanıp, sıkılmadan bütün bunların sorumlusu ÖSYM Başkanı için ‘talebeler elini öpmeli‘ diyor. Körler sağırlar birbirlerini ağırlar düzeni kurdular.
AKP‘nin Başbakanı, Bayındırlık Bakanı orada burada TMMOB‘yi de düzene sokacağını söylüyormuş. 50 yıllık tarihimizde biz bunları çok duyduk. Ama onlar bu ülkenin mühendisini, mimarını, şehir plancısını bilmez, anlamaz. Görsünler TMMOB‘yi bugün bu alanda.
İktidarın verdiği güçle giderek küstahlaşan AKP-Cemaat Koalisyonuna karşı gerçek özgürlükler ve demokrasi mücadelesi ise ancak buna karşı bir direniş hattının kurulması ile mümkün olabilir. Bunun adresi bellidir, sokaktır.
Sokağın nelere kadir olduğunu son olarak Tunus‘ta, Mısır‘da gördük. AKP, Mısır‘da Mübarek‘e karşı ‘sokağın sesine kulak ver‘ derken. Emperyalizmin güdümünde ‘yeni bir Mübarek rejimi‘ kurmaktan da geri durmuyor. Eski Mübarek rejimi nasıl sokakta sarsıldıysa yeni Mübarek rejimi kuran AKP-Cemaat Koalisyonunun sarsılmasının yolu da sokağın özgürleştirilmesidir. İşte sokaklardaki sesimiz halen bu ülkenin yegâne umududur.
Sevgili Arkadaşlar
Irak‘ı ‘demokrasi‘ ihracı için işgal eden emperyalistler, bugün de Libya‘ya ‘insani yardım için‘ bomba yağdırıyor. İşte emperyalizmin insanlığa düşman yüzü budur. AKP de daha Meclis‘ten tezkere çıkmadan NATO gemileri ile birlikte savaş gemilerine katıldı. AKP, krizi fırsata çevirip işbirlikçi rolünü parlattı. Emperyalizmin ve NATO‘nun hizmetinde olanlar halkın hizmetinde, insanlığın hizmetinde olamazlar.
Şimdi seçim meydanlarında ‘kim daha çok Amerikancı‘ yarışı başlatıldı.
Emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı bağımsızlık ve halkların özgürlüğü için başı dik, onurlu duruşumuzda ısrar edeceğiz, inat edeceğiz. Che Guevara, Birleşmiş Milletler‘de emperyalistlerin gözünün içine bakarak yaptığı konuşmada ‘Emperyalizm nerede görülürse başı orada ezilmelidir‘ diyordu.
Evet, emperyalistlere ve işbirlikçilerine 6. Filo‘yu yeniden hatırlatmaktır bizim görevimizdir. O yüzden diyoruz ki, kaybettiğimiz onca canımızın aşkına tarihi geri sarmaya, yeniden yazmaya, geleceği kazanmaya kararlıyız.
Sevgili Arkadaşlar
AKP, Kürt sorununu demokrasiyi geliştirerek çözeceğiz demişti, şimdi de Kürt sorunu "bitti". Padişahlığa soyunanlar "bir sorun ben "var" dedim mi var, ben "yok" dedim mi yoktur" diye ferman yazıyor. Siyasi ve askeri operasyonlar hız kesmeden sürdürülüyor. Yasaklarla, barajlarla kurdukları barikatın arkasına gizlenerek yaptıkları ‘demokrasi ve özgürlük‘ vaadinin bir gerçekliği yoktur. İşte YSK kararları da nasıl bir zihniyetle seçimlere gidildiğinin göstergesidir. Herkesin elini kolunu bağlayarak kendilerine cennet bir memleket yaratmaya çalışıyorlar.
Kürt sorununda demokratik çözümden ve bir arada yaşamdan başka bir yol yoktur. Yıllardır denenen yöntemlerle gelinen nokta ortadayken bunda ısrar etmek siyasi körlüktür. Ülkeyi yönetenlerin bu siyasi körlüğü, toplumun gönül gözünü de kör etmekte, giderek halklar arasında bir çatışma zemini güçlenmektedir.
O zaman bize düşen de kardeşlik barikatını güçlendirmek, bir arada yaşamın olanaklarını çoğaltmaktır.
Sevgili Arkadaşlar,
Bir kez daha yineliyorum. TMMOB‘nin oyu 12 Haziran‘da da eşitlikten, bağımsızlıktan, emekten, barıştan, hakça paylaşımdan ve insanca yaşamdan yana olacaktır.
Şimdi soruyorum sizlere, şimdi hep birlikte oyluyoruz.
Ülkemizin tüm varlıklarını özel sermayeye peşkeş çekenlere, özelleştirmecilere oy verecek miyiz?
Ulusal, bölgesel ve kentsel düzeyde planlı ve kamusal bir ekonomi politikası benimsemeyen, kamusal kaynaklara dayalı ve istihdam odaklı sanayileşme ve kalkınma politikalarını uygulamayanlara oy verecek miyiz?
Dünya Bankası, IMF, AB ve benzeri kuruluşların dayattıkları, yerli işbirlikçilerin uyguladıkları "yapısal uyum ve istikrar programları"nı uygulayanlara oy verecek miyiz?
Ülkemize dayatılan dışa bağımlı enerji politikaları üzerinden doğayı, insanımızı yok sayanlara, Madenlerimiz, jeotermal kaynaklarımız, kıyı ve ormanlarımızı yerli ve yabancı sermayeye yağmalatanlara oy verecek miyiz?
12 Eylül düzeninin ürünü olan YÖK‘ü kaldırmayanlara, eğitimde öğrenciyi müşteri olarak görenlere; parasız, eşit, bilimsel, demokratik, fırsat eşitliğine dayalı ve anadilde eğitimi sağlamayanlara oy verecek miyiz?
Eğitim, sağlık ve barınma hakkımızın en temel insan hakkı olduğunu kabul etmeyenlere, Kapitalizmin emeği baskı altına alan stratejilerinin uygulayıcılarına, tüm çalışanlara grevli, toplu sözleşmeli sendikalaşma hakkını tanımayanlara oy verecek miyiz?
İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerini kamusal bir hizmet olarak tanımayanlara, Kentsel dönüşüm adı altında kentlerimizi yağmalayanlara oy verecek miyiz?
Tarım arazilerinin yok olmasına, kirlenmesine, GDO‘lu gıdaların ülkemize sokulmasına izin verenlere, çiftçimizi üretimden, tarlasından koparanlara, Ülke ormanlarını 2/B, özel ağaçlandırma vb. ad altında rant sağlamak amacıyla talana açanlara, Suyumuzu ticarileştirenlere oy verecek miyiz?
Kadına yönelik şiddeti ve toplumsal hayatın her noktasında cinsiyet ayrımcılığını önlemeyenlere, kadın sesine düşman olanlara oy verecek miyiz?
Ülkemizi ırkçı şoven yaklaşımlar temelinde kamplaştıranlara, Tüm dillerin, kültürlerin, inançların ve renklerin kendilerini özgürce ifadesini engelleyenlere oy verecek miyiz?
Derelerimiz özgür akmasın diyenlere, nükleer santralları başımıza bela edenlere oy verecek miyiz?
Gençlerimizin geleceklerini karartanlara oy verecek miyiz?
Başta düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller olmak üzere demokrasinin önündeki tüm engelleri kaldırmayanlara oy verecek miyiz?
Emperyalizmin savaş ve işgal politikalarına alet olanlara, emperyalizm işbirlikçilerine oy verecek miyiz?
Mühendislik, mimarlık, şehir plancılarını gözden çıkaranlara, TMMOB‘ye düşmanlık besleyenlere oy verecek miyiz?
Bizim oyumuz insandan ve emekten yana olanlarıdır sevgili arkadaşlar.
Sevgili Arkadaşlar
Bugün burada yeni bir yaşamın çağrısını yapıyoruz. Bu karanlık, kahpe düzene baş kaldıranlar, teslim olmayanlar, gelecek biziz değiştireceğiz diyenler gökyüzünün altındaki güzelliğimizdir.
Sokakların, meydanların burjuva siyasetinin kirli oyunlarıyla çirkinleştirildiği bir yerde bize düşen de elbette sokakları gerçek sahiplerinin sesiyle güzelleştirmektir.
"Söyleyin dağlara rüzgara
Yurdundan sürgün çocuklara
Düşmesin kimse yılgınlığa
Geçit vardır yarınlara
En büyük silah umut etmek
Yadigar kalsın size
Yarın bizim bütün dünya "
(Murathan Mungan)
Şimdi sözümüzü birlikte söyleme zamanıdır. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz.